Basın-yayının ideolojik öncülük misyonu / Özgür Koçgiri

Egemenlerin asılsız, eksik ya da yanlış yola sevk edici propagandacıları (dezenformasyon elemanları) amacını destekleyen düzmece bilgi kaynaklarını kullanırken karşıt kaynaklar genellikle susturulur. Türkiye ve Kürdistan’daki zindanlarda bu kadar çok basın emekçisi ve aydının bulunması da bundandır.Yanlış bilgilendirme, gerçek dışı ya da hatalı bilgi değildir. Aksine, bilinçli bir şekilde rakipleri zayıflatmak için hazırlanmış ve medya aracılığıyla sunulmuş yalan haberlerdir. Basın-yayın yoluyla her gün farklı konularda sunulan yüzlerce bilginin büyük bir kısmı yalan ve çarpıtmadan ibarettir. İnsanlar üretilmiş bu yalanlara inandırılarak kafaları allak-bullak edilir. Bir süre sonra insanlar gerçek haberlere dahi inanmaz duruma getirilir. Bütün bunlar toplumu politikasız, ahlâksız ve işlevsiz bırakmak içindir. Toplumu kendi kararlarını alamayan ve uygulama gücünden yoksun bırakarak, kapitalist sistemin rahat sömürülen yığınları haline getirmek için de dezenformasyona başvurulur.   

Soykırımcı faşizmin sömürgeci zihniyetine dayalı olan toplum kırım saldırılarına karşı öz savunmanın en etkili ve temel ideolojik mücadele araçlarından biri de basın-yayındır. Bu nedenle AKP-MHP faşizmi’nin temel hedeflerinden biri de bu alan olmaktadır. Çünkü basın-yayının örgütü büyütme-geliştirme ve yayma; toplumu örgütlü olma niteliğine kavuşturma ve örgütü de toplumuyla bütünleştirme, insanların dünyaya bakışına toplumsal ve örgütsel bakış açısı ve ölçü kazandırma, bireyin ve toplumun bilincini ve duygusunu yükseltme gibi misyonu devlet için oldukça tehlikelidir.

Basına yönelik saldırıların ve Gerillaya karşı kullanılan kimyasal silahlara karşı suskunluk da bu dezenformasyonla bağlantılıdır. Özünde ideolojik olan bu karşılıklı mücadele, koordineli çalışmanın ve ortak hedeflerin önüne geçmek, birlikte hareketin zeminini parçalayarak zayıflık yaratmayı da hedefler. Böylece, devrimci basın-yayının yalanları teşhir ederek halka gerçekleri aktarma, mücadeleye sevk etme ve halkı örgütleme misyonu darbelenmek istenir. Devletin bu ideolojik saldırısı dernekler, basın-yayın, kültür kurumları… kadar Kürdistan’ın parçaları arasında ortak hareket ve ortak zihniyetin kurulmasını da engellemeye odaklanır. Çünkü, her ne kadar resmiyette Kürdistan dört parçaya bölünmüş olsa da, Özellikle Kobanê direnişinden sonra parçalar pratikte artık bir bütündür ve bu meşru gerçeklik bir gün resmiyette de inşa edilecektir.

Bu itibarla, devletlerin aksi çabalarına karşı, parçalardaki bütün kurumların faaliyetlerini Kürdistanın bütünlüğünü esas alarak yürütmelerinin, geleceğin an be an inşasında hayati önemi bulunmaktadır. Çünkü devletlerin ideolojik saldırıları bu ulusal zihniyeti parçalamaya dönüktür. İstenmektedir ki, herkes kendi kabuğunda yaşasın ve diğer parçalardaki sorunlara ilgisiz kalsın; birbirlerini yalnız bıraksınlar. Soykırımcı-sömürgeci faşist devletin bu yaklaşımı zihniyet olarak bütün kürt ve diğer kurumları arasında da yaygınlaştırılmaya çalışılır. Buralardaki yoldaşlığı, ahlâk ve vicdan gibi duygusal zeka özelliklerini yok etmek; halkın acılarını, umutlarını ve ülkesinin doğasına (toprağına-suyuna ve havasına) olan sevgisini köreltmek ister. Köklerindeki hakikatin aşkına yabancılaşmış bireyciliği geliştirerek, toplumsallığı parçalamaya çalışır. Çünkü kurumlar şehitlerin ve halkın cisimleşmiş halidir. İdeolojik-politik ve örgütsel gıdası demokratik sosyalizmdir. Bu gıdanın zehirlenmesi soykırımcı faşist sistem açısından hayatidir.

Bu nedenle bütün kurumlara liberal, konformist ve diğer kirli ideolojik zehirini anlayış olarak enjekte ederek birbirini güçlendirmeyen, ulusal bilinçten ve ideolojik bakıştan yoksun, idare eden, muğlak olan, politikasız, umutsuz, iradesiz, vizyonsuz, birbirine karşı çıkara dayalı yaklaşımı yerleştirerek örgütsüzlüğü geliştirmek ister. Bununla da yetinmeyerek, sisteme öfkesiz, bıkkın ve umutsuz bir ruh halini yaymaya çalışır. Statükocudur, kendisine bile yetemeyen ve kendisini yönetemeyen, coşkusuz, halka ve şehitlere saygısız kişilikleri çoğaltmak ister. Böylece koordinesiz, plansız ve de inşacı olmayan bir dağınıklığın hakim olduğu parçalı bir yaşamı özendirirler. Bunu başarmak için de toplumsal doğayı parçalar, kültüründen-köklerinden kopartır ve kazanımları sıfırlamayı hedefleyerek; insanlarda “ne yapsak da olmuyor” inancını yaymayı hedefler.

Kısacası Kapitalist Modernite tarafından ihanet etmenin kazançlı olduğu bir algı yaratılarak namussuzluk ve ahlaksızlık, toplumsuzluk ve içi boş bir kişilik-sizlik inşa edilmek istenmektedir. Anaokullarından başlanarak bütün eğitim sistemi, yaşayan ölüler topluluğundan oluşan bir sürü yığını yetiştirir. Bu çok yönlü saldırılar, ahlâki politik olan toplumsal köklere sıkı tutunmanın da gerekçesidir. Köklere sahip çıkmak demek, Rosa Luxemburg’un dediği gibi, “Vardık, varız ve varolacağız” demektir. Köklerinden kopanlar ağacından düşen ve rüzgarla savrulan yapraklara benzer. İsviçre’de Ermenilerin yönetiminde olan bir DNA bankasında, DNA testi yaparak Ermeni olduklarını kanıtlamaya çalışan Alevi Kürt olan Dersim Pilvek aşireti mensuplarının durumu buna acı bir örnektir. İnkar ettiği köklerini, varolduğu toprakta değil de yaban ellerde aramanın altında yatan da bu düşkünlüktür? Üstünü kazıyın, karşınıza bütün inkarcı, sömürgeci ve soykırımcı niteliğiyle devletin DNA’sı çıkacaktır.

Sistemin ideolojik saldırısının binbir türü, üslubu, tarzı ve yöntemi vardır. Egemenler sadece halklara ve öncülerine karşı değil, tarafsızlara, ve çıkara dayalı ilişkileri nedeniyle birbirlerine karşı da çok yönlü bir psikolojik taarruz yapar. Basın-yayın en etkili silahlarıdır. Örneğin stratejik amaçlı psikolojik savaşla, karşı tarafın maneviyatını, direncini kırmaya yönelip içinde bulunduğu feci durumu anlatarak, teslim olmaya ikna etmek, onun bir yöntemidir. Bir diğer yöntemi, savaş sonrasında halka rahatlatıcı ve güven verici telkinlerde bulunulmasıdır. Bu, direnişi önleyerek itaati sağlayan takviye edici ve taktik psikolojik savaş yöntemidir.

İşgal edilmiş bölgelerde düzeni kurmada sömürgeci devlete yardım için sivil halkın etkin işbirliğini, halkın yeniden inşa ve yerleşme faaliyetlerinde yardım etmesini sağlamada, halkı kendi aleyhine gazete, tv ve matbaalar kurulmasına yardım etmeye yönlendirme amaçlı idari psikolojik savaş da egemenlerin bir başka yöntemidir. Türkiye ve Kürdistan’da sık uygulanan eylem, gösteri ve benzeri olayların büyük bir bölümünü de içine alan bir yöntemi daha bulunur; miting, gösteri ve cenaze törenlerinde topluluğun içerisine sızarak, inandırıcı birkaç kelime ile orada bulunanların hassasiyetlerini yalan bilgiyle tahrik edecek söylemlerde bulunulur. Gerginliği arttıran ve öfkeyi ateşleyen, mutsuz, eğitimsiz, yüksek beklentilerine cevap bulamayan işsiz ve yoksul grupları etkilemeyi hedefleyen provokasyon tipi psikolojik savaş ise, bir başka yöntemidir. İktidara hizmet için bütün bunları topluma yaymanın en etkili psikolojik aracı olan devletçi basın-yayının temel işlevi de buna sadık kalmaktır. Bu basının kazancı, egemenlere uşaklık derecesi kadardır. Temel amaçları, saltanatlarına hizmet için çalışan-güdülen bir köle halk yaratmaktır.

Onların toplumu dönüştürmekten anladıkları budur. Bunun zıddı olan özgür basın-yayının temel işlevi ise, egemenlerin olduğu kadar, halkların da hakikatini topluma aktarmak ve toplumsal dönüşümü devrimci temelde ele alarak, yani toplumu örgütleyerek özgürleştirmek biçiminde açığa çıkmaktadır.

Yorum yap

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir