Sinemilli Ocağı pirlerinden Süleyman Deprem, AKP-MHP yönetimi tarafından 300 Alevi dedesinin Kerbela’ya götürülmek istenmesi ve Alevi gençlerine dair düzenlenecek programın asimilasyon politikalarının devamı olduğuna dikkat çekti.
İçişleri, Kültür ve Turizm ile Gençlik ve Spor bakanlıkları, 19-23 Ağustos tarihleri arasında “Bir olalım, iri olalım, diri olalım” sloganıyla 400 Alevi gencin katılımıyla Nevşehir’in Hacıbektaş ilçesinde 4 gün konaklamalı “Hacıbektaş Gençlik Kampı” düzenleyecek. İçişleri Bakanlığı ile Kültür ve Turizm Bakanlığı, ayrıca ülke genelinde valiliklere gönderdiği yazıda, Aralık ayında Kerbela’ya götürmek için 300 Alevi dedesinin bulunması istendi. Alevi örgütleri ve Alevi pirleri, bakanlıkların söz konusu çalışmalarına tepkili. Alevi örgütleri, bu tür çalışmalardan ziyade cemevlerinin yasal statüye kavuşturulmasını istiyor.
MA’dan Emrullah Acar’ın haberine göre Maraş’ın Elbistan ilçesine bağlı Qantarma mahallesinde yaşayan ve Sinemilli Ocağı pirlerinden Süleyman Deprem (69), bakanlık çalışmaları ve taleplerine dair değerlendirmede bulundu.
Aleviliğin özünde Hallac-ı Mansur’un “Ene’l-Hak (hak verdi)” felsefesinin olduğunu söyleyen Deprem, Aleviliğin farklı tarihlerde farklı kişiler tarafından asimilasyona maruz bırakıldığını ve bazı dinlerin mezhebi gibi gösterilmeye çalışıldığını kaydetti. Alevilik inancına dönük asimilasyon politikalarının günümüzde devam ettiğinin altını çizen Deprem, “Bu asimilasyon politikaları hem Müslümanlar, hem de Hristiyanlar tarafından uygulanmakta. En ağır asimilasyon inkar ve imha politikası Emevi İslamı’nın siyasallaşmasından sonra tümden Alevilere bir yok etme mantığı ile dayatıldı. Önce Ezîdîlere Müslüman olma dayatıldı, kabul etmedikleri için günümüze kadar 74 fermana tabi tutuldular. Daha sonra Alevilere ‘madem siz Ali diyorsunuz, Müslüman olacaksınız, bizim de Ali’miz var’ dediler” dedi.
Alevilerin gasp, ganimet, saldırı gibi kavramları yok
Alevilerin temel yaşamlarında savaş, ordu, çatışma, gasp, ganimet ya da saldırı gibi kavramların olmadığına dikkat çeken Deprem, “Rıza toplumu”nun temel alan komünal yaşam ve sevgi esaslı bir yapısı olduğunu söyledi. Aleviliğin devlet dışı bir yapılanma olduğunu dile getiren Deprem, sözlerini şöyle sürdürdü: “Klasik devlet yapılanması Alevi anlayışında yoktur. Aleviler bugüne kadar iktidar olmak için bir arayışa girmemişlerdir. Alevilikte herkes eşittir. Zengin ile fakir yoktur. 1950’li yıllara kadar Qantarma’da Aleviler devlet ile hiçbir şekilde tanışmadı. Devlet yoktu bizim yaşamımızda. Alevilerin ‘devlet’ ile tanışması güvenlik adı altında köylere yol yapması ile oldu. Kürt özgürlük mücadelesinin yükselmesinden sonra dağlara ulaşmak için yollar yapıldı, bizlere hizmet olması için yapılmadı. Şu anda bile kimi Alevi köylerine ulaşımda sorun var. Yollar 50 yıl öncesinin durumunda. Devlet ile birlikte yozlaşma geldi. Biz bütün sorunlarımızı Cemlerde, toplumun huzurunda halk mahkemelerinde çözerdik. Muhtar bile Cem’de gönüllüler arasından oy birliği ile seçilirdi. Bir kişi dahi ikna olmazsa olmazdı, herkesin rızası alınırdı” diye konuştu.
Dersim’in ardından Sinemilli Ocağı’nı ‘pilot bölge’ seçtiler
Devletin önce Dersim’i, ardından Sinemilli Ocağı’nı “pilot bölge” olarak seçtiğine dikkat çeken Deprem, “Sistemin bu bölgelere dönük özel politikaları var. Bu Sultan Hamit’ten bu yana Alevilere dönük Türk İslam sentezi doğrultusundaki eritme, yok etme politikasıdır. Ermeniler, Süryaniler, Kürtlere uygulanan aynı politikadır. Alevilerde özel mülkiyet yoktur. Cumhuriyetten sonra Aleviler özel mülkiyete teşvik edildi. Ortak paylaşım mülkiyetçi devletin baş düşmanı. Buna karşı ‘sen paylaşımcı olamazsın, mülkiyetçi olmak zorundasın’ denildi. Biz Aleviler ‘inançların dillerin kültürlerin devlet bünyesinde olmaması gerekir’ diyoruz. Bizim neye inanacağımıza hiçbir devletin bize telkin etmesini istemiyoruz. Bu Uluslararası İnsan Hakları Antlaşması’nın da temel beyanlarından biridir” ifadelerini kullandı.
İnsansızlaştırma politikası
Alevilerin 12 Eylül 1980’den sonra “gönüllü sürgüne” tabi tutulduklarını vurgulayan Deprem, Alevilerin bilinçli olarak topraklarından koparıldığını, bölgenin insansızlaştırıldığına dikkat çekti. Alevilerin fiziki katliamlara maruz kaldığını belirten Deprem, günümüzde bunun doğanın talanı ile devam ettiğini kaydetti. “Herkese ‘bu topraklarda iş yapamazsın Avrupa’ya git’ denildi” diyen Deprem, “Aylarca devlete düşen bir işimizi halletmezken anında bize pasaport verildi. Başka yerlerde aylarca verilmeyen pasaportlar, bize bir günde çıkarıldı. Bende solcu, Kürt Alevi olmama rağmen bir günde pasaport alabildim. Biz sürekli ‘devlet düşmanı’ olarak damgalandık. Niye bize bir gecede pasaport verdiler diye düşünerek ben aldığım pasaport ile yurt dışına sadece kısa bir süreliğine seyahat için gittim ve geri döndüm. Kalsaydım kişiliğimi belki kaybederdim, geldim belki hayatımı kaybederim ama kişiliğimden daha önemli değil” şeklinde konuştu.
Alevilere dönük asimilasyon politikalarının devamı
Deprem, bakanlıkların 19-23 Ağustos arasında 400 Alevi gencin katılımı ile düzenleyeceği “Hacıbektaş Gençlik Kampı” ile İçişleri ve Kültür ve Turizm bakanlıklarının tarafından 2022 Aralık ayında Kerbela’ya götürmek için 300 Alevi dedesi programlarının tarihten bu yana gelen Alevilere dönük asimilasyon politikalarının devamı olduğunu belirtti. Deprem, “İçinde yaşadığımız devlet Sunni İslam mezhebine mensup bir devlet. Sunni İslam ile Alevileri asimile edemediler, bu mümkün değil. Politika değiştirdiler Şii İslam üzerinden Alevileri asimile etme çabasına girdiler. Bunun için de çoğu Cem evinden Şii misyonerlere dedelik yaptırıyorlar şu an. Cemevlerine statü vermedikleri gibi asimilasyon merkezleri olarak kullanılıyorlar. Alevilerin kendi paraları ile yaptıkları Cemevlerinde Alevi ritüelleri işlenmiyor ne yazık ki” diye konuştu.
AKP iktidarının 2007-2009 yılları arasında “Alevi Çalıştayları” düzenlediğini hatırlatan Deprem, “Bunların hepsi asimilasyonu ileri bir aşamaya taşımaya dönük. Alevilere herhangi bir hak vermek için değil. Kerbela’ya dede götürülecek. Kerbela’da Hüseyin’in duruşunu saygı ile karşılıyoruz, ancak Hüseyin bir cami imamı. Kimse bunu inkar edemez. Yezid ile halifelik üzerine kavga etmiştir. Alevilikte imamlık ve halifelik yoktur. Tarihinde daha Kerbela’da bir Alevi cemi yapılmadı. Kadimden bu yana Kerbela’da namaz kılınır, oruç tutulur, İslam’ın 5 şartı Şii mezhebi doğrultusunda yerine getirilir. Kerbela’da Alevi yok hepsi Şii ve Müslüman. Bizi neden zorla Sunnileştirme ya da Şiileştirme arayışına giriyorsunuz?” diye sordu.
Zorunlu din dersleri ve Cemevlerine resmi statü
Zorunlu din dersleri ve Cemevlerine statü için de Süleyman Deprem şunları söyledi: “Hiçbir devlet yurttaşına şu dine inanacaksın diye zorlayamaz. Kimsenin özgür iradesine müdahale edemezsiniz, bu insani değil. Zorunlu din dersleri de bu çerçevede değerlendirilebilinir. Bu dersler bir baskı aracı olarak kullanılıyor. Bütün evren hakkın mekanı. Her yerde her zaman hak ile niyaz olunabilinir. Ancak bu topraklarından sürgüne tabi tutulduğumuz, bütün dünyaya mülteci olarak dağılmak zorunda kaldığımız bir durumda bir araya gelerek inancımızı birlikte yaşamak için bir mekan talep ettik. Bu bizim hakkımız. Biz vergi veriyoruz, vatandaşız. Eşit yurttaşlık doğrultusunda kendi inancımızı yaşayabileceğimiz bir mekana ihtiyacımız var. Bunun adına Cem evi dedik. Cem evlerini kendi paramız ile yapmamıza sistem ses çıkarmadı ama statü vermedi. Hala verilmedi. Biz hakkımız olanı istiyoruz, hakkımız olanın bize iade edilmesini istiyoruz. Kimseden rica etmiyoruz. Eninde sonunda alacağız, almak zorundayız. Bunun için mücadele etmek gerekir. Kimseye zarar vermiyoruz ve kimsenin de bize zarar vermesini istemeyiz.”