Faşist şef Erdoğan, Kültür ve Turizm Bakanlığı bünyesinde kurdurttuğu Alevi-Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı’na Ali Arif Özzeybek’i getirdi. Hatırlanacağı üzere bu başkanlık, cemevlerinin elektrik, su, bakım ve onarım giderlerini karşılama, bazı Alevi dedelerine kadro ve maaş verme gibi düzenlemeleri içeren, birkaç ay önce tantanayla çıkarılan ve saray demagoglarınca “Alevi açılımı” diye sunulan yasanın bir parçasıydı.
Başkanlığa atanan Özzeybek’in siyasi kişiliği de, tıpkı söz konusu yasanın muhtevası gibi, faşist saray rejiminin mezhepçi, ayrımcı, inkarcı ve asimilasyoncu inanç politikasını, devlet Alevisi yaratma yönelimini somutlaştırıyor. Özzeybek CHP’den AKP’ye iltihak etmiş, AKP MKYK üyeliğine alınmış, faşist İçişleri Bakanı Soylu’nun danışmanı yapılmıştı. Başkanlığını elde ettiği devlet kurumunu oluşturan yasa öncesinde kimi cemevlerini ve Alevi köylerinin muhtarlarını gezmiş, Alevi gençleri asimile etme amaçlı projeler hazırlamıştı.
Özzeybek’in savunuculuğunu yaptığı yasada ifadesini bulan politik İslamcı ve geleneksel devletçi anlayış Aleviliği bir inanç olarak tanımayıp bir kültürel ritüel sayıyor, cemevlerini ibadethane olarak kabul etmiyor, zorunlu din dersinde ısrar ediyor, Alevilerin bütün temel taleplerini devlet zoruyla prangalıyor. Alevi halkımız için bu yasal “açılım” faşist politik İslamcı saray iktidarının giriştiği bir aldatmacadan ibaret.
Zira bir yüzünde güya “açılım” resmedilen madalyonun diğer yüzüne kazınmış siyasi gerçeklikte Alevi evlerinin işaretlenmesi, Alevi emekçilerin fişlenmesi, Alevi derneklerinin baskılanması, Alevi aydınların susturulması, Alevi gençlerin sıklıkla saldırıya uğraması var. O siyasi gerçeklikte elinde daima öncelikle Alevilere çekilmiş politik İslamcı kılıcıyla hutbelere çıkan, mütemadiyen faşist mezhepçi nefreti körükleyen ve devlet protokolünün çoktandır en ön sıralarında yer alan Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş var. Özzeybek ise bir yol düşkününden, aşağılık aldatmacanın uğursuz bir figüranından, faşist şefin bugün kullanıp yarın atacağı basit bir aparattan başka bir şey değil.
Alevileri böyle üç kuruşa satın alıp devlet denetimine sokma hamleleri sökmez. Alevi halkımız faşist şef Erdoğan’dan, onun faşist politik İslamcı saray rejiminden büsbütün kurtulmak istiyor. Artık son derece güncel olan en kritik soru, bu öncelikli demokratik isteğin nasıl gerçekleşebileceği. Kurtuluş hangi yoldan mümkün olacak, birkaç ay sonra yapılması beklenen seçimlerde başkan adayı olarak Kılıçdaroğlu’na ve iktidar bloku adayı olarak da Millet İttifakı’na oy vererek mi yoksa devrimci-demokratik mücadele saflarını güçlendirip politik İslamcı faşist şeflik rejimine başkaldırarak mı?
Sorunun yanıtını tartışırken, elbette, burjuva muhalefet bloku Millet İttifakı’nın ezilen bir inanç kimliği olarak Aleviliği ve demokratik Alevi taleplerini göremezden gelmesinin üzerinden atlanamaz. Millet İttifakı’nın seçim beyannamesi niteliğini taşıyan Ortak Politikalar Mutabakat Metni’nde Alevilerin kolektif demokratik haklarının, eşit yurttaşlık ve inanç özgürlüğü taleplerinin herhangi bir gerçek karşılığı yok. Bir Alevi olan Kemal Kılıçdaroğlu’nun Alevi halkımızın başlıca sorunlarına çözüm getirme iddiası ve vaadi de yok.
Alevilerden bolca oy devşirme hesabındaki Millet İttifakı’nın siyasi karakterini tanımlamak için, 1990’ların Refah Partisi’nde Tayyip Erdoğan’la amaç birliği yapmış ve Madımak Katliamı’nın azmettiricileri arasına adlarını yazmış şimdiki Saadet Partisi zevatının ya da Erdoğan’ın politik İslamcı faşist şeflik rejiminin kuruluşuna giden yolu döşemeye ortak olmuş eski AKP zevatının ittifaktaki yerlerine işaret etmek yeterli. Burjuva muhalefet blokunun büyük bileşeni CHP, köklü bir düzen partisi olarak, dinsel zorbalık kurumu olan Diyanet İşleri Başkanlığı’nı kaldırmak gibi reel bir sorunla değil, başörtüsü serbestliğini güvencelemek gibi sanal bir sorunla uğraşıyor. 2018’e kadar Kılıçdaroğlu’nun danışmanlığını yapan yol düşkünü Özzeybek’in bir çırpıda CHP’den AKP’ye geçivermesi de müesses nizam partisi CHP ile saray iktidarı partisi AKP arasındaki siyasi mesafenin genellikle sanıldığı kadar uzun olmadığını gösteriyor.
Kurucu temellerinde Aleviliği inkar harcı bulunan burjuva devletin post-AKP dönemde ideolojik ve politik ahengini yeniden tesis etmeye soyunan CHP’nin, hasılı, Alevi halkımızın kurtuluşuyla özsel bir alakası yok. Fakat sorunun yanıtının en azından bu denli önemli bir başka boyutu daha var. Mayıs’ta kurulacağı açıklanan seçim sandığını yegane siyasi düğüm noktası ilan eden CHP’yle ve Millet İttifakı’yla Erdoğancı faşist saray rejiminden biçimsel bir kurtuluşun sağlanabileceği bile hayli şüpheli. Zira seçim kazanmak için parti kapatma davası açmaktan propaganda yasağı uygulamaya, sokakları bombalarla kana bulamaktan sandıklarda hile yapmaya ve seçim tekrarlatmaya değin her yöntemi mubah saydığını defaatle kanıtlamış olan faşist şefin düzenleyeceği yeni seçim müsameresinde sadece oylamayla elde edilecek nihai galibiyeti şimdiden böyle rahat ilan etmenin emekçileri ve ezilenleri siyaseten silahsızlandırmaktan öte bir getirisi bulunmuyor. CHP’nin olağan koşullarda gerçekleşeceğini sandığı burjuva seçim rekabetinde Alevi emekçileri burjuva muhalefetin muhayyel galibiyetine bir dolgu malzemesinden ibaret görmesi ancak ve yalnızca faşist şef Erdoğan’ın ekmeğine yağ sürüyor.
Oysa Alevi emekçilerin hakiki çıkarları, burjuva muhalefetin hazırladığı bu tatsız seçim uyuşturucusundan içmeye razı olmaktansa, siyasi kaderlerini kendi ellerine almakta, faşist şeflik rejiminin seçime doğru artması çok muhtemel saldırılarına karşı can güvenliği temelinde örgütlenmekte, emekçi mahallelerinde özsavunma pratiklerine yönelmekte, demokratik Alevi hareketini sokakta büyütmekte, antifaşist direniş saflarına daha etkin biçimlerde katılmakta yatıyor. Bir politik muharebe olan seçimlerde politik islamcı faşizme karşı mücadeleyi güçlendirecek ciddi imkanlar bulmanın yolu da buradan geçiyor.
Alevi halkımız geleneksel düzen partisi CHP’ye ve onun seçimlerde adres gösterdiği restorasyoncu düzen bloku Millet İttifakı’na, bu siyasi çaresizliğe ve etkisizliğe hiç de mecbur ve mahkum değil. Devrimci örgütlenmenin ve mücadelenin gelişimine omuz verdikçe, her iki burjuva cepheden ayrı olarak emekçilerin ve ezilenlerin üçüncü cephesinde birleştikçe eşit yurttaşlığı ve inanç özgürlüğünü kazanmak da, bu uğurda öncelikle faşist şef Erdoğan’ın politik İslamcı saray rejiminden kurtulmak da pekala mümkün. Birleşik Mücadele Güçleri işte bu devrimci mücadelenin, halklarımızın üçüncü cephesinin başlıca bir adresi. Alevilerin özgürlüğü için dövüşmenin de birleşik mevzisi.