Cihan Çetin
Kendisini Millet İttifakı / 6’lı Masa olarak tanımlayan burjuva muhalefet koalisyonu, 2023 seçimlerine yönelik olarak altı partinin üzerinde uzlaştığı ¨Ortak Politikalar Mutabakat Metni¨ni 30 Ocak’ta açıkladı.
Yaz ortasından itibaren hazırlıklarına başlanan, hakkındaki açıklamalarda -tıpkı cumhurbaşkanı adayının kim olacağına dair belirsizlik gibi- metin hakkındaki beklentiler ciddi biçimde yükseltildi. ¨Uzun bir metin hazırlandığı, bu nedenle de metnin nihai halinin zaman alacağı¨ vb. açıklamaları ile telaşlı taban sakinleştirilmeye çalışıldı. (1)
“Ortak Politikalar Mutabakat Metni”ne dair en son söyleyeceğimizi en başta söyleyelim: Metin özünde burjuva cumhuriyetinin kurucu aklı olan Kemalist ideolojinin Türkiye için tanımladığı ¨sınıfsız, zümresiz, kaynamış toplum¨ fikrinin neoliberal burjuva demokrasisinin kavramları, cümleleri ile süslenmiş ve tıpkı 1923 ve sonrasında da olduğu gibi yukarıdan aşağıya, tepeden inmeci işleyişin 21. yüzyıl versiyonu.
Bu nedenle metin -en sonu Führerci karaktere bürünen rejimin bugün geldiği noktada- ekonomiden devlete, siyasetten hukuka, eğitimden çevreye vd.ye kadar burjuva bağlam ve sınırları içinde ortaya çıkan toplumsal sorunları burjuva devletin restorasyonu için toplumun fedası ekseninde çözme amacı dışında bir amaç taşımıyor. Zaten metnin daha birinci sayfasının tek satırlık ikinci paragrafı aynen şöyledir: Mevcut sistem Devlet için bir beka sorununa dönüşmüştür. (2)
Burjuva devlet için toplumun feda edilme amacı metinin her yerine öyle sirayet etmiş ki, burjuva siyasetin meclis dışındaki kanatları (akademisyenler, kanaat önderleri, gazeteciler vb.) metne dair liberal, neoliberal demokrasi bağlamındaki eksiklikleri, problemleri, yoklukları metnin yayınlandığı gün bulup ortaya çıkarmaya başladılar. (3)
Ne var
Diline bakıldığında neoliberal demokrasinin kavramlarının (sürdürülebilirlik, şeffaflık, katılımcı demokrasi, öngörülebilirlik vb.) izleri metnin bütününde görülebilir. Devlete dair yargı bağımsızlığı, kuvvetler ayrılığı, hukukun üstünlüğü vb. daha çok liberal demokrasinin kavramları kullanılırken topluma dair kullanılan kadın, işçi, çalışan, çevre, hayvan hakları vb. kavramlar ise gerçeklikleri olan toplumsal olgular olarak değil neoliberal kategoriler biçiminde kullanılmıştır.
Örneğin, kültür, iklim değişikliği, hayvan hakları, ormanlar, su yönetimi, kentleşme, afet yönetimi gibi insana, canlıya ve doğaya dair konular ¨Sektörel Politikalar¨ üst başlığı altında sıralanırken ¨Sosyal Politikalar¨ başlığı atlındaki konut ve barınma, sağlık, aile ve çocuk, kadın, gençlik gibi çok boyutlu krizler içeren toplumsal konular ise, alt başlık hiyerarşisinde 6. sıradaki ¨Şehit yakınları ve gaziler¨ alt-başlığının altına sıralanmış.
Burjuva devletin restorasyonu iki temel biçimde tasarlanmış: İlkesel reformlar, pratik reformlar.
İlkesel reformlarda bir alandaki konuya dair devletin alacağı temel ilkesel tutumlar, pozisyonlar tarif edilmiş. Örneğin, ¨Sanayi ve teknoloji, savunma sanayi¨ başlığı altında ¨Savunma Sanayiinde özel sektörün önünü açacak ve sektörde adil rekabeti sağlayacağız¨ veya ¨Kültür¨ başlığı altında bütçeden kültür ve sanata ayrılan kaynakları artıracak, özel kesimin bu alana daha fazla destek olmasını teşvik edeceğiz.¨
Burjuva devletin restorasyonunda ilkesel reformlara şöyle kabaca bakıldığında bile karşılığı varmış gibi gözükmesine rağmen aslında tam da sınıf ilişkilerini yok sayan burjuva siyasetinin dayandığı muğlaklık kendisini hemen gösterir. Burjuva siyasetinin sınıf ilişkilerini yokmuş gibi algılayan (ama fiiliyatta buna göre davranan) muğlaklığını en net gösteren başlık ¨Güvenlik ve Terörle Mücadele¨dir.
Türkiye’de Terörle Mücadele Yasası’ndaki ¨terör¨ tanımının muğlaklığı burjuva demokrasisinin beşiği olan Avrupa Birliği tarafından dahi eleştirilen, düzeltilmesi önerilen ve beklenen bir konudur. Metinde terör tanımının somut ve sınırları belli biçimde yeniden tanımlanacağına dair tek bir cümle dahi kurulmamış. Ancak bu başlık altında ne idüğü belirsiz bir “terör” üzerinden hamasi ifadelerin ötesine geçilmemiş. Öyle ki, bu başlık altında önerilen her maddeye AKP-MHP ve Ergenekon bloku seve seve imza atar.
Elbette burjuva devletin restorasyonunda ilkesel reformların içerdiği muğlaklık sınıf savaşımının zorunlu bir sonucudur. Çünkü Türkiye’nin hem sınıf içi hem de sınıflar arası savaşımında kimin düşman olarak ilan edileceği sınıf mücadelesinin o anki koşulları tarafından belirlenir. Bu nedenle Türkiye’nin cumhuriyet tarihinde devletin reform, restorasyon ihtiyacının arttığı dönemlerde burjuva siyaset bir elinde liberal havucu en yüksek sesle pazarlarken diğer elindeki faşizan sopasını, ihtiyaç duyduğu an kullanmak üzere arkasına saklar.
Pratik reformlar ise AKP hükümetlerinin;
uyguladığı ancak negatif niteliğe sahip olan uygulamaları kaldırmak,
kaldırdığı pozitif uygulamaları geri getirmek,
6’lı Masa’nın hükümeti kurması durumunda kendilerinin gerçekleştirmek istedikleri uygulamaları vaat etmek biçimlerinde formüle edilmiş.
Örneğin metinde ¨Hukuk, Adalet ve Yargı¨ başlığında ¨Olağanüstü Hal Kanun Hükmünde Kararnamelerinden kaynaklanan mağduriyetlere son vereceğiz¨; ¨Kentleşme ve Afet Yönetimi¨ başlığında AFAD’a kuruluş statüsünü ve itibarını geri kazandıracak, İçişleri Bakanlığı bünyesinden çıkaracak, kural koyucu, yönlendirici, koordine edici, destekleyici ve denetleyici olarak yeniden yapılandıracağız¨; ¨Sosyal Politikalar¨ başlığında ise ¨Yoksul ailelerimize kış aylarında ısınma yardımı yapacağız¨ denmekte.
Metinde önerilen pratik reformların çoğu net bir şekilde formüle edilse de reformların yapılacağı zamana dair iki durum kendisini gösterir:
Devlet aygıtı ve sermayeye dair reformların acilliği;
Topluma dair reformların belirsizliği.
Devletteki bu aşınmadan kasıt güç yoğunlaşmasına değildir aslında, esas olarak bunun yöntem ve biçiminedir. Yolsuzluğun ayyuka çıkmasına, “ben yaptım olducu” yaklaşıma, her türlü kriminal kesimle kurulan pervasız ilişkiye, giderek şahıslarla ifade edilen işleyiş biçiminedir. Bu gerçekliğin halkta da ifrada varan tepkilere neden olmasınadır. Bakmayın siz yasama-yürütme-yargı “bağımsızlığı” dediklerine. Bu bağımsızlığın sınırları, işleyişin sermayenin büyük fraksiyonlarının ihtiyaçlarına uygun hale getirilmesi, bunlar arasındaki dengenin tümden kaybedilmemesi kadardır.
Bununla birlikte metinde burjuva devletin sınıfsal karakteri devletin restorasyondaki aciliyetinin hemen yanına sermayenin ihtiyaçlarının acilen karşılanmasını içerecek şekilde yerleştirilmiş. Vergi sistemindeki aksaklıkların giderilmesinden kara paranın aklanmasına; sermaye rekabetinin genişletilmesinden ihaleye fesat karıştırmanın önlenmesine kadar tüm reformlarla amaçlanan bir yanıyla devlet eliyle sermayeye yeni kaynak yaratılması diğer yanıyla da kendi hükümetleri döneminde sermayenin dizginizce at koşturmasını sağlamaktır.
Metinde devlet ve sermayeye dair reformlardaki aciliyet, topluma dair reformların netliğine rağmen zamansal olarak belirsizliğe dönüşüyor. ¨Sosyal Politikalar¨ altına yerleştirilmiş olan toplumsal reformlarda ne yapılacağına dair somut durumlar tarif edilse bile vaat dilinin belirsiniz zaman eki olan -ceğız/cağızlarla bezenmiş.
Ne yok
Kimler yok ki? En başta Kürtler yok, kadınlar yok, LBGTİQ+’lar yok, hasta tutsaklar yok, işkence ile mücadele hayvana karşı var ana insana karşı yok, burjuva anlamında dahi laiklik yok.
Metinde olmayanlara ve neden olmadıklarına dair saatlerce konuşulur, sayfalarca yazılır. Metindeki olmayanlar kısmının, özünde burjuva devlet aygıtının restorasyonu için toplumun feda edilmesine, Türk burjuva devletinin sınıfsal varlığı ve ideolojisine dayandığı net biçimde görülür.
Türkiye sınırları içinde egemen ulus dışındaki en kalabalık ikinci ulus olmalarına rağmen Kürt halkının 40 yıla yakın canla başla mücadele ettiği kimlik, kültürel, siyaset, eşitlik taleplerinin hiçbirisine yer verilmemiştir metinde.
Kürtlerin yok sayılmasının kökeninde de Türk burjuva egemen ulus ideolojinin sınıfsız, zümresiz, kaynamış toplum fikrinde saklıdır. Bu fikirde tek ulus vardır, o da Türkler. (4) Kürt halkı başta olmak üzere ülkede Türkler dışındaki ulus kimlikleri metinde inkâr bile edilmemiş, yok sayılmış ve burjuva demokrasinin ¨vatandaş¨ torbasının içine doldurulmuşlardır.
Bu bağlamda metnin özü şudur: Türkler vatandaş olarak ne haklara sahipse -Türk devlet-i alinin şefkatli kapsayıcılığından mütevellit- Türkler dışındakilerin hepsi aynı haklara vatandaş olarak sahiptir. Bu nedenle metinde, başta Kürtler olmak üzere Türkler dışındaki ulus kimliklere dair tek bir cümle yoktur. Bu uluslara ancak vatandaşlık haklarından yararlanmaları sırasında ¨anadil¨lerini kullanma hakkı bahşedilmiş!
Kadınlara dair kurulan neredeyse bütün cümleler erkek aklının ürünüdür. Kadınlarla ilgili en pozitif gözüken konularda dahi kadınlar erkek devletinin yardımına, desteğine, ilgisine “muhtaç” olmanın ötesine geçememiştir. Toplumsal olarak ise kadınların toplumsal yaşama katılımının önünü açan, destekleyen vaatler olsa bile kadının varlığı her şeyden önce aile içinde var olma ile sınırlandırılmıştır.
Kadına yaklaşımın en net göstergesi ¨İstanbul Sözleşmesi’ne hükümet olduktan iki gün sonra geri döneceğiz¨ türküsüne rağmen İstanbul Sözleşmesi’ne geri dönülmesi ¨çıkılan uluslarası sözleşmelere geri dönme¨ içine sokuşturulmuştur. Bu durumun özel nedeni 6’lı Masa içinde İstanbul Sözleşmesi’ne karşı olduklarını da saklamayan Saadet Partisi’nin oy tabanını hoş tutmaktır. Genel nedeni ise İstanbul Sözleşmesi’nin sol gözüken CHP için bile sadece kadınları değil LBGTİQ+’ları kapsaması; yanı sıra sözleşmenin erkekliğin en hafif deyimle zapturapt altına alınmasında devlete önemli yükümlülükler dayatmasının Türk burjuva siyasetindeki sağ, muhafazakar varlığın kolay benimseyeceği bir sözleşme olmamasıdır.
Elbette 6’lı Masa’nın seçimi kazanması durumunda İstanbul Sözleşmesi’ne geri dönülmesi çok güçlü bir ihtimaldir. Ancak Türkiye tarihinin en önemli seçimlerinin öncesinde İstanbul Sözleşmesi’ne geri dönüleceğinin dile getirilmemesi burjuva muhalefetin erkek aklının hem kadınlara, LBGTİQ+’lara karşı üstünlük taslaması, küstahlığı hem de seçimde kendisinden kaçacak oyları kaybetme korkusundan kaynaklıdır.
Metinde hasta tutsaklar ¨adli tıp raporları¨ içinde buharlaştırılırken, işkence konusunu sadece hayvanlara karşı yapılanla sınırlandırılmıştır. Türkiye’de yok olduğu söylenmesine rağmen varlığı herkesçe bilinen, hele 15 Temmuz’dan sonra dizginlerinden boşanan işkenceye dair tek bir satır yazılmamasının nedeni yine Türkiye’nin sınıf savaşımının var olduğu düzeyle ilişkilidir.
Hatırlanması gerekenler
¨Ortak Politikalar Mutabakat Metni¨ne dair son birkaç gün içinde liberalinden sosyalistine kadar pek çok siyasi çevre tarafından onlarca yazı yazıldı. Metne dair 6’lı Masa’nın metne övgüler düzmesi, AKP-MHP-Ergenekon blokunun da metni yerin dibine sokması burjuva siyasetin seçimden önceki peşrevinden başka bir anlam taşımıyor.
Ancak her iki burjuva siyaset blokunun seçmen tabanında ve bu bloklardan birine oy verecek olan işçi, emekçi, kadın, gençler bakımından bu metnin her iki blokun hem kendi özelinde hem de genel olarak sınıfsal özünün gösterilmesi elzemdir. Seçim sürecinde daha fazla tartışılacak olması nedeniyle metnin bu bakış açısıyla ele alınması gerekir.
Metin doğal olarak Türkiye’nin sorunlarını içerse de, özü itibariyle emperyalist kapitalizmin Türkiye’ye biçtiği mevcut işbölümünde en başta devletin restorasyonunu hedeflemektedir. Toplumsal restorasyon da devletin restorasyonuna göbekten bağlı olarak kurgulanmıştır. Ancak metin hiçbir biçimde Türkiye’nin emperyalist kapitalist mevcut işbölümünde sermaye bakımından ¨yedek sanayii üreticisi¨ ve buna sıkı sıkıya bağlı biçimde emek bakımından da ¨ucuz işgücü¨ dışına çıkmak gibi bir varlığa sahip değildir.
Bakmayın siz 6’lı Masa’nın emperyalist kapitalizmden özellikle bilgisayar teknolojileri ekseninde yeni işbölümü talep etmelerine. Türkiye kapitalizmi emperyalist kapitalizm içinde ne mevcut işbölümünü dışlayacak ne de yeni bir işbölümü üretebilecek bir pozisyondadır. Altı Masa’nın seçimi kazanması ve bu metindeki hemen her şeyi hayata geçirse bile en en en… iyiniyetle kurulacak liberal oksimoron cümle şu olabilir: Fakiriz ama demokrasimiz var! (5)
Son olarak 6’lı Masa’nın kağıt üzerinde ve en demokratik biçimde ve en demokratik olma iddiası ile hazırlanan bu metin, hazırlayanların kendi gerçeklikleri ile seçimi kazansalar dahi tuzla buz olma potansiyeline şimdiden sahiptir.
Seçimi kazanmak için HDP oylarına muhtaçken Türklüklerinden dolayı burunlarından kıl aldırmayan CHP ve İYİ Parti mi HDP tabanından bu metinle oy isteyecek? Değil bu metni hayata geçirmek, Erdoğan’ın yeniden aday olmasına YSK’ya itiraz etmeyi ¨YSK’yı Erdoğan seçti. Kimi kime şikayet edelim ki¨ diyen Kılıçdaroğlu mu bu metnin hayata geçmesinde özellikle devlet içinde ortaya çıkacak dirençlerin üstesinden gelebilecek? Organların olması gereken yerde olmadığı Picasso tablolarına benzeyen 6 benzemez ve şartlar oluştuğunda yarı yolda bırakacağı bugünden kesin 6 parti mi bu metni hayata geçirecek?
Bu ve arttırılabilir sorulara ¨evet¨ cevabı verecek birisine -tam da masadaki sandalye sayısı denk biçimde 6 kelimeden oluşan- bir atasözünü söylemek yeterlidir: Dam üstünde saksağan, vur beline kazmayı.
Dipnotlar:
1- Beklentinin yükseltilmesi ama açıklamanın gecikmesi öyle bir noktaya geldi T24 yazarı Hakan Aksay 5 Ocak’taki yazının başlığını ¨Muhalefet liderlerine rica: Lütfen biraz telaşlanın, hatta panikleyin azcık!¨ koydu. Aksay burjuva muhalefetin gecikmesini hazırlanan metinle ilişkilendirerek şu şekilde eleştiri:
“Yine kızdıracağım şimdi sizi: Büyük çabalarla 9 ana başlık 60 alt başlıktan oluşan 2 bin 200 maddelik bir seçim beyannamesi hazırlamışsınız. Var olun, elinize sağlık. Ama biliyor musunuz, aslında seçmenlerin sizden dört gözle beklediği çok kısa birkaç metin. Öyle 8-10 maddelik, kolay anlaşılacak, akılda kalacak, pankarta-tişörte sığacak ve tüm muhaliflerin yüreğine seslenecek slogan türü hedefler.”
2- Burjuva devletin restorasyonu metnin o kadar merkezindedir ki, meselenin ¨devletin beka sorunu¨ olarak tanımlaması bir yana, Türkçe yazım kuralları bir kenara bırakılarak devlet özel bir isim gibi büyük harfle başlatılarak ¨Devlet¨ olarak yazılmış.
3- Öyle ki yetkinreport.com sitesinde metnin 30 Ocakta açıklamasından sonra metinle ilgili 31 Ocakta üç yazı yayınlandı, 1 Şubatta ise metne dair sitede bir dosya açıldı.
4- Öyle ki, Türkiye’deki Rum, Ermeni ve Yahudilerin varlığı bile bir ulus olarak değil Lozan gibi uluslarası anlaşmalara bağlıdır. Zaten Türkiye’nin cumhuriyet tarihi de uluslararası anlaşmalara rağmen uygun şartlar oluştuğunda bu üç ulusun insanlarını kovma, yağmalama, yok etmekte tarihidir. Bunun en son örneği Hrant Dink’tir.
5- Oksimoron: Birbiriyle çelişen ya da tamamen zıt iki kavramın bir arada kullanılması ve bu şekilde oluşturulmuş ifade.
Kaynak: https://alinteri8.org/2023/02/02/ortak-mutabakat-metni-toplum-yoktur-her-sey-devlet-icin/