NATO’nun yeni savaş konsepti

Madrid’de 28-30 Haziran günlerinde düzenlenen NATO Zirvesi’ni emperyalist cephenin olduğu gibi ABD politikalarının ardına dizilmesinin bir göstergesi olarak tanımlamak gerekiyor.

MURAT ÇAKIR

Madrid’de 28-30 Haziran günlerinde düzenlenen NATO Zirvesi’ni emperyalist cephenin olduğu gibi ABD politikalarının ardına dizilmesinin bir göstergesi olarak tanımlamak gerekiyor. Kabul edilen yeni Stratejik Konsepti de, yaşamın her alanını militarist aklın hizmetine sokmanın bir aracı olarak nitelendirebiliriz. Daha doğrusu, ABD Başkanı Biden’in deyimiyle “Avrupa NATO’laştırılmaktadır.”

Stratejik Konsept’te dikkat çeken iki unsur var. Birincisi, Rusya Federasyonu’nun “Euro-Atlantik alanındaki barışın ve istikrarın en önemli ve en doğrudan tehdidi” tanımlamasıyla Batı’nın Avrupa’daki “baş düşmanı” ilan edilmesidir. Bu da otomatikman, hem NATO’nun Kuzey Avrupa’ya genişlemesinin, hem de Doğu Avrupa’ya devasa silah ve ordu birlikleri konuşlandırılmasının, dolayısıyla AB ve NATO üyesi devletlerin silahlanma bütçelerini katlayarak artırmalarının gerekçesidir, ki bu politikalara toplumsal rıza üretilmesini de kolaylaştırmaktadır.

Nihayetinde ABD’nin uzun zamandır takip ettiği “Rusya’nın kuşatılma stratejisi” bu konsept ile doğrudan NATO stratejisi haline getirilmiş ve ABD Avrupalı müttefiklerini tekrar kontrolü altına alabilmiştir. Avrupa’nın “Rusya’dan korunması” ve “caydırıcılık politikası” kisvesi altında da Avrupa halklarına yeni Soğuk Savaş koşulları dayatılmıştır.

Soğuk Savaş aracılığı ile Rusya Federasyonu’nun izole edilmeye çalışılması, ekonomik açıdan zayıflatılması ve Ukrayna üzerinden Rus ordusunu yıllar süren bir çatışma bataklığına çekerek Rusya’nın yıpratılmasını bu yeni stratejik konseptin ana hattı olarak görebiliriz. Ukrayna üzerinden Rusya ile savaşın uzatılmasının temel nedeni bence budur ve aynı zamanda Avrupalı emperyalist güçleri ABD kontrolü altında tutmanın, AB’nin Polonya ve Baltık Ülkeleri gibi ABD’nin Truva Atları’yla zayıf rakip olarak kalmasını sağlamanın da yoludur.

Stratejik Konsept’in ikinci dikkat çeken unsuru ise Çin’in hedefe konmasıdır. Savaş aygıtı NATO’nun kabul edilen yeni Stratejik Konsepti’nin Çin Halk Cumhuriyeti’ni (ÇHC) “Kuzey Atlantik İttifakı’nın çıkarlarına, güvenliğine ve değerlerine yönelik en büyük meydan okuma” olarak nitelendirmesinin ve zirveye Avustralya, Japonya, Kore Cumhuriyeti ve Yeni Zelanda’nın davet edilmesinin nedeni ilk etapta NATO’nun dünya çapında genişlemesinin bir gerekçesi ve ABD’nin Hint-Pasifik Stratejisi’ne desteğin yanı sıra NATO’nun uzun zamandır takip ettiği bir genişleme çabasının ifadesidir.

ABD emperyalizmi dünya çapında belirleyici güç olarak kalabilmesi ve zayıflayan konumunu yeniden güçlendirebilmesi için ÇHC’ni hedefine koymaktadır. Yani ABD’nin asıl hedefi en büyük sistemsel rakibi olarak gördüğü ÇHC’dir. Tüm askeri, lojistik ve mali olanaklarını bu nedenle Hint-Pasifik Bölgesine yığmaya çalışmakta ve gerek Avrupalı gerekse de Pasifik’teki müttefiklerini bu adımlarına destek olmaya zorlamaktadır. Pasifik ülkelerinin Madrid Zirvesi’ne davet edilmelerini de bir nevi “Pasifik NATO’su” oluşturma çabası olarak okumak mümkündür.

Ancak Almanya’da yapılan son G7 Zirvesi’nde görüldüğü gibi, Hint-Pasifik bölgesinde ve BM üyesi devletler arasında Rusya Federasyonu ile Çin Halk Cumhuriyeti’ne yönelik politikaları için destek bulunması zorlaşmaktadır. G7 Zirvesi’ne davet edilen ülkeler, hem BRICS ittifakı ile olan ilişkilerini derinleştirmeye çalışmakta hem de Rusya’ya yönelik diplomatik adımların atılmasını savunmaktalar. O açıdan gerek ABD’nin gerekse de NATO’nun ÇHC’ye yönelik hamlelerinin uluslararası arenadaki diplomatik girişimler, kimi ekonomik yaptırımlar, ÇHC yönetimini zan altında bırakacak propagandif çalışmalar ve Hong Kong, Tayvan sorunları ile Güney Çin Denizi’ndeki tedarik yolları ihtilaflarını körüklemekle sınırlı kalacağını öngörebiliriz.

Yeni Özgür Politika

Yorum yap

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir