Türk Siyasetinde Altılı Ganyan Yarışı / Rauf Karakoçan

Türkiye’de referandumla kabul edilen, adına Başkanlık ya da Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi dedikleri, yere göğe sığdıramadıkları şahsına münhasır, Türkiye’ye özgü bir model oluşturulmaya çalışıldı. Aradan geçen süre zarfında, iktidarın icraatlarına bakıldığında toplumun dokusuyla uyuşmayan Erdoğan’ın ‘şahsım’ hükümeti, partili Cumhurbaşkanı, Türk standartlarına uygun kurduğu başkanlık sistemi ile parti devletini inşa etti. Halk oylamasıyla getirilen sistem halkın başına bela oldu. Şimdi de kendilerinin deyimiyle ucube sistem olarak adlandırdıkları bu sistemden kurtulmak istiyorlar ama bir türlü kurtulamıyorlar. ‘Perşembenin gelişi çarşambadan belidir’ deyiminde olduğu gibi tek adam yönetiminin sonu daha otoriter bir mekanizmaya yol açacağı bilinmekteydi. Devletin kimyası bozuldu. Güçler ayrılığı (yasama, yürütme, yargı) ortadan kaldırıldı. Kurumları işlemez hale geldi. Hukuk sistemi ile birlikte eğitim, sağlık, ekonomi, güvenlik sistemi tanınmaz hale geldi. Türkiye’nin kaderi, toplumun geleceği bir diktatörün iki dudağı arasına sıkışıp kaldı.

BOL KESEDEN VAATLER

Muhalefet demeye dilimiz pek varmıyor ama yine de adını koyarsak AKP-MHP iktidarının içinden çıkmış beş yavru parti ve zihniyet olarak benzerlik arz eden CHP ile birlikte altı parti, bir araya gelerek ne dedikleri tam olarak anlaşılmayan ‘güçlendirilmiş parlamenter sistem’ adında alternatif bir sistemi kamuoyuna deklere ettiler. AKP-MHP faşizminden bitap düşmüş toplumu düzlüğe çıkarmayı taahhüt eden altı partiden oluşan sözde muhalefet partileri, devleti yeniden rayına oturtmak için bol keseden vaatlerde bulunmaktadırlar. Bir araya gelen, aynı zihniyete mensup altı parti, kandırmaca, alavere-dalavereli siyaset dilini kullanarak toplumun iktidara olan tepkisini oya dönüştürmek için altılı ganyan yarışına girmiş gibiler. ‘Güçlendirilmiş parlamenter sistem’ hedefiyle toplumun huzuruna çıkan altı parti, iktidara gelmek için ekonomik sıkıntılar başta olmak üzere bol miktarda kullanacakları propaganda malzemesi var. Hemen her konuda yaşanan sorunlara reçete sunmakta, ‘çözüm’ üretmekteler. Buraya kadar her şey tamam. Ya bundan sonrası? İçinde Kürtleri barındırmayan bu ittifakın iktidara gelmesi mümkün olmadığına göre nasıl bir yol haritası çizecekleri halen netleşmiş değildir.

TÜRKİYE’NİN SORUNLARI YAPISALDIR VE DEMOKRASİYE KAPALIDIR

Esasında Türk siyasetinde bir tıkanıklık yaşanıyor. Milliyetçi-muhafazakâr, sağ siyasetin hâkim olduğu anlayış ve zihniyet yapısı üzerine inşa edilen ulus devletin kendisi bir sorundur. Ulus devlet aşılmadan, mevcut sorunlara kalıcı çözümler üretilemez. Türkiye’nin sorunları yapısaldır, demokrasiye kapalıdır. Toplumsal sorunların özünde de demokratikleşme sorunu yatmaktadır. Rejimin yaşadığı kriz sistemseldir. Türkiye’nin muhalefet partileri de iktidar partisinin birer kopyası gibidir. Aynı siyasi gelenekten gelen partilerdir. Matuşka bebekleri gibi birbirinin içinden çıkmıştır. Güçlendirilmiş parlamenter sistem Türkiye’nin ve bölgenin en temel sorunu olan Kürt sorunu hakkında ne düşündükleri tam bir muammadır. İktidara talip olan partilerin hemen hepsi ‘demokrasinin yolu Diyarbakır’dan geçer, Kürt realitesi, Kürt sorunu’ gibi tek cümlelik ifadelerle oy avcılığı yaparak oyaladılar. Kürtleri oyalayarak, beklenti içinde tutarak sırtında kamçıyı da eksik etmediler. Soykırım siyasetinin dozu her defasında artırılarak devam etti. Bu zihniyet aşılmış değildir. HDP ile aynı kareye girmek istemeyen altı partinin yaklaşımı da benzerdir. Toplumsal ittifakta Kürtler yoktur. Kürtleri dışlayan siyasi birlikteliklerle Türkiye’de demokratik siyasete yol aldırmak beyhude bir çabadır.

DİYARBAKIR’DA ARADIĞINI BULAMAYAN CHP

CHP’nin son Diyarbakır çıkarması altı muhalefet partisinin ortak temsili, hatta sözcüsü gibi oldu. Daha önceden Kürdistan kelimesine karşı olduğunu söyleyen CHP liderinin Diyarbakır’da ki söylemleri eveleme-gevelemeden öteye gitmedi. Davullu zurnalı karşılamadan moral bulsa da aradığını bulmamıştır. Sorunun teşhisini, tanısını doğru yapamayan siyasi anlayışın çözüm sunması beklenmemelidir. Dokunulmazlıkların kaldırılmasıyla HDP milletvekillerine cezaevi yolunu açan CHP, Kürdistan’ı yok sayarak Kürtleri ikna etmesi zordur. ‘Helalleşme, Diyarbakır cezaevini müze yapma’ söylemi kulağa hoş gelse de içi boş laflardır. Asıl mesele Kürtlerin temel insani haklarıdır. Ulus devletle önü tıkanan dil, kültür, öz yönetim, eşit yurttaşlık haklarıdır. Ayrımcı politikaların son bulmasıdır. Kürtlerin hakları yasal ve anayasal güvenceye kavuşturulmasıdır. Demokratik Özerklik te dahil kendisini ifade edecek temsil edecek, öz savunmasını yapacak mekanizmalara kavuşmasıdır. Türkiye’nin tebaası olmaktan çıkarak, kendi kaderi hakkında söz ve karar sahibi olmaktır.

KÜRTLER VAAT DEĞİL İCRAAT GÖRMEK İSTİYOR

Önümüzdeki genel seçim Türk siyaseti açısında oldukça kritik bir seçimdir. Bu seçimlere hazırlanan muhalefet Kürtsüz kazanamayacağına göre Kürt sorununa ilişkin çözüm politikaları netleşmelidir. Toplumsal barışı sağlamadan Kürtlerden oy talep etmek Kürdün aklıyla alay etmek demektir. Kürtler vaat değil icraat görmek istiyor. Çözümsüz kalan Kürt sorunu Türkiye’nin ayağına vurulmuş prangalar gibidir. Bir araya gelen altı muhalefet partisi, bu prangalardan kurtulacak mı acaba?

Yorum yap

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir