Eskiye Yeniden Başlamak mı? / Ceren Dicle Fırat

2022’ye devrimci iyimserliği taşıyarak girdik. Niye iyimser olmayalım ki? Her şey kötü de değil, iyi de değil. Bazı şeyler iyi ve diğer bazı şeyler ise kötü. Ya da bazı şeyler doğru ve olumlu, diğer bazı şeyler ise yanlış ve olumsuz. Bu anlamda, belli bazı– asla önemsiz değil- zayıflıklarımız olsa da direniş ve mücadele azmini devam ettirmekteyiz. Aynı şekilde düşmanlarımıza teslim olmadığımız gibi, aksine önemli darbelerde vurarak yeni bir yıla ve sürece girmiş olduk. Yakın süreçlerden bugünlere Gezi Haziran direnişi, 6- 8 Ekim Serhildanı, Gare, Zap, Avaşin, Boğaziçi ve daha bir dizi önemli direniş ve mücadeleler yürüttük. Ve hala zincirin halkaları olarak bunlar ile bağlantılı örgütlenme, direniş ve mücadeleler devam etmektedir. Beyaz Tülbentli analarımız ve Cumartesi annelerimizin eylemleri karşısında vicdanı olan herkesin saygı duyması gerekiyor. Bu deneyimler üzerinden yükselen Şenyaşar ailemizin adalet arayışı ve mücadele ısrarı, hepimize örnek oluyor. Bütün bunların son derece tarihsel ve derinlikli öğretici yanları olduğunu kim inkar edebilir ki? Yine kadınlar, çevreciler, LGBTİQ+’lar ve ezilenler cephesinden umutlanacağımız direnişler olmuştur. Dünya genelinde ırkçılık karşıtı kitlesel eylemleri belirtmeden geçmek olmaz. Demek ki devrimci iyimserlik için, somut ve yaşanmış önemli sebeplerimiz var. Bunu iyimserlik tohumu ekmek için değil, zaten var olan somut ve nesnel gerçeklikler ve mücadelelerimiz açısından vurgulama gereği duyuyoruz. Kaldı ki karamsarlık ve umutsuzluğun, hiç olmadığı kadar serpilmeye çalışıldığı bu süreçte, düşmanın özel harp konseptlerinin psikolojik savaşta dahil algı operasyonları ve yanılsama atakları karşısında, en büyük umut kaynağımız halkların direniş ve mücadele azimlerinin yeniden ve yeniden filizlenerek bitmez tükenmezliğidir bizleri umutlandıran.

Bu yılın daha ilk süreçlerinden itibaren daha da ideolojik netlik ve kararlılık ile sürece cevap olabilmeliyiz. Düşman algısı ve kavrayışımızı daha fazla bileyen, önemli nedenlerimiz bulunmaktadır. Demokratik ve özgür iradeler birliği temelinde birleşik devrime inancımız, hiç olmadığı kadar lekelerinden arındırılmış haliyle yolumuzu aydınlatmaktadır. İdeolojik berraklık ve kararlılığımızın da en büyük esin kaynağı, halklarımız ve yitirdiklerimizin can bedeli mücadeleleridir. Bu yılın içerisinde devrimci yaratıcı eylemlerimizle, birleşik devrimci mücadelemizin AKP- MHP faşizmini yıkma hamlesinin finaline doğru koşmuş olacağız. Öyleyse AKP- MHP faşizmini, Türkiye ve Kürdistan’da sokağa çıkamaz hale getirmek zorundayız. Bunun için, gerçek çözümün sokağa, alanlara, meydanlara ve mücadele mevzilerine daha fazla çıkmaktan geçtiği bir gerçektir. Hem böylelikle birleşik devrimci öncülük görevinin de bizzat sokakta inşa edileceği ve kazanılacağı ile örtüşen bir durumdur.  

Türkiye’de Türk ulus devlet konseptli faşizm ve şovenizmin, toplumsal kökleri, ideolojik siyasal kuşatması ve etkisini,mutlaka daha fazla geriletmemiz gerekiyor. Geriletirken, demokratik ve özgür iradeler temelinde seküler(çoğulcu)demokratik yaşamı inşa etmek için de daha fazla seferber olmalıyız. Bu kapsamda reformist hareketler başta gelmek üzere toplumsal kesimlerin içerisindeki baskın unsur olan ezen ulus şovenizmine karşı, doğru yanlış temelinde ideolojik ikna çalışmaları ve siyasi kampanyalarda yoğunlaşarak mücadelemizi ilerletmeliyiz. AKP- MHP faşizmine karşı, alabildiğince geniş ittifaklar içerisinde yer alırken, ezen ulus şovenizmine karşı ideolojik mücadeleyi de asla elden bırakmamalıyız. Olsun da nasıl olursa olsun değil, faşizme ve şövenizme karşı da önemli bir odak haline gelebildiğimiz oranında, lekelerinden arındırılmış daha devrimci mücadele temelinde zafere doğru yolumuzu açmış olacağız. Özellikle son süreçlerde, birleşik devrimci hareketin dışında durmak için, ezen ulus şövenizmi hezeyanlarıyla yaklaşım içerisinde olanlar, hiç de tesadüfi değildir. Bütün bunlar bir de devrimci ve sosyalistlik adına yapılmaktadır ki, traji komik bir durumdur. Molyer’in tragedyasına taş çıkartacak düzeyde, ezen ulus şovenizminin kılcal damarları harekete geçmiş durumdadır. Böyleleri bir yandan AKP- MHP faşizmine karşı birleşik mücadeleden ve sokakta birleşmekten dem vururken, diğer yandan ezen ulus şovenizmiyle bulaşık tarzlarıyla,özellikle Kürt ulusal hareketine ve devrimci harekete uzak durmak için, burjuva medeniyetçi paradigmalarıyla ne geçmişten ne de mevcuttan esaslı kopmadıklarını görüyoruz. Belli ki, reçeteleri hala geçmiş tarihsel köklerin derin izleriyle örülü gerici ve şövenist kalıntılar, gerçek çözüm olacak ilaçları ihtiva etmiyor. Neymiş efendim, yok şunun bunun açıklamaları içlerine sinmemiş de, bir arada olmalarının pek mümkünü yokmuş da vs. Elinin körü. Sürece esasta damgasını vurmayan ve genel nitelik haline gelmeyen değişik fikirler ve değerlendirmeler karşısındaki çığırtkanlıkların beyhude çabalar olduğu bilinmelidir. Tabi amaç üzüm yemek olmayınca, bağcıyı dövmek için türlü gerekçeler üretmekten de geri kalınmamaktadır.

Birleşik devrimin her bir bileşeni ve öznesi, kendi öz güçleri ve öz iradelerini bir kenara atarak değil, tam aksine demokratik ve devrimci özgür iradeler temelinde bir araya gelmiştir. Ve evet Türkiyeli ve Kürdistanlı bütün ilerici, demokrat, devrimci ve sosyalistlerin böyle bir kapsayıcı özneler birliği içerisinde yer almamaları için, esaslı yada ele avuca sığacak ciddi hiçbir gerekçeleri bulunmamaktadır. Aksine esassız ve onları kör karanlık dehlizlerdeki gerici hale getiren, sömürü ve zulüm düzenleri ve onların burjuva medeniyetçi sistemleri ve nitelikleriyle bulaşık gerçeklikleridir. Bütün bunlara rağmen, sistemle öyle yada böyle belli sorunları ve çelişkileri olduklarını da bilmekteyiz. Madem sokakta birleşeceksek, ki buna hemen hiç kimsenin itirazı olmasa gerek, o halde AKP- MHP faşizmi de dahil yukarıdan aşağıya devletin genel niteliği olan faşizme karşı herkesi daha fazla sokağa davet ediyoruz. Böyle bir politik perspektif temelinde ilerici, demokrat, yurtsever, devrimci, sosyalist ve komünist bütün halk güçlerinin demokratik temelde birleşik demokratik ve devrimci örgütlenme ve mücadelede var olduğumuzu buradan bir kere deklere ediyoruz.

                               Ayaklarımız Yere Basmalı      

Sömürü ve zulüm düzeni ve sistemiyle şu veya bu şekilde, az yada çok sorunu ve çelişkisi olan ve düşmana karşı çeşitli düzeylerde direnme eğilimi gösteren bütün toplumsal kesimleri, birleşik devrimci örgütlenme ve mücadelemizekanalize etmek zorundayız. Doğru ve ayakları yere basan birleşik devrimci öncülük için, devrimci siyasetimizin sürekli güncellenmesi gerekmektedir. Görevlerimizi, taktiksel manevralar ve geçici hevesler yerine, daha etkili ve kapsayıcı pratikleşme temelinde yoğunlaştırmalıyız.

Halk kitlelerinin ‘’Geçinemiyoruz’’, ‘’Barınamıyoruz’’, ‘’Boyun Eğmiyor ve Aşağı Bakmıyoruz’’ gibi yaratıcı ve bir o kadar etkili hareketleri karşısında, birleşik devrimci hareketimizin bütün bunları da kapsayarak ilerlemesi için, daha fazla kitleler ile temas halinde olması kaçınılmazdır. Bunun için, sadece genel çağrılar, uzaktan davetler, bildiriler, açıklamalar vs ile değil, bizzat kitlelerin içerisine daha fazla dalarak, adeta onların içerisinde yarı yarıya eriyebilmeliyiz. Sağlam ve yeşermeye hazır tohumlar misali, kitleler içerisinde serpilmeliyiz. Özellikle hemen bütün toplumsal kesimleri derinden ve doğrudan etkileyen ekonomik politik temelli neoliberalizm ve faşizme karşı direniş ve mücadeleyi birleştirebilmeliyiz. Nitekim yılın daha ilk günlerinde AKP- MHP faşist hükümetinin gemi azıya almış zam furyası ile boyutlanan zulmünün ardı arkası kesilmeden sürecin çok daha krizli geçeceği görülmektedir. Faşizmin yönetememede dahil siyasi istikrarsızlık ve ekonomik politik krizini, daha fazla kirli savaşla örtmeye çalışacağı ve daha azgın saldırılar gerçekleştirerek daha da pervasızlaştığı bilinmelidir. Zamma ve faşist zulme karşı, bizzat sokağa çıkarak eylemlergerçekleştirirken, yaratıcı eylem tarzlarımızla bunlara kitlesel karakter kazandırabilmeliyiz. Günceldeki bir örnek olması açısından Kazakistan’da halk zamma karşı sokaklara çıkarak, gerici hükümetin istifa etmesini sağlamıştır. Bu yönüyle dünya genelinde de rüzgar bizden yana esmektedir.  Bütün bu gelişmeler ve faşist saldırılar karşısında daha geniş bir birleşme için, kuşkusuz daha fazla ileriye çıkmamız veeylemlerimize süreklilik kazandırmamız gerekiyor. Bunun doğrudan daha fazla sokaklara ve meydanlara çıkarak, dahaetkili ve somut olarak görünür hale gelmekten geçtiğini bilmeliyiz. Süreç, artık dayanışma ve birbirimize destek olma derekesinden çoktan çıkmıştır. Sokak başta olmak üzere bütün mücadele mevzileri ve alanlarında, faşizme karşı yek vücutolarak büyük yoldaşlık pratikleriyle, içerisinden geçtiğimiz süreci karşılamalıyız. Bu temelde daha geniş demokratik ve devrimci ittifaklar gerçekleştirerek faşizmi yenmemiz, doğru ve bilimsel bir gerçeğin hükmünü de yerine getirmek değil midir? Kuşkusuz ki bunun için daha kapsamlı ve geniş siyasal ve örgütsel birlikler gerçekleştirerek, daha güçlü mücadele pratiği kendini şart koşuyor. Kendilerini demokratik, devrimci ve hatta sosyalist olarak tanımlayan siyasi güçlerin, ciddi olarak parçalı ve her birinin kendi başına hareket ettikleri gerçeğini göz önünde bulundurduğumuzda, demokratik ve devrimci birliklerin ne kadar önemli ve gerekli olduğu da kendini daha net gösteriyor. Halbuki tek başına irili ufaklı bütün bu güçlerin, demokratik ve özgür iradeler temelinde bir araya gelerek, büyük bir enerji yaratması ve güç haline gelmesi, içten bile değildir. Böylelikle, faşizme karşı birleşik demokratik ve devrimci zaferin, doğru anlayışı ve çizgisi de döşenmiş olacaktır. Faşizmi gerçekten yıkmak isteyen bütün halk güçlerinin, büyük yoldaşlaşma ruhuyla böylesi bir eşikten geçmesi gerektiği yeterince açık değil midir?  

Faşist egemenlik sistemi, kendilerini hükümet ve muhalefet klikleri olarak, iki siyasi kampa ayrılarak ve örgütlenerek, kurulu düzenlerini devam ettirmek istemektedir. Bu noktada hummalı bir çalışma içerisindedirler. Şıracının şahidi bozacı misali, AKP- MHP faşizmi ile CHP- İYİP faşizmi, özü ve ruhi şekillenişleri itibariyle aslında birbirlerinden esasta ve özdefarklı değildir. Bu kamplar ve onlara yedeklenen büyüklü küçüklü bütün düşman klikler arasındaki çelişki ve çatışmalardan elbette faydalanabilmeliyiz. Bu görevde de yaratıcı taktik politikalar geliştirmemiz gerektiği açıktır. Fakat, bu egemen kamplar ve klikler arasında, herhangi bir tercih halinde de olmamalıyız. Buna karşı, kendi öz güçlerimiz ve öz iradelerimiz temelinde, bütün halk güçlerinin doğrudan katılımı çerçevesinde, gönüllü demokratik ve devrimci alternatif ideolojik politik programımızın bayrağını yükseltmeliyiz. Asla unutulmamalıdır ki,  bütün halk güçlerinin birleşik devrim örgütlenmesi ve mücadelesinin gerçek özneleri olarak,  böyle bir süreci inşa etmesiyle ancak mümkün olacaktır.        

Eskiyi, yeniden devam ettirerek değil, hemen toplumsal kesimler içerisinden çıkan yeni devrimci dinamik güçleri de kapsayarak zafere doğru koşmalıyız. Birleşik devrimci öncülükten önderliğe, daha fazla beklenerek ve statükoyu devam ettirerek değil, yeni devrimci tarzlar geliştirerek ilerlememiz gerekiyor. Beyan düzeyindeki devrimci tarzın, çoktan geriye düştüğü ve artık gerici bir olgu olduğu bir gerçektir. Faşizmin salt lafla yıkıldığı, dünyanın ve tarihin hiçbir evresinde görülmemiştir. O halde mevcuttaki AKP- MHP ile içerlenmiş olan faşist Türk  devletine karşı, son derece meşru ve demokratik, örgütlü ve birleşik devrimcidireniş ve mücadelemizle daha fazla eylemsel hale gelebilmeliyiz. Faşist Türk hakim sınıf ve kliklerine karşı, bir helalleşme içerisinde olmak şöyle dursun, tüm ideolojik ve siyasal köklerini de hedefleyecek şekilde devrimci hesaplaşabilmeliyiz. Böylesi bir bilinçten hareketle, daha büyük bir seferberlik ruhuyla, içerisinden geçtiğimiz süreci her yönüyle eylemsel hale gelerek karşılayalım.

Ceren Dicle Fırat

 5 Ocak 2022