Bulduğumuz her fırsatta çalışan arkadaşlarımıza sesimizi duyurmak, direnişi desteklemeleri ve sendikalaşmaları için ajitasyon ve propagandaya ağırlık vermeyi kararlaştırıp harekete geçtik. Dayanışmaya gelen emek dostlarımızla buluşmak için çadır direniş üssümüz olacaktı. Ancak bunun kazanım için yeterli olmayacağını, patronun en zayıf halkaları olan mağazalar zincirine yüklenmek, taleplerimizi toplumsallaştırmak, boykotu örgütlemek gerektiğinde hem fikir olduk. “LC Waikiki’nin bütün mağazaları eylem alanımız kapsamındadır” çağrımızı emekçi kamuoyuyla paylaştık ve eylemli dayanışmaya çağırdık.
Arnavutluk’tan Almanya’ya, Ukrayna’dan Türkiye’ye 47 ülkede 1047 mağazası bulunan LC Waikiki patronu ve Suudi Arabistan’dan Rusya’ya, Türkiye’ye 8 ülkede 54 bin çalışanı olan işçi kıyımında, sendika düşmanlığında ve vahşi sömürüde ün yapmış Alman Klüh taşeronuna karşı haklı bir direniş başlattık. Bu zamana kadar hiçbir işçi eylemine katılmamış, hiçbir direniş yapmamış, hatta direniş ziyaretinde dahi bulunmamış ikisi sendikamızın üyesi 13 temizlik işçisi, sendikasında birleşti, örgütlendi, direndi, dövüştü. Direnişin 19. gününde mağazalar devine havlu attırdı, Kod 46 saldırısını püskürttü ve kazandı.
Örgütsüzlük, işten atılma Kod 46 patronların en güçlü, işçi sınıfının ise en zayıf yanı.
Tıpkı diğer patronlar gibi LC Waikiki ve taşeron Klüh’de buradan saldırdı. Ve kısa sürede sonuç alacaklarından yüzde yüz emindiler.
Ne de olsa bu zamana kadar emirlerine itaat etmiş, bir dediklerini ikiletmemiş baldırı çıplak bir avuç işçi vardı karşılarında. Önce bir avuç öncü işçi atılacak, onlar bir iki bağırıp, çağırıp ceketlerini alıp gidecek. Ardından sıra promosyon talepleri için eyleme katılanlara gelecek ve içlerinden seçmeler yapılacaktı. Geri kalanlar da zaten korkup sinecek, böylece konu kapanmış olacaktı. Bu patronların evdeki hesabıydı. Zira çoğunlukla böyle oluyordu.
Bunların hepsi yoksul, borçları harçları var, haneye bir ay maaş girmese aç kalırlar, mevsim kış üç gün bilemedin beş gün dururlar, bağırır çağırır giderler. Dağın başındalar, seslerini de kimse duymaz zaten. Bir iki sol gazete-basın yazar, o da önemli değil diye düşündüler.
Direnişimizin kazanımla sonuçlanacağını hiç hesaba katmadıkları belliydi. Direniş sürecinde işyeri yöneticilerden birinin tesadüfen karşılaştığı bir direnişçiye “Sendikanız baya dişli çıktı. Almanya’da bile kolları varmış” diyecekleri, akıllarının ucundan geçmiyordu.
Sendikamızı ve sendikamızla direnişe geçen işçileri fazlasıyla küçümsediler. Tabi ki bunda örgütlü işçi yumruğu yememenin payı büyük.
Sınıf sendikası olduğumuzu, deney ve tecrübemizi hesap etmediler. Küçük sendika, ateş olsa ne kadar yer yakar hesabı yaptılar. İşçilerin taleplerini halklaştıracağımızı, sınıf dayanışmasını örgütleyip direnişi büyüteceğimizi hesaba katmadılar.
İlerici, yurtsever devrimci, sosyalist sendikalarımızın, gençlerimizin, ekolojistlerimizin, siyasi partilerimizin LC Waikiki mağazalarını eylem alanına çevireceklerini, milletvekillerimizin meclis kürsüsünde sesimiz olacaklarını akıllarının köşesinden bile geçirmediler.
Direnişimizin daha ilk gününde “haksızlıktan dönün yoksa her gün kabusunuz oluruz” çağrımızı hafife aldılar, bıyık altı güldüler. Kavgamızın sert geçeceği ilk günden belli oldu.
Çadırsız direniş olmayacağı gibi direniş çadırının patronların ciğerine saplanan bir bıçak olduğu deneyimlerimizle sabit olduğundan, direnişimizin 3. günü çadırımızı, yani patronlara karşı işçilerin mücadele siperini kurduk.
Nasıl bir yol izleyeceğimizi, sendikamız ve Birleşik İşçi Hareketi’nden oluşan komitemiz, 13 kişilik işçi meclisimizde enikonu tartıştık, hareket planımızı çıkardık.
Bulduğumuz her fırsatta çalışan arkadaşlarımıza sesimizi duyurmak, direnişi desteklemeleri ve sendikalaşmaları için ajitasyon ve propagandaya ağırlık vermeyi kararlaştırıp harekete geçtik. Dayanışmaya gelen emek dostlarımızla buluşmak için çadır direniş üssümüz olacaktı. Ancak bunun kazanım için yeterli olmayacağını, patronun en zayıf halkaları olan mağazalar zincirine yüklenmek, taleplerimizi toplumsallaştırmak, boykotu örgütlemek olduğunda hemfikir olduk.
“LC Waikiki’nin bütün mağazaları eylem alanımız kapsamındadır” çağrımızı emekçi kamuoyuyla paylaştık ve eylemli dayanışmaya çağırdık.
İlk mağaza eylemimizden işçi arkadaşlarımız büyük enerjiyle çıktı. Günde bir eylem yetmez diyerek birden fazla mağazayı eylem alanına çevirdiler. Halkımızın desteği büyüdükçe işçilerin kazanma umudu da büyüdü.
Sendikalarımızın, gençlerimizin, ekoloji örgütlerinin, emekçi sol partilerin mağaza eylemleri ve boykot çağrısı, Bandırma’dan İzmir’e, Ankara’dan İstanbul’un her yanına yayılmaya başladı.
AVEG-KON’un bileşeni olduğu Avrupa Demokratik Güç Birliği’nin Almanya’da Klüh önündeki eylemi ise direnişimize uluslararası boyut kazandırdı.
Patronların sırıtan yüzleri asılmaya, kulakları düşmeye başladı. İşçiler bu durumu, Kürtçe bir deyimle “bu daha lelesi bir de lolosu var” diyerek tarif etti.
Kıt kanaat bütçemize hiç takılmadık. Bütün hücrelerimiz ve gücümüzle direnişçi işçilerle birlikte kazanmaya kilitlendik.
Bu arada patronların ve siyasi iktidarın metalde grev yasağının Birleşik Metal-İş Sendikamıza üye sınıf kardeşlerimizin grev iradesiyle yenilgiye uğratılması kazanma umudumuzu büyüttü.
Her günün başlangıcında önceki günün değerlendirmesini ve yeni günün planlamasını işçi meclisimizle yaparak, cenk elbiselerimizi giyerek yola koyulduk. Her eylemimizden yelkenlerimizi şişirerek döndük. Mağaza eylemlerimiz işçileri adım adım çelikleştirdi. Güçlerini gördüler. “Bu biz miyiz?” demeye başladılar. Slogan atmakta zorlanan işçilerin her biri ajitatör oluverdi.
Her geçen gün direnişimiz dayanışmayla büyüdü, bizim dışımızda mağaza eylemleri memleket sathına yayıldı. İşte ne olduysa bu ‘an’da oldu.
Bizi hiçe sayan patron, durumun vahametini gördü ve havlu attı. Patron erken havlu atmasaydı mağaza eylemleri artacak, boykot çağrımız daha da halklaşacak, direnişimizin çevresinde oluşan dayanışma halkası büyüyecekti.
Kod 46’sını geri çekti.
Hırsızlıkla suçladığı işçilerden özür diledi.
Biz de özür dileyeceksiniz demiştik!
Sonuç olarak;
LC Waikiki direnişi birleşik mücadeleyle kazanılmıştır. Tekil direnişlerin en büyük sorunu yalnız kalmalarıdır. LC Waikiki direnişine başından beri direnişi yayma ve büyütme görüş açısı yön vermiştir ve bu başarılmıştır. Dayanışma eylemleri birleşik sınıf bilincinin gelişimi bakımından önemli katkı yapmıştır. Bu yol doğrudur ve buradan devam etmek gerekiyor. Direnişleri yaymak, çevresinde dayanışma halkaları oluşturmak, direnişi ve kazanımı işçi sınıfının direnişi ve kazanımı haline getirmek doğru yoldur.
*Limter-İş Sendikası Genel Başkanı
Kaynak: https://etha49.com/haberdetay/kanber-saygili-yazdi-birlesik-mucadeleyle-kazandik-173510