Türkiye’de sömürgeci-faşist AKP-MHP rejimi, hırsızlığa ve talana dayalı sistemini maskelemek için her türlü kirli yöntemi, yalanı devrede tutmaya çalışıyor. Tecridi, savaşı, şiddeti toplumun her kesimine dönük uygulamakta, işgal alanlarını büyütmek için her türü vahşi saldırıyı göze almakta, toplumu çürüterek, emek sömürüsünü derinleştirerek ve özellikle de kadın katliamlarını süreklileştirerek; halklara, emekçilere ve kadınlara karşı yürüttüğü savaş üzerinden iktidarını ayakta tutmaya çalışmaktadır. Kapitalist sistemin sömürü yöntemlerinin başında gelen “toplumu ve birey zihniyetini yeniden inşa etme” temelinde toplumsal mühendislik yapılıyor. Bunun için militarizm her boyutuyla devreye konulurken, yoğun bir şekilde de özel savaş araçları üzerinden propagandalar yürütülüyor.
Bu propaganda ve özel savaş politikalarının sonuçsuz kaldığı yerde şiddet ve baskı araçları harekete geçiriliyor. Bu saldırı yoğunluğu bize faşist AKP-MHP iktidarının aslında güçlü olmadığını, tam tersine yıkıma doğru hızlı bir şekilde gittiğini göstermektedir. Kapitalist devletlerin desteğine ve onayına dayanarak yürütülen saldırının merkezinde İmralı Adası’nda 24 yıldır kesintisiz tecrit ve işkence altında bir savaş rehinesi olarak tutulan Önder Abdullah Öcalan yer almaktadır. İmralı’da büyük bir savaş ve direniş yaşanmaktadır. Büyük bir düşünce ve inanç mücadelesi hem ideolojik hem politik hem de fiziki olarak Önder Öcalan tarafından yürütülmektedir. Bu duruş, hepimiz açısından kapitalizme, faşizme ve ataerkilliğe karşı duruşumuzun nasıl olması gerektiğini ortaya koymaktadır. Çok ağır tecrit ve saldırılara rağmen bu duruş toplumsallaşmıştır.
Mücadele dönemine damgasını vuran diğer bir gelişme de, AKP-MHP ordusunun Kürdistan’da yaşadığı darbe oldu. Faşist rejimin ordusu Zap’ta, Metina’da gerilla karşısında tarihinin en ağır yenilgisini aldı. NATO’ya ait kimyasal silahları kullanmasına, savaş suçunu herkesin gözü önünde işlemesine, son model teknolojik silahları devreye koymasına rağmen Zap ve Metina’da yenilmekten kurtulamamıştır. AKP-MHP rejimiyle birlikte NATO da yenilmiştir.
Toplumsal boyutta kadın, emekçi, Kürt, toplum ve doğa düşmanlığına karşı tarihi bir direniş sergilenmiş, 2022 yılında faşizme büyük darbe indirmiştir. Türkiyeli ve Kürdistanlı kadınlar yıl boyunca direnişi her alanda yürüttüler. İşçi-emekçi sınıf, sömürü-hırsızlık ve talana karşı grevleriyle, eylemleriyle yıla damgasını vurdular. Kapitalizme, faşizme ve ataerkilliğe karşı öfke günbegün büyümektedir. Bu rejimin yarattığı açlığa, yoksulluğa, işgale karşı tek yolun “devrim” olduğu daha yüksek sesle söylenmektedir.
Devrime dayalı bir değişim ihtiyacı öne çıkmaktadır. Bu duygu ve düşünceyi pasifleştirecek yaklaşımlara, yükselen direnişi sömürgeci sistem içine itecek liberal anlayışları kabul etmemek, halklarımızı faşist rejim karşısında beklentili bırakacak politikalara izin vermemek büyük önem taşımaktadır. Çözüm, özgürlük bu sistem içinde kalarak, ondan beklentili kalarak ortaya çıkmaz. Bir devrimin doğru temellerde yürütülmesinin en başta gelen ilkesi ve ölçüsü, kadın özgürlük mücadelesinin ve devriminin güçlü yürütülmesinden geçmektedir. Toplumsal, sınıfsal devrim gerçekliğinin temelinde kadının örgütlü ve devrimci mücadelesi yatmaktadır. Çünkü bizim iddiamız, 21. yüzyılın kadın devrim yüzyılı olmasına dayanmaktadır.
Bu temelde baktığımızda göreceğiz ki, geride bıraktığımız 2022 mücadele yılında olduğu gibi, 2023 yılında da faşizme, sömürgeciliğe karşı devrimci mücadeleyi yükseltmek temel gündem olarak biz kadınların önündeki en önemli görev ve sorumluluk olarak durmaktadır. Faşist, ataerkil, iktidarcı sisteme karşı mücadele yürüten devrimci kadınlar 2022 mücadele yılında çok önemli tecrübeler kazandılar. Faşizme, sömürüye, ataerkilliğe geçit vermemek için örgütlenmenin, bilinçlenmenin ve bu temelde hesap sormanın anlamı ve önemi kendini daha da yakıcı hissettirdi. Faşist ataerkil sistemin yürüttüğü toplum, kadın, doğa karşıtı savaşı boşa çıkarmak, kadın katillerinden hesap sormak için daha yoğun örgütlenmenin ve harekete geçmenin vazgeçilmezliği daha çok anlaşıldı. Bu anlamda toplumu, kadını, doğayı, emeği korumak, güçlü savunmak 2023 yılı mücadele perspektifinin başında gelmektedir.
2023 yılı, Türkiye’de faşist rejim açısından da önemli bir yıl olmaktadır. Bu yılı varlık-yokluk yılı olarak görmektedirler. Korkuları büyüktür. Açıktır ki, yıkılan, parçalanan faşizm olacaktır. Yeter ki, ataerkil-kapitalist-faşist sistemin saldırılarına, özel savaş politikalarına karşı uyanık olalım, örgütlü olalım, özsavunmalı olalım. Faşizmi kendi korkusunda boğalım. Kadınlar olarak, faşizme karşı kadınların birleşik devrim gücünü tüm topluma öncü kılalım.