Diyarbakır, Şırnak, Mardin, Hakkari’de 2016 yılında iktidarın saldırılarından dolayı birçok yer yakılıp, yıkıldı, tarihi yapılar da dahil mahalleler yerle bir edildi. Yıkılan yerlerin yerine yeni yapılar yapıldı. Yaşanan süreç sonrasındaki yapılaşma, kentsel dönüşüm ve inşa edilen TOKİ’lere ilişkin TMMOB Şehir Plancıları Odası Diyarbakır Şubesi (ŞPO) Eşbaşkanı Berivan Güneş, değerlendirmelerde bulundu.
‘Burası kadın kentiydi’
Kentsel dönüşümden öncesine değinmek gerektiğini belirten Berivan, “2016 yılındaki çatışmalardan önce Kürdistan coğrafyasında bir talan yaşandı ve büyük değişimler oldu. Olaylardan önce belediye ‘Kadın dostu kent’ projesi ile bütün belediyeler için burası örnekti. Nusaybin’de yerel yönetimlerde kadın politikaları dairesi oluşturulmuştu. Bu proje ile de kadın kimliği öne çıktı. Bu yaklaşım, anlayış tüm Türkiye’de de etkisini gösterdi. Kürdistan’da geliştirilen bu proje tüm Türkiye için örnek oldu. Ancak 2016 yılındaki savaştan sonra Kürdistan’da büyük bir talan ortaya çıktı. Sur, Nusaybin, Hakkari, Yüksekova, Şırnak, Cizre ve Kürdistan’ın birçok kentinde talan politikaları devreye sokuldu” diye konuştu.
‘Rant projeleri özel bir saldırıydı’
Özyönetim direnişleri sonrası TMMOB ve UNESCO’nun söz konusu yerlerde araştırma başlattığını söyleyen Berivan şöyle devam etti: “Olaylardan sonra TMMOB ve UNESCO olarak bölgede araştırma başlattık. Araştırmalarımız sonucunda zarar gören yerlere ilişkin rapor hazırladık. Ancak 2017 yılında ‘acil kamulaştırma’ kararı ile birlikte zarar gören ve görmeyen tüm yapılar yıkıldı. Özellikle ‘Dünya mirası’ içerisinde yer alan Sur’da büyük bir talan gerçekleştirildi. Bin yılların kimliği ve tarihi yok edilmekle yüz yüze geldi. Bu da gözümüzün önünde gerçekleşti. Nusaybin’de yapılaşma faklı bir boyuta evrildi. Başlangıçta biz bunları rant projesi olarak değerlendirdik. Ancak bugün kentlerimizin durumuna baktığımızda, bunun özel bir saldırı olduğunu görüyoruz.”
‘Siyasi bir müdahale gerçekleşti’
Yaşanan talana artık kentsel dönüşüm demek istemediklerini belirten Berivan, “Çünkü bu kentlere yönelik siyasi bir müdahale idi. Eğer kentsel dönüşüm olsa, buraların kimliği, tarihi yapılar ve kültürel dokunun esas alınması ve adil bir çalışmanın yapılması gerekir. Ancak gerçekte toplumsal ve kültürel yapıya zarar vermek için özel bir politika yürütüldü. Bir kent baştan sona yok edildi. Bu coğrafyaya ait olmayan bir kentsel yapılaşma ortaya çıktı. En önemlisi de toplumsal hafıza yok edildi. En önemlisi de toplumun örgütlülüğüne zarar verilmek istendi. Toplumsal yaşam, ortaklaşma, toplumsal dayanışma hedef alındı” dedi.
‘Saldırılarla halk susturulmak istendi’
Kentsel dönüşüm adı altında sistemin ne yapmak istediklerini gördüklerini söyleyen Berivan, bu projelerin önceden hazırlandığını dile getirdi. Berivan devamında, “Bu bir yok etme yöntemiydi. Bu kentleştirme sistemiydi. Biz Paris örneğini biliyoruz. 1850’lerin başlarında kentin valisi işçilerin ayaklanmasını bastırmak için kentin dokusunu değiştirdi. İşçilerin sesini bastıramadıkları için kenti alt üst ettiler. Dar sokakları yıktılar, büyük alanları boşalttılar. Biz bu örneği kendi kentlerimizde gördük. Büyük alanlar açmışlar, dar sokakları yıkmışlar, halkın bir arada olacağı ortak bir alan yok” ifadelerini kullandı.
‘Toplum kendisine yetiyordu’
“Nusaybin’deki tahribattan bahsedecek olursak, Fırat Mahallesi talandan nasibini aldı” diyen Berivan şu değerlendirmeyi yaptı: “Mahallede bu coğrafyanın kültürüne göre ortak bir yaşam vardı. Koçerler kendi renkleri ile kültürlerini yaşatıyorlardı. Her evin bahçesi vardı, ortak tandırları bulunuyordu. Ekonomik ve toplumsal olarak kendilerine yetiyorlardı. Özellikle de kadınların bir birliği vardı. Biz diyoruz ki bu toplumun örgütlenmesine ve toplumsallığına karşı bir saldırı idi bu. En önemlisi de kadınlara yönelik bir saldırı idi. Kendisini o örgütlülük içinde görüp ona göre üretim yapıyordu.”
‘Kadınlar binalar arasında alan açıyor’
Kadınların direnişleri ile bu yapılan betonlar arasında kendi birliklerini oluşturduklarını ve büyüttüklerini söyleyen Berivan, “Büyük binalar arasında kendilerine alan açıyorlar, gördükleri boşlukları yeşillendiriyorlar, tandırlarını kuruyorlar. Bir şekilde sokağa çıkıp binaların önünde kendi renklerini gösteriyorlar. Kadınların bu toplumsal direnişinin yalnız bırakılmaması gerekir” dedi.