Aşağıda vereceğim değerlendirme dönemsel önem açısında önemli bulduğum için olduğu gibi köşemde paylaşmayı uygun gördüm. Okuyucular elbet kime ait olduğunu merak edecekler. Merak edeceklere sadece söyleyeceğimiz okuyucumuzu özgür yorumuyla baş baş bırakmak olacaktır.
‘’Türkiye, milletvekili ve cumhurbaşkanlığı seçimi için belirlenen resmi sürenin son yılına girildi. 2023 Haziran ayı içerisinde ya da ona yakın günlerde seçimlerin yapılması gerekiyor. Bu seçimler faşist rejim için hayati önemde görüldüğünden daha şimdiden sonuçlarına dair yorum ve değerlendirmeler yapılmakta. Türkiye’de her zaman seçimlere hem içeride hem de dışarıdan birçok faktör devreye girerek seçim sonuçları üzerinde etkide bulunabiliyor. Tabii bu yönlü yaşanabileceklere hazır olmakla birlikte yine Lozan’ın yüzüncü yıl dönümü olan 2023 yılının Türkiye ,Kürdistan, Ortadoğu ve dünya açısından dikkate alınması gereken bir yıl olacağı açıktır. Fakat dünyanın Türkiye ve Kürdistan’a ilgisi bu olası seçimlerle ilgili değildir. Olup-olmayacağı, olması halinde nasıl sonuçlanacağı belli olmayan bir gündemi daha şimdiden Türkiye ve Kürdistan halklarının, toplumlarının asıl gündemlermişçesine ısrarlı bir şekilde göstermekten geri kalmayanlar var. Tabii bu tür yaklaşımların bir saptırma olduğu çok açıktır.
Günümüzde dünya sisteminin yeniden düzenlenmesi, güçler arasında dengenin kurulması; tabiri caizse taşları yerine oturtmak için siyaset savaşla yapılıyor. Neredeyse bunun dışında hiçbir yol kabul görmüyor. Bu nedenle de siyaset yapma konusunda ısrarlı olanlar, etkili olmak ve kurulmaya çalışılan dünya sistemi içerisinde kendilerine konum belirlemiş bulunuyorlar. Soykırımcı-sömürgeci-faşist Türk devleti de böyle bir savaş içerisinde yerini almıştır. Her şeyini de bu savaşın hizmetine sunmuştur.
Ortadoğu ve Ortadoğu içerisinde de Kürdistan dünya ölçeğinde yürütülen içeriği ve amacı böyle olan bir savaşın merkezinde yer alıyor. Soykırımcı Türk devleti ise savaşın yürütüldüğü böyle bir merkezde küresel sermaye güçleri ve KDP ile birlikte kendini konumlandırmış bulunuyor. Bakur, Başur ve Rojava Kürdistan’da soykırım imha amaçlı özel-kirli savaş yürütüyor. Kafkasya’da, Kuzey Afrika’da askeri güç bulunduruyor ve sıcak savaşın içerisinde yer alıyor.
Bir yandan bunları yaşarken diğer yandan da Türkiye var olan iktidar klikleri aralarındaki çelişkileri bir yana bırakarak; Kürt halkına karşı savaşta tek bir el gibi hareket ediyorlar. Kürtleri bitirmek için dış güçlere en temel çıkarlarında bile taviz verilebiliyorlar. Ülkenin tüm zenginlik kaynaklarını; AKP-MHP gibi ırkçı, faşist partilerde yuvalanmış olan, devlet gücünü sonuna kadar kullanan; soykırımcı, sömürgeci özel-kirli savaştan beslenen bir avuç sermayedar ve işbirlikçiden oluşan savaş ağaları ve baronların hizmetine sunmuş bulunuyorlar. Böylece bir yandan Türkiyeli halklar özel kirli savaşın ağır yükü altında inim inim inletilirken, diğer yandan Erdoğan-Bahçeli ve onların etrafında çöreklenmiş olan, kandan beslenen güçler, edindikleri servetlerle keyif çatmakta, günlerini gün etmekteler.
Türkiye ve Kürdistan halklarının, toplumlarının asıl gündemini; bu soykırımcı, sömürgeci, faşist özel-kirli savaşın doğrudan ve dolaylı sonuçları, özel-kirli savaşa dayanarak ayakta durmaya, ömrünü uzatmaya çalışan sömürü-yağma ve talan düzenine son verilmesi oluşturuluyor. Böyle bir hedefe ulaşma mücadelesinin öncülüğünü; Kürdistan Özgürlük Gerillası büyük bedeler ödeme pahasına da olsa, yürüttüğü haklı ve meşru savunma direnişi ve savaşıyla; soykırımcı işgalci Türk devletine büyük kayıplar verdirerek tarihinde yaşamadığı ölçüde yenilgileri tattırarak yapmaktadır.
11 Subat 2021 Gare, 24 Nisan 2021 ve 14 Nisan 2022 Zap, Metina, Avaşin direnişleri de tattırılan bu yenilgilerin; tarihte bir daha silinmemecesine kaydedilmesinin adı olmaktadır. Kürdistan Özgürlük Gerillası, uluslararası anlaşmalarla yasaklanmış, kullanılması halinde ‘’savaş suçu işlenmiş’’ olarak kabul edilen kimyasal ve taktik nükleer silahlar, bombalar, gazlar kullanan NATO’nun ikinci büyük ordusuna sahip Türk devletine böyle bir yenilgi tattırmıştır.
Soykırımcı Türk devleti bu saldırılarla; yüzyıllık hayali olan Kürt soykırımını tamamlamak, böyle bir amaca ulaşmak için savaş ve insanlık suçu işlemekten geri durmamaktadır. Havadan ve karadan her türlü desteği verdiği; özel savaş güçlerini, kontra birliklerini, KDP’yi, korucuları; DAİŞ, El Kaide, Cephed El Nusra (Şimdiki adıyla Heyeti Tahriri Şam)gibi çete güçlerini kullanmıştır. Başta Avrupa olmak üzere kapitalist modernist sistemi içerisinde yer alan devletlerin, güçlerin, desteğini hatta BM olurunu almıştır. Buna rağmen hedefine ulaşamamış ve Kürdistan Özgürlük Gerillası karşısında yenilmiştir.
Bu durumda Kürdistan ve Türkiye halklarının asıl gündemi seçimler mi olmalıdır?
3.Dünya Savaşı’nın en aktif güçlerinden olan soykırımcı-sömürgeci faşist Türk devletinin siyasal, askeri olarak yenilgiye uğratıldığı böylesi bir süreçte; Kürdistan ve Türkiye halklarının, toplumların, kadınların ve emekçilerinin gündemi genel ve cumhurbaşkanlığı seçimleri değildir. Özel ve kirli savaşın faturasının ödetildiği geniş halk kesimlerinin çektiği, isyana dönüşen bunca acıyı hafifletmek için, AKP-MHP ile aynı zihniyette olanların gelip koltuğa kurulmasını sağlamak hiç değildir. Kürdistan ve Türkiye halklarının, toplumlarının temel gündemi; başta kendine ‘’muhalefetim’’ diyen sistem içi partilerin, güçlerin yaptıkları gibi; sorunları sadece acılar boyutuyla dile getirilmesiyle sınırlı olamaz. Asıl olarak bu sorunların kaynağının ne olduğu doğru gösterilerek, bunların ortadan kaldırmasını hedefler.
Bu da 3.Dünya Savaşı’nın merkezi haline gelen Kürdistan’da yürütülen soykırım-işgalci özel-kirli savaşa ve bu savaştan çıkarı olanlara karşı mücadeleyi zorunlu kılmaktadır. Yine Kürdistan’da yürütülen soykırımcı, işgalci özel savaşa karşı olmayan, bu savaşın yaşanan tüm sorun ve acıların kaynağı olduğunu saklayarak, destekleyenlere karşı da yürütülecek olan bir mücadeleden yana birlikte olmayı gerektirmektedir.
Özcesi Türkiye ve Kürdistan halkları, toplumları, kadınları, gençleri, emekçileri ne ‘’cumhur’’ ne de ‘’millet’’ ittifaklardan birine mecbur değildirler. Türkiye ve Kürdistan’da yaşanan devrimci duruma göre hareket etmelidirler. Bunun başarısı için de sosyalistler, devrimciler, demokratlar, kadınlar, gençler emekçiler tarihi stratejik ittifaklarını geliştirerek, güçlendirerek, Gemlik yürüyüşündeki gibi ortak eylemlerde buluşarak; ırkçı ve sömürgeci, insanlık, kadın ve doğa düşmanı bu soykırımcı, sömürgeci, faşist düzeni/rejimi tarihin çöp sepetine atmalıdırlar.’’
Üçüncü yol ilanı hazırlığı içinde olanlara ve BMG bileşenlere AKP-MHP’yi ‘’tarihin çöp sepetine’’ atmak mı makbul. Yoksa ‘’Millet’ ittifakını birinci turda desteklemeyiz ama ikinci turda adaya bakarak karar veririz belirsizliği içinde yol vermek mi makbul! Önerimiz bu iki soru üzerinde (yukarda uzun verdiğimiz yazıda da bir sonuç çıkarmalarını umarak) düşünmeleri ve -Faşist sömürgeci-soykırımcı güçlerde zarar görmüş/görmekte olanların kendilerine- sormalarıdır. Sonuçta sahada olanlar karar vericidir. Saha dışında olan bizim gibi kalem tutanlar devrimci bir kaygı içinde bu soruyu sorma ihtiyacını duymakta, yazıp çizmekteler.
Sinan Dersim
19.08.2022