Korkularını gerçeğe çevireceğiz!

Faşist devletin besleyip büyüttüğü, koruyup yönlendirdiği, devlet görevlisi bir cellat tarafından bir kadın gözlerimizin önünde katledilmişti. Tarih 17 Haziran 2021’di…

Kapısında binaya her giren çıkanı düşmanca bakışlarla süzen kolluk güçlerinin her daim beklediği, sivil polislerin girip çıkanı not ettiği, belki de fotoğrafladığı bir binaya bu katil elini kolunu sallayarak girmiş, içerde dakikalarca kurşun yağdırmış ve genç bir kadın katletmişti. Polisler, cellat işini bitirene kadar beklemiş, sonra da “abi” sözleriyle onu şefkatli bir şekilde gözaltına almıştı. Tüm kameralar kayıttaydı bunlar yaşanırken, bir kez daha her şeyi gözümüzün önünde, gözümüzün içine baka baka yapmışlardı. 17 Haziran’da biz bu tabloyla sarsılmıştık. Biz, yani insan olanlar, vicdanı, aklı ve yüreği olanlar…

Deniz Poyraz, devlet bağlantıları ortada olan kontra örgüt SADAT’ın bir üyesi Onur Gencer tarafından katledilmişti. Rastgele bir saldırı değildi bu. Çünkü katil saldırı öncesi defalarca görüştüğü ortaya çıkan İzmir İl Emniyet Müdürlüğü’nden zaten gerekli bilgileri almıştı. Orada kimin olduğunun/olabileceğinin istihbaratı önceden verilmişti cellada. O nedenle Deniz bilinçli seçilen bir hedefti.

Öncelikle Deniz katillerin ilk amacını karşılıyordu: O bir Kürttü. Yani “devletin Kürdü” olmayı reddeden, diline kültürüne, onuruna sahip çıkan bir Kürttü. Cizre’de yakılmış vazgeçmemişti, panzerin arkasında sürüklenmiş bana mısın dememişti, anası sokakta öldürülmüş, günlerce cenazesi sokak ortasında bekletilmiş yine de boyun eğmemişti. Evladı bombalarla paramparça edilmiş, o yine de doğrulup kalkmıştı ayaklarının üstüne. İşte o nedenle her fırsatta, her bulunduğu  yerde yok edilmesi gerekiyordu: Kürdistan’da olmasa metropollerde… Vurulmak istenen Deniz değildi tek başına, Kürt halkının iradesi ve direngenliği kurşunlanmak istenmişti. Deniz bir semboldü katillerin gözünde. O nedenle Deniz’i öldürmek, geri kalan Kürtlere verilen gözdağıydı. Organize olarak planlanmış çok yönlü bir saldırıdan bahsediyoruz.

Deniz bir kadındı. Bu da katillerin kadın düşmanlığıyla yoğrulmuş eril beyinleri için de uygun bir hedef yapmıştı onu. Kadının yerini evinin dört duvarı arasında gören, gülmesinden oturup kalmasına, giydiğinden kaç cocuk doğuracağına kadar her şeyine ayar vermeye çalışan gerici faşist zihniyetin, devlet adıyla bir kez daha sahneye çıkmasıydı bu. Deniz üzerinden mücadeleci tüm kadınlara verilen bir gözdağıydı. Bu tehdit, dizini kırıp evde oturmaktansa, kocasına, babasına, devletine biat etmektense, hakları, özgürlükleri için sokağa çıkan, gözdağlarına, tehditlere gülüp geçen tüm kadınlara yapılmıştı. Özelinde ise devrimci-komünist kadınları hedef almıştı. Çünkü onlar lokomotifti, bir toplumu dönüştürme, tutup sürükleme gücüne, iradesine sahiplerdi. Onların baş eğmezlikleriyle, gözü karalılıklarıyla defalarca karşı karşıya gelmişlerdi. İşte Deniz’e sıkılan kurşunlar, aynı zamanda bu iradeye sıkılmak istenen kurşunlardı.

Düşman çok yönlü, sinsice ve organize bir şekilde planladı bu katliamı. Bizim için failler bellidir. Bu devlet ve onun kontra örgütlenmeleri, kolluk güçleri, “kel” Süleymanları, “uzun” adamları… hepsi bunun bir parçasıdır.

Onlar Deniz üzerinden tüm halkları bir kez daha hedef aldılar, bir kez daha biz kadınları hedefe çaktılar. Korktukça daha da kalleş yöntemlerle saldırmaktan vazgeçmeyen bu devletin korkularını büyütmek bizim elimizde. Onların planlarını bozmak, rüzgarı lehimize çevirmek de bizim elimizde.

Devrimci, yurtsever ve komünist kadınlara sahip çıkmanın, halkların kardeşliğini savunmanın tam sırası. O nedenle 29 Aralık’ta İzmir’de yapılacak duruşmaya güçlü bir katılım, düşmanın planlarını bir kez daha bozacak, mücadele eden kadınlara güç, moral ve destek aşılayacaktır.

Bizi omuz omuza görmek, birbirimize, ideallerimize sahip çıktığımızı görmek onların korkularını gerçeğe çevirecektir.

Alınteri