“Yaşam Tarzına Müdahale”ye cevabımız

Ekonomik krizin her geçen gün daha derinleşen yansımaları sonrası halkın farklı kesimlerinin geleneksel davranış kalıpları da farklılaşmaya başlıyor. Sağ muhafazakar blok gevşeme ve yer yer çözülme, parçalanma yaşarken, zorunlu olarak bir “alternatif” olarak öne sürülen “ana muhalefet” de bu krizden ‘ezilenler lehine bir kazanım sonucu çıkmadan nasıl kurtulabiliriz’ telaşına düşmüş görünüyor. Yaşanan ekonomik krizin baskın yönü global etkenler olmayıp mevcut iktidarın “ben yaptım oldu” tarzına denk düşen ve genel kapitalist ekonomi yasalarını dahi hiçe sayan günü kurtarmacı siyasetidir. Kapitalizm doğası gereği krizler yaratır ama aynı zamanda bu krizleri ciddi ekonomik yıkımlar ve alt sınıfların ayaklanmalarına dönüşmeyecek şekilde yönetmeye çalışır. Bu konuda son ve nihai çözüm asker ve polis, yani sistemin zor gücüdür ama iş bu noktaya vardıktan sonra da yeniden uluslararası sermaye için yatırım yapılabilir normlarda bir ülke haline gelmek hiç kolay olmaz. Bu ise iç pazara dışardan sıcak para çekme ve bu sermaye ile bir-iki sektör üzerinden kendini “üretmeye” çalışan bir modeli esas alan Türk devleti için fazlasıyla kullanışsızdır. Peki bu durumda, açlık ve hızla yoksullaşma sonucu halkın pekçok kesiminde yakıcı şekilde yükselen hoşnutsuzluk ve gerilim nasıl aşılacaktır. İktidar açısından bu konuda pekçok taktik ve stratejik araç bulunmaktadır. Bunlardan en önemli ikisi seçim ve günlük manipülasyonlardır.
Seçimler ile halkın öfkesi, krizlerin birincil sebebi olan kapitalist sistem yerine iktidar partisine yönlendirilir ve sorunların çözümü geniş kesimleri sistem içinde tutarak üretilmeye çalışılır. Tek adam rejimi ile birlikte işlevsizleşen parlemento bu zemini ciddi anlamda zayıflatmıştır. Buna karşın, iktidar medyasının sansürüne karşı son dönemde yaygınlaşan sokak röportajlarına ülkenin farklı kesimlerinden yansıyan “tırşıkçı kapitalistler” diye haykıran tütün üreticileri, “Serbest piyasacılar, tekelci kapitalistler bu ülkeyi kurtaramaz, batırır, batırdı” diyen Ankara’daki seyyar satıcı teyze vb. pekçok örnek sosyalizmin halkın bilincindeki derin köklerinin tekil yansımalarıdır. Birleşik mücadelenin besleneceği ve üzerinde yükseleceği en güçlü zemin ve en güçlü damar, bu olmalıdır. “Ana muhalefetin” demokrasi güçlerinin bir parçası kılınması için harcanan/harcanacak emeğin yarısı ezilenlerin sistemi sorgulayan öfkesini örgütlemek için harcandığında bambaşka bir gerçeklik açığa çıkacaktır.
Siyaset kendini iki ana eksen üzerinden üretir : Aksiyon, reaksiyon. Geleneksel muhalefetin reaksiyoner siyaseti kurumsallaştıran ve iktidarın elinde oyuncak olan tarzı bizleri de dönem dönem etkisi altına alabiliyor. Bugün için birincil gündem olması gereken ekonomik kriz böylesi bir bakış açısı ile “yaşam tarzımıza müdahale” üzerinden içki zamlarının gerisine rahatlıkla düşürülülebiliyor.Bu iktidar ve ana muhalefet arasında danışıklı bir dövüştür. “Kızlı erkekli bir arada yaşıyorlar”, “İçki değil, ayran için”, “Kanalistanbul, Ayasofya”… vb. vb. uzayıp giden başlıklarla gündem üstü gündemler ile tüm krizler rahatlıkla geçiştirilebiliyor. Birleşik mücadele planlamasının yüzde 40’ını bu tarz refleks eylemler üzerinden örgütlüyorsa yüzde 60’ını Birleşik İşçi Mitingi’nde yakaladığı eylem çizgisi üzerinden örgütlemelidir. Bu bizim dışımızdaki gündeme gözlerimizi kapamak değil, mevcut güçlerimizin kapasitesini en üst boyutta zorlayarak halkın gündemini yani

gerçek gündemi sisteme dayatmak ve bunu değiştirecek yegane güç olan sokağı örgütlemek, harekete geçirmek demektir.
Milyonlarca Kürdün ve Alevinin etnik ve ulusal kimliğinin inkar edildiği, asimilasyona tabi tutulduğu, milyonlarca işçinin gayr-i insani sefalet ücreti ile açlığa mahkum edildiği, kadınların, lgbti+ ların devletin cezasızlık politikası ile erkek şiddetine açık hale getirildiği bir ülkede yaşam tarzına müdale “içki tüketebilmekte” aranamaz. Birleşik mücadelenin siyasetinin ana ekseninin bir yönü sistemin yapısal krizlerini derinleştirmek iken diğer yönü de bu krizlere “ağrı kesici” olan liberal akımları teşhir etmektir.
Ümit Bakır