Komün’den Günümüze, Daha İyi Bir Dünya Mümkün! / Ümit Bakır

Aradan geçen 151 yıla rağmen Komün hâlâ günceldir ve bize yol göstermektedir. Çünkü Komün, etnik ya da ulusal hiçbir detaya takılmadan ezilenlerin kendi öz yönetimlerini oluşturmada ortaya koydukları ilk deneyimdir.

151 yıl önce bugün 18 Mart 1871’de sadece 72 gün sürmesine rağmen insanlığın düşün dünyasına etkisi günümüze değin süren Paris Komünü kuruldu. Komün, Fransa ve Prusya burjuvazisinin pazar ve hegemonya savaşları arasında sıkışan alt sınıfların kendi kaderlerini ellerine almasının iradesidir. Monarşi ve Burjuva Cumhuriyet ikilemine mahkum edilen yoksulların üçüncü bir yol, yani devrimci alternatif olan işçi iktidarından yana tercihlerini kullanmaları ile Komün gerçekliği ortaya çıkmıştır.

Peki Komün sonrası gündelik yaşamda neler değişmiştir? Düzenli ordu dağıtılmış, yerine güvenlik milisleri oluşturulmuş, çocuk işçiliği yasaklanmış, fırın işçilerinin gece çalışması sonlandırılmış, eğitim laik biçimde temel hak kapsamına alınmış, sahiplerinin terk ettiği fabrikalar işçilere devredilmiş, seçenlerce her an geri çağrılma hakkı ile komün meclisi seçilmiş, meclis üyelerinin maaşı işçi maaşları ile eşitlenmiş, kiralar durdurulmuş, tefecilerden alınan borçlar dondurulmuş, rehine verilen üretim araçları koşulsuz sahiplerine iade edilmiş, evlilik bağı aranmaksızın milis güçlerine katılanların ailelerine maaş bağlanmış, yabancılara vatandaşlık hakkı verilmiş.. Toplumsal ve ekonomik yaşama ilişkin o güne kadar görülmemiş devrimsel adımlar, doğrudan demokrasinin koşulları zorlanarak atılmıştır.

Daha iyi bir yaşam alternatifi ezilen sınıflar tarafından her zaman dikkatle takip edilmiştir. Böylesi bir alternatifin farklı coğrafyalarda da yaşam bulma gerçekliğinin yarattığı basınç ile egemen ve sömürücü sınıfların Komün’ü yok etmede bir ittifak geliştirmesi ise doğal olarak gecikmemiştir.

Komün’ün yenilmesinde antikapitalist ilk öz yönetim olması dolayısıyla yaşadığı tecrübesizlikler, kendisinden önce örnek alacağı bir model gerçekliğinin olmaması, burjuvazinin ezilmesi ve mülksüzleştirilmesi konusunda yeterince katı olmaması, komünün en devrimci gücü kadınlara seçme ve seçilme hakkı verilmemesi gibi içsel öğeler en önemli başlıklar olarak görülebilir. Tabii bunun yanında Avrupa Kapitalizmi böylesi bir işçi öz yönetimi karşısında adeta dehşete düşmüş tam bir ittifak politikası ile tüm gücünü seferber etmiştir.

Emperyalistlerin, pazar, enerji ve hammadde kaynaklarının paylaşımı için tüm dünyayı nükleer bir krizin kıyısına getirdiği şu günlerde 3. yol; yani ezilenlerin, emekçilerin, işçi ve köylülerin yolu çok daha yakıcı bir anlam kazanıyor.

Türkiye, Kürdistan, Ortadoğu, Kafkasya ve Balkanlar coğrafyası neredeyse son 100 yıldır emperyalist yağmacılığın savaş arenasına çevrilmiş durumdadır. Çok ulusluluk bakımından benzer bir yapı ihtiva eden tüm bu alanlarda tekçi iktidarlar yaratılıp desteklenmiş, halklar arasında etnik çatışmalar kışkırtılmış ve suni düşmanlıklar yaratılmıştır. Emperyalist hegemonya siyaseti ile yaratılan bu parçalanmışlığın sonucu farklı ulus ve inançlardan ezilenler için bugüne kadar sadece yoksulluk ve ölüm olmuştur. Türk-Kürt, Ermeni-Azeri, Yunan-Makedon, Arap-Kürt vb. denklemlerde yaratılan düşmanlıklar sadece bölgesel gericiliği ve emperyalizmi güçlendirmektedir.

İşte bundan dolayıdır ki aradan geçen 151 yıla rağmen Komün hâlâ günceldir ve bize yok göstermektedir. Çünkü Komün, etnik ya da ulusal hiçbir detaya takılmadan ezilenlerin kendi öz yönetimlerini oluşturmada ortaya koydukları ilk deneyimdir. Modern ve katılımcı yapısıyla sadece 72 gün süren Komün 72 saat bile sürmüş olsaydı yine de tarihsel ve siyasal öneminden bir şey kaybetmezdi. Bu süre zarfında insanlık Komün’den aldığı ilhamla dünyanın farklı parçalarında daha ileri ve uzun süreli deneyimler yarattı. Ve bugün Türkiye, Kürdistan, Yunanistan, Ortadoğu gibi coğrafyalar yeni ve daha güçlü Komünler, Sosyalist İktidarlar yaratmada ciddi bir tarihsel birikime ve potansiyele sahiptir.

Emperyalist-kapitalist sistem sahibi olduğu yaygın medya araçları ile her doğan gün kendine methiyeler düzen ve kendini idealize eden argümanlar üretse de insanlığı ve gezegeni getirdiği nokta tam bir yıkım ve felakettir. Bilimsel ve teknolojik anlamda varılan gelişmişlik ile insanlığın barınma, beslenme, sağlık, eğitim vs. tüm temel ihtiyaçları çözüme kavuşturulabilecek olmasına rağmen kaynaklar savaş ve silahlanmaya harcanmakta servet bir avuç azınlıkta birikmekte, insanlar açlık ve ilaçsızlıktan ölmektedir.

İdealize edilen eşitsizlik dünyası insanın doğasına terstir. Bundan dolayıdır ki birleşik ve devrimci mücadele ufkunu geniş tutmalı, geniş kesimlerin “Daha iyi bir yaşam” arayışına tarihsel mirası ile güçlü bir şekilde cevap olabilmelidir.

Yorum yap

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir