8 Mart ve Newroz’un ardından açlık, işsizlik, yoksulluk ve gelecek kaygısıyla boğuşan geniş yığınların gözünü diktikleri tarih 1 Mayıs’tı. 2022 Türkiye’sinde son yılların en yaygın 1 Mayıs kutlamaları yaşandı. İçişleri Bakanlığı’nın açıklaması bile bunu doğrular nitelikteydi: “78 ilde 198 etkinlik yapıldı.” Bu da geniş toplumsal kesimlerin 1 Mayıs’a, talep ve beklentilerini haykıracakları bir anlam yüklediklerini gösteriyor.
Öyle mi oldu peki? Hem evet ama hem de hayır!
Bu çelişkiyi görmek için “Türkiye’nin nabzı” anlamına gelen İstanbul 1 Mayısı’na nesnel devrimci bir gözle bakmak yeter.
Öncelikle bir gerçeğin altını çizmek gerekir: 1977 Katliamı’ndan bu yana 1 Mayıs’larda Taksim özel bir anlam kazanmıştır. Devletin Taksim’i yasakladığı koşullarda Taksim’de ısrar devrimci bir irade savaşının konusudur. Her 1 Mayıs, o yılın somut koşulları bağlamında farklı yön ve öncelikleri öne çıkarabilir. Fakat bunların hepsi, burjuvazinin çizdiği icazet sınırlarına boyun eğmeme iradesi anlamına gelen Taksim ısrarına tabi olarak ele alındığı sürece devrimci bir anlam ve önem kazanır. Aksi bir yaklaşım, her şeyden önce bir mücadele günü, işçi sınıfının iradesini konuşturma günü olan 1 Mayıs’ın bu ayırt edici özelliğini bir kenara bırakmak anlamına gelir. 2022 1 Mayısı’nda bu vazgeçmenin gerekçesi “kitlesel ve coşkulu bir 1 Mayıs” bahanesi oldu.
Faşist iktidar blokunun, geniş yığınların tepki ve öfkelerini dile getirdikleri her yerde, sistem karşıtı duruş, ses ve itirazlarını dahi baskı ve yasaklarla sınırlayıp yasakladıkları hepimizin malumu. Cezalarla korkutup adım atamaz hale getirmeye çalıştıkları, her konuda “suç” icat ettikleri, tehdit ve baskıyla yıldıramadıklarını jandarma ve polis zoruyla, hapishane korkusuyla kuşatmaya çalıştıkları sır değil. İşçi ve emekçi eylemlerini yasaklamak, protestoların önüne geçmek için bile Kaymakamlıklar eliyle özel yasaklamalar çıkardıklarını biliyoruz.
Bunun karşısında ise boyun eğmeyen bir direniş iradesi var. Karşılaştığı bütün hayasız saldırılara, yıllardır süren sistematik devlet terörüne rağmen geri adım atmayan Kürt halk dinamiği var. 1 Mayıs’larda olduğu gibi 8 Mart’larda da tekrarlanan Taksim yasağını dinlemeyen, ortalığı gaza-copa boğan polis terörüne rağmen kurulan barikatları parçalamanın bir yolunu bulan kadın hareketi var. Burjuvazi ve faşist devletin yasalarını ve yasaklarını çiğnediği ölçüde hedeflediği sonuca giden irade, son aylarda kabaran işçi direnişlerinde de karşımıza çıkıyor. Yaşam alanlarını savunmak için yediden yetmişe ayağa kalkan köylü direnişlerinde de… Boğaziçi direnişini bu kadar etkileyici bir örnek haline getiren de bu irade ve ısrar değil midir?!.
1 Mayıs 2022, işte bu toplumsal muhalefet dinamiklerinin birbirini besleyip büyüterek kabardığı bir döneme denk geldi. Dolayısıyla burjuvazinin koyduğu yasaklara, çizdiği icazet sınırlarına pabuç bırakmamayı esas almak, sadece 1 Mayıs’ın ruhuna bağlı kalmak açısından değil dönemin hakkını vermek açısından da biricik devrimci tutumdu.
“Kitlesel ve coşkulu 1 Mayıs” gerekçesiyle Maltepe dolgu alanı seçildi. Bu seçimin devrimci 1 Mayıs düşüncesine olduğu kadar dönemin ruhuna da aykırı yönü bir yana, Maltepe dolgu alanında “kitlesellik” var mıydı, “coşku” var mıydı? O gösteriye katılanların sayısı konusunda telaffuz edilen en yüksek rakam 60 bin. Bizzat katılanların çoğu ise taş çatlasa 30-40 bin kişinin olduğundan söz ediyor. Dile getirilen en yüksek rakamı baz alsak bile İstanbul ve çevresi gibi bir metropolde 60 bin kişiyi mi “kitlesel” olarak görüp avunacağız? Üstelik o 60 binin içinde işçilerin sayısı çok daha düşük. Maltepe’de bir araya gelenlerin ezici çoğunluğu, herbiri sadece İstanbul’un farklı semtlerinden 20-25 otobüs kaldıran yasal reformist parti ve örgütlerin taraftar kitlesi.
İşin “coşku” boyutu da bundan farklı değil. Bu açıdan sadece şu soruyu sormak yeterli: O kitle o alandan mücadele arzusu, cesareti ve iradesi daha da güçlenmiş olarak mı ayrıldı yoksa bir 1 Mayıs’a daha katılmış olmanın huzurunu ve rahatlamasını yaşayarak mı?!.
Maltepe’nin ruhuna dair dikkat çeken başka çizgiler de var: Faşist rejim başı her sıkıştığında yaptığı gibi dikkatleri ve öfkeyi ağırlaşan toplumsal ve ekonomik krizden uzaklaştırmak için Güney Kürdistan’da geçmiştekilerden çok daha kapsamlı ve yıkıcı bir savaşa kalkmış durumda. Arada bir atılan cılız sloganlar dışında Maltepe’de bu konuda net ve kararlı bir duruş var mıydı? Kürsüden, hepimizi öfkelendiren Gezi Davası’nda tutuklanan hak ve özgürlük eylemcilerinin mesajları okundu ama okunan mesajlar içinde rehin alınmış binlerce Kürt siyasetçiden birinin dahi mesajı yoktu! Öyle ki, CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu’nun çıkarıldığı sahnede Aysel Tuğluk için tek bir anlamlı cümle kurmadı. 1 Mayıs işçi sınıfının bayramı, mücadele günüdür. Maltepe’de kurulan kürsüden hiçbir işçi direnişinin sesi, mesajı duyulmadı…
Siyasette sayılar önemlidir, ama devrimci siyaset ya da bir politikanın-taktiğin devrimci bir karakter taşıyıp taşımadığı sayılara bakılarak ölçülmez. Bu noktada nitelik niceliğin önünde gelir. 1 Mayıs 2022’de Maltepe’ye katılanların sayısı daha önceki yıllarda olduğu gibi ısrarla ve inatla Taksim’i zorlayanların sayısının çok üzerindeydi belki ama 1 Mayıs’ın devrimci ruhu dört bir koldan Taksim’i zorlayan o “küçük gruplar”da cisimleşti. Üstelik bu yıl, onlar arasındaki işçilerin sayısı gençlere ve öğrencilere oranla belirgin bir ağırlık taşıyordu. Son aylarda birbirine eklenerek büyüyen işçi direnişlerinin sesini ve soluğunu Taksim’i zorlayan o gruplar taşıdı. 1 Mayıs’ı 2 Mayıs’a ve önümüzdeki kavga günlerine bağlayacak köprüyü de o devrimci hamleler oluşturdu.
Bu yıl değişik noktalardan Taksim’i zorlayan güçlerin sınırlı sayıda kadroyla yapılan eylemlerin kat kat ötesine geçmesi, sırf gözaltına alınanların sayısının bile 200’ü bulması bize bir şey söylemeli! Özcesi, birleşik, kararlı ve yaygın bir Taksim çağrısının sınıf içinde de yankı yaratıp karşılık bulmasının koşulları bu yıl fazlasıyla mevcuttu.