Bir Adım İleri, Kaç Adım Geri? / Ceren Dicle Fırat

‘İleriye doğru atılan her adım ve her gerçek ilerleme, bir düzine programdan daha iyidir’ hakikatine, o kadar ihtiyaç duyduğumuz bir süreçten geçmekteyiz ki. Dünyamız ve farklı coğrafyalarda yaşanan gelişmelere şöyle bir göz attığımızda, oldukça fazla düzeyde teori yapıldığını görüyoruz. İyi güzel ve hoş da, acaba ya somut ve pratik sahadaki gerçekliğimiz! Devrimci şiddet ve devrimci askeri eylem gücüne hasretlik, yakıcılıkla kendini her geçen gün daha zorunlu hale getirmektedir.

Nasılsın diye hemen her soruşumuzda, genel olarak iyi- yi- m- z cevabı verilmektedir. Hatta kimileri buna ek olarak devrimci durum iyidir, gerçekler devrimcidir diyerek süslemeyi de ihmal etmemektedir. Madem iyiyiz, o halde neden daha fazla pratikleşme ve görevlerden bahsetmekteyiz ki? Aynı şekilde madem ki iyiyiz, neden hala faşizmi yıkamadık yada yıkamadık? Daha doğrusu, içerisinden geçtiğimiz şimdiki süreçte, niçin sürecin ihtiyaçlarına uygun eylemsel hale gelmekten dem vuruyoruz ki? Demek ki somut ve gerçek durumumuzda önemli hata ve yanlışlıklar var. Bu noktada sakın yıkılmadı- m- k ayaktayız diyerek durum  kurtarılmaya yada idare edilmeye çalışılmamalıdır.

Moral ve motivasyon, umut ve kararlılık için, elbette bunları anlamak ve bir yanıyla kabul etmek mümkündür. Ancak, kesinlikle mevcut sürecin ihtiyaçlarına uygun düzeyde nitel sıçrama ve pratik içerisinde olmadığımız, o kadar somut ve net ki. Elbette umutsuz yaşanmamalıdır. Tabi ki umudumuzu hiçbir zaman yitirmemeliyiz. Fakat, mevcudiyet ile hiç de yaşanamayacağı bilinmelidir. Tahlil üstüne tahliller, değerlendirme üstüne değerlendirmeler, tespit üstüne tespitler, vurgu üstüne vurgular, teori üstüne teoriler, perspektif üstüne perspektifler, görev üstüne görevler almış başını gırla gitmektedir. Üst perdeden bol keseden konuşmak, bizim mecliste bolca mevcuttur. Hele de yazılarımızın sonlarına doğru öyle bir hava estirilir ki, bu defa artık faşizme ha yüklendi ha yüklenecek ve onu yere serecek algısına kapılırsınız. Tam da burada yanılsamalar alemine kendinizi kaptırmışsanız, rüyalarınızda ancak faşizmi devirebilirsiniz. Esaslı sorunun kaynağı, derinleşmemede yatmaktadır. Bir türlü an’ ın ve günün bizlerden istediği ölçülerde devrimci görev ve sorumluluklarımız yerine getirilmemektedir. Sahi bunun gerçekten yeterince neden- ler- i üzerine derinlikli kafa yormakta mıyız? Bu halkada kendine  devrimci ve komünist diyenlerin daha fazla yoğunlaşmaları gerektiği açıktır. Yoksa genel geçer ve rutin değerlendirmelerin bir türlü ötesine geçemiyoruz mu? Özellikle tarihsel kökler üstüne geçmişten bugüne yoğunlaşarak süren yanlış anlayış ve çizgilere ilişkin, ne kadar kafa yoruyoruz? Hangi düzey- ler- de, düşman algoritmaları çerçevesini aşıp, kendi devrimci algoritmalarımızı inşa süreci faaliyetinde bulunuyoruz? Yoksa ağızlarımızda sakız, önümüze konan oyuncaklar minvalinde, düşük düzey devrimciliğinden bir türlü kopamıyor muyuz?

Günümüzde hemen her alanda oldukça ileri değişimler yaşanmaktadır. Geçmişin kabullerini, statükolarını, alışkanlıklarını ve kendini tekrar eden düz çizgisellikleri yıkan gelişmeleri yakından takip edebilmeliyiz. Sürecin ihtiyaçlarına uygun asgari düzeyde bilgi sahibi olmak bir yana yeterince muvaffak da olabilmeliyiz. Hiç kuşkusuz bu da yetmez. Aynı zamanda kendimizi birleşik devrim için daha fazla sürece yaymadan bir an önce, başta askeri olmak üzere çok yönlü hazırlamalıyız. Belli ki dünyamızda değişime öncülük edenler var. Ayrıca bu değişimlerden faydalananlar var. Daha bitmedi, bir de var olan mevcut ile yetinen, değişimden ürken ve tedirginlik duyan ve de değişime gerçekten karşı olup ayak direyenler var. Bütün bunlar karşısında sahi biz neyiz ve neciyiz sorusuna pratik de cevap olacak mıyız?

AKP- MHP merkezli hakim sınıf klik önderliğindeki faşist devletin krizi, demokrasi ve özgürlükler talebini bu kadar toplumsallaştırmışken, devrimci güçlerin kendiliğindenci haline artık bir son verilmelidir.

İşçi sınıfı ve emekçi halklar, her an ve her gün kırımdan geçirilen kadınlar ve LGBTİQ+’lar, inkar edilerek topyekûn baskı ve katliamlara uğrayan Kürt ulusu, ezilen Aleviler ve toplumun diğer kesimlerini kapsayan demokratik ve özgür temelde birleşik devrim hareketimizin özneleri haline getirmek için daha fazla harekete geçmek zorundayız.     Komünal, demokratik ve özgürlükçü birleşik devrim hareketimiz, faşizmi ve bugünü yıkacak gerçek bir harekettir. Sadece ulaşılması gereken bir ütopya değildir. İçerisinden geçtiğimiz şimdiki sürecin ihtiyaçlarına uygun bir kararlaşma, planlama, harekete geçme ve eylemsel hale gelip, kitleselleşerek maddi bir güce dönüşme hareketidir.

Profesyonel Profesör Bilirkişiler Olmaktan Bir An Önce Kurtulmalıyız

Hemen her şeye dair mutlaka bir şey söylemek zorunda değiliz. İş kendimize geldiğinde ise alabildiğince sığ ve üstün körü olmaktan da geri durmamaktayız. Hemen her şeye sürekli reçete yazmak gibi bir zorunluluğumuz da yok. Kaldı ki, uzun süredir teorik sığlığımız da cabası. Devrimci teoride de oldukça geri kaldığımızı kabul etmek durumundayız. Zira nitel olarak ilerlemiş ve hemen tüm yönleriyle kendini güncellemiş devrimci teorik düzeye ilişkin, oldukça ciddi zayıflıklarımız olduğu tartışma götürmez. Hayır kabul etmiyorum, hemen her yönüyle güncel hale geldi- m- k ve işleri- m- iz tıkırında diyen varsa, bir adım öne çıkmalıdır. Objektif olarak şimdiki koşullar gerçekliği ve gelişmeler, bizlere önemli avantajlar ve olanaklar sunmasına karşın, hala bunları yeterince değerlendiremiyorsak ve evet faşizmi yıkamıyorsak, doğru oturup doğru konuşmalıyız. Zaten bugüne kadar fazlasıyla eğri oturup eğri konuştuk. Esas da aynı şeyleri tekrarlayarak bıktırıcı olmanın bir manası da, kıymeti harbiyesi de kalmamıştır. O halde, kendimizi bulunmaz Hint kumaşı gibi görmekten bir an evvel hiç duraksamadan vazgeçmeliyiz. Teorik ve pratik hayatın öncelikli ve stratejik, tarihsel ve temel, merkezi ve esas halkalarına yönelik doğru ve bilimsel olarak bütünlüklü bir muhasebeye girişmemiz gerekiyor. Birleşik devrim hareketimizin temel ayırışım noktalarından birinin de, ciddi bir eleştiri ve özeleştiri hareketi olduğunu hatırlatmakta fayda vardır. Ki eleştiri ve özeleştiri, salt lafta değil, kesinlikle pratik sahada kendini göstermek zorundadır. Doğru düzgün esememiz okunmuyorken, hiç kimse kendini yeterli eleştiri ve özeleştiri verdiği iddiasıyla kandırmamalıdır. Hem birleşik devrime olan inanç bile, bizzat mücadelenin pratik sahasında kendini göstermelidir ki bir işe yarasın. Bir yandan çok inanıyoruz diyelim, diğer yandan ise oryantalist anlayış ve çizgiler eşliğinde havalarda uçalım duralım. Belli ki, bardağın dolu tarafı ile boş tarafı arasında çok ciddi uçurumlar bulunmaktadır. Boşluk, sığlık, devrime inançsızlık, keyfiyetçilik ve kendiliğindencilik almış başını gitmektedir. Belli ki özel mülkiyetin siyasi mecradaki türevleri karşısında oportünist uzlaşma ve evcilleşerek daha fazla sistem içine gidişat öyle böyle değildir. İyi ama böyle bir birleşik devrim hareketi ile faşizmi gerçekten ama gerçekten yıkamayacağımız orta yerde durmuyor mu? Kendini ve çevresini, düşünce ve pratiğini, örgütünü ve hareketini, halkını ve dostlarını, ülkesini ve dünyasını, yeterince değiştiremeyenler, hiç olmazsa artık konuyu değiştirmeliler. Nesneleşmekten bir an önce vazgeçip, artık kendimize gelmek zorundayız. Örgütlü bireyler olarak kendinde ve hareketinde, içerisinden geçtiğimiz sürecin ihtiyaçlarına karşılık gelebilecek düzeyde devrimci değişim- dönüşüm yaratamayanlar, nesneleşmekten kendini kurtaramazlar. Kendilerine özne ve öncü, kadro ve önder, devrimci ve komünist diyenlerin ezici çoğunluğu, kelimenin gerçek anlamı itibariyle nesne olarak hareket etmektedirler. Bu temelde devrime inançlar da, devrimcilikler de, lafızda kalmaktadır. Oldukça ciddi düzeyde nitelik sorunu yaşanıyor dersek doğru ifade etmiş oluruz. Buna karşı, doğru ve bilimsel temellerde devrimciliğin yeniden üretimi ve güncellenmesi zorunlu hale gelmiştir.

Dün geçti, bugün tren kaçmakta, yarın hiç fırsat diye bir şey kalmayacak sözlerindeki derinliği kavramalıyız. Öyle ki, düşmanın topyekûn saldırıları, daha fazla kör karanlık alanını genişletirken, buna karşı kayıtsız ve görevsiz, keyfiyetçi ve kendiliğindenci hallerimiz, ner- e- de hata ve yanlış yaptı- m- k diye düşünmeye bile fırsatı bırakmayacaktır.

Görev ve sorumlulukların, illegal ve askeri faaliyetlerin kıyısında köşesinde dolanarak esaslı bir devrimci dönüşüm sağlayamazsınız. Bir yandan bitmez tükenmez dolambaçlı gerekçeler ve bir türlü saadete gelmemeler, diğer yandan birleşik devrimin ve devrimciliğin esaslı görevlerine karşı alabildiğince uzak kaçmalar. Devrimi, profesyonel devrimciliği, illegal örgütlenme ve mücadeleyi, devrimci savaşı, örgütlülüğü, işleyiş ve disiplini lafta ağızlarına pelesenk edenler, başta kendileri olmak üzere çevresini, ilişkilerini, örgütünü ve hareketini geriye çekmekten ise vazgeçmemektedirler. Evcilleşme ve seviyeyi düşürme öylesine bünyeyi sarmıştır ki, mevcudu düşünmek bile insanı rahatsız etmektedir. Kuyuların başını tutmalar şöyle dursun, teorik ve özellikle pratik sahada nitel olarak sıçrama yapacakların hiç olmazsa  önleri açılmalıdır. Daralma, yozlaşma, nesneleşme günlük ve genel hayatın ve yaşamın hemen her alanında tasfiyeciliğin izdüşümleri olarak daha belirgin hale gelmiştir. Anlaşılmaktadır ki, kendimizde esaslı bir devrimci değişim, başta gelen bir durumdur.

Nerede halk kitleleri varsa, doğrudan oralarda olmalıyız. Nerede kitlelerin kendiliğinden en küçük bir direniş ve mücadelesi varsa, bizzat oralar içerisine dalarak direniş ve mücadeleyi yükseltmeliyiz. Nerede faşist katliam ve kanlı zulüm ve sömürü çarkı ve unsurları varsa oralarda devrimci şiddeti konuşturmalı ve düşman hedeflerini döven kızıl kurşunlarımızla cezalandırmalar gerçekleştirmeliyiz. Gordion düğümünü çözecek kalkışım, açık ki devrimci şiddeti yükseltmekten geçmektedir. Canını canına, dişini dişine takarak direnen ve mevzilerini korumak bir yana devrimci eylem hamleleriyle umudu ayakta tutan gerilla savaşına, şehirlerde ve özellikle büyük şehirlerde devrimci savaşı ve devrimci şiddeti yükselterek ancak yoldaş olabileceğiz. Buradan açık demokratik alan çalışmaları ve mücadelesini küçümsediğimiz sonucu asla çıkarılmamalıdır. Kuşkusuz bu alan faaliyetlerine ilişkin de çeşitli düzeylerde değerlendirmelerimiz olmalı ve olacaktır da. Ancak, şimdiki esas alan ve mücadele bağlamında, konumuz çerçevesinde kalma durumundayız.

Birleşik devrimimize kitlesel karakter kazandırma gibi önemli vazgeçilmez bir görevimiz hala önümüzde duruyor. Mesela ortalama 15 milyonluk İstanbul’da sadece onları bulan bir pratikleşme, oldukça sınırlı devrimci askeri eylem içerisinde isek, bunun nedenini sadece faşizmin stratejik saldırı politikalarıyla açıklayamayız. Zaten faşizm, hiç serbest yada geriye doğru gitmedi ki. Sürekli saldırdı, pervasızlaştı, koyulaştıkça koyulaştı. Diğer yandan faşizmden bir de yumuşama, iyileşme, demokratikleşme beklentisi de neyin necisidir? Yetmez ama evet diyenlerin berbat hallerini görmedik mi? Belli ki faşizmi gerçekten yıkacak düzeyde devrimci savaş ve devrimci şiddet temelinde eylem gücünden hayli uzağız demektir. O halde bugün hala sokakları, alanları, meydanları, fabrikaları, okulları ve diğer mekanları zapt edememişsek, oralarda alan inisiyatifleri kuramamışsak, yapılacak işlerimiz ve görevlerimiz, esas olarak hala yerine getirilmemiş demektir.

Sürekli faşist diyerek, faşizmi yıkamayacağımız açıktır. Lafla peynir gemisinin yürüdüğü nerde görülmüştür? Açıktan dergiler ve kendi taraftar kesimlere, devrimci eylem talimatı verilememektedir. Neden? Çünkü yukarıdan aşağıya çürüme derindir de ondan. Ha keza böyle bir çağrı, talimat yada perspektif verilse de, çok fazla tınlayan olmamaktadır. Zira devrimci hareketin genelinde ciddi olarak öncü ve önderlik sorunu ile birlikte güven problemi de yaşanmaktadır. Güvensizliği aşmak için yola ilk koyulanların, kendilerini öncü ve öder olarak niteleyenler olması gerektiği daha belirgin hale gelmiştir.

Beri yandan, faşizm sadece devrimci ve sol örgütlere sanki gelmiş, başka kesimlere özellikle halka gelmemiş gibi bir yaklaşım söz konusudur. Oysa halk, cinnet geçirmekte ve intiharlar kuşanmaktadır. O halde faşizme karşı topyekûn seferberlik derken, en başta halk kitlelerini örgütlemek ve hareketimizi halka dayandırmak aklımıza gelmelidir. Tabi bu arada bir kalem darbesiyle kendinizi dışında tutamayacağınız gerçekliğini de görmek zorundasınız. Bu noktada da, esas olarak kendilerini seferber edemeyenler, toplumsal kesimleri hiç harekete geçiremezler. O halde faşizme karşı mücadele ve seferberliğin lafzına değil, birleşik devrimci savaşımızın özü ve niteliğine uygun konumlanmak ve harekete geçmek zorundayız.

Ağızdan Çıkanları, Kulaklar Duymalıdır!

Halk kitlelerini nesne olarak gören, orasından burasından oynayarak onları sürekli değersizleştiren, sözde onlar adına hareket ettiklerini ve yaptıklarını iddia edip onları gün geçtikçe daha fazla özne ve belirleyici olmaktan çıkaran, kısa vadeli düşünüp kendi dar grup çıkarlarını öne alan ve verilen sözler ve izlenecek politikalar söylemleriyle halkı kandırmaya çalışan, belirli özgül süreçlerde söz verip çok geçmeden hiçbir şey olmamış gibi tam tersi hareket eden kimi anlayış ve pratik politikalar, ezilen ve sömürülen milyonlarda daha fazla tecridi ve marjinalleşmeyi geliştirmektedir. Öncelikle devrimci birey ve örgüt, halka yalan söylememelidir. Verili şartlar içerisinde izlenen- izlenecek olan politikalarda etkili olmak için, yalana başvurmamalıdır. Kendisine yönelik eleştiriyi bertaraf etmek için geçici yalanlar söylememelidir. Psikolojik savaşın arkasına sığınarak halk kitlelerini daha fazla nesneleştirmemelidir. Mesela birleşik devrimin özellikle askeri örgütlenme ve eylem gücüne yönelik yeterince ciddi olmalıdır. Altına imza atılan karar, plan, örgütlenme ve perspektiflere karşı yeterli düzeyde hassas olunması gerektiği kadar, zorlayıcı ve pratikleşme için alabildiğince ısrarcı olmalıdır. Yerel ve genel seçim süreçlerinde bol keseden devrim ve sosyalizm, halkçı yönetim ve ittifaklar, taktiksel politikalar, yapacağız edeceğiz tarzı boyundan büyük yada gerçekten inanılmayan vaatler, yeminler ve yanar döner misali çirkinlikler sergilenmemelidir. Aynı şekilde seçime kadar ittifak ve hemen akabinde kesin ayrışmayı kamuoyunda dillendirip sonrasında ise hiçbir şey olmamış gibi pragmatist ve gerici ittifaklara devam ederek, aslında ne kadar stratejik kaybettiğimizi yeterince kavramak durumundayız.

Türkiye devrimci hareketindeki mekanizmaların önderlikten en altlara kadar bileşenleri, esas da halk kitleleri içerisinde değildir. Kitle çalışması bir yana, daha çok durağan, keyfiyetçi ve kendiliğindenliğe hapsolmuştur. Devrimci örgütlerin önderliklerinin ezici çoğunluğunun devrimci barutları esas olarak tükenmiştir dersek genel bir doğruyu teslim ederiz. Yaşamları, nitelikleri, seviyeleri, ilişkileri, iddiaları, alışkanlıkları, davaya inançsızlıkları, tekçi anlayış ve çizgileri, gün geçtikçe eleştiri ve özeleştiriye kapalılıkları, keyfiyetçi ve kendiliğindenci halleri, dar grupçu ve kısır didişmeci yanları, faydacı ve liberallikleri, özne ve öncülük yerine esas da nesneleşmiş gerçeklikleri, teorik ve pratik sahadaki kabızlıkları ve daha bir dizi olumsuzlukları itibariyle aslında tasfiyeci bir rol oynamaktadır. Bu somut ve gerçek durumun temelden değişmesinin, en başta zihniyet devrimi ile birlikte köklü bir devrimcileşme hamlesiyle aşılabileceği kesindir.

Devrimci hareket esas olarak hitabet gücünü kaybetmiş, devrimci erdemlilik ve iç tutarlılığını yitirmiş, burjuva sistemin koşullarına alışmış vaziyettedir. Konformizm almış başını gitmiştir. Devrimci örgütlerin ezici çoğunluğuna baktığımızda kadro olarak güçlerinin hemen bir çoğunun koltuk sahipleri oldukları ve öylesine rahat ettikleri gün gibi ortadadır. Dışardan biri baktığında bunları mevcut sistemin maaşlı memurları gibi algılamaları gayet anlaşılırdır. Burjuva düzen ile bağların koparılmasından dem vurulur, ama bizzat kendileri esas da bağlarını koparmamıştır.

Yerleşik hayata girilmemesi dillendirilir, bir türlü bulunduğu yerinden başka yer- ler- e gitmemek için direnir de direnir, gerici aile yaşamı kurmayın denir, bizzat kendileri gerici aile ve mülkiyet ilişkileri içerisine dalar da dalar. Dar bölgeci ve aşiretçi, grupçu ve tekçi asla olunmaması salık verilir, fakat bizzat kendileri bütün bu gerici ve yanlış anlayış ve çizgiler ağı inşa etmek şöyle dursun genişlettikçe genişletmek için pragmatist ve liberal oportünist burjuva ilişkiler almış başını gider. Ve daha sayabileceğimiz bir çok yönüyle devrimci misyon esas olarak yitirilmiştir. Bütün bunlar karşısında bir de devrimciliği kimseye bırakmamak için algı yönetimleri ve yanılsamalar eşliğindeki manipülasyonlar ile de gerici sistem oturtulmuştur. Yani onlara göre işler tıkırında ve devrimci durum ‘’iyidir’’. Hal böyle olunca kitlelerden de bihaber olunmaktadır. Tabi halk kitleleri de gerçek öncü ve önderlerini arayıp durmaktadır. Diğer yandan kitleler niye- neden devrimci örgütlere bir türlü yaklaşmamaktadır ve gelmemektedir? Çünkü çekiciliği kalmamıştır. Niye gelsinler ki? Öyle gel diyerek olunmuyor. Aynı şekilde durduk yere bize gelmeyecekleri de kesindir. Hele önce uzaktan at üzerinden halk kitlelerine bakmaktan vazgeçilmeli, attan inilip halkın içerisine dalınmalıdır. Yakın tarihteki Gezi- Haziran direnişinin öğretici yönlerinden biri de budur. Kimsenin kimseye mühendislik taslamadan, doğrudan pratik sahada görev ve sorumluluklarımız içerisinde birleşik devrim yoldaşlığının örülmesi asıl olandır. Öyle reçete ve üst akılcı yaklaşım, anlayış ve çizgi pratikleriyle kitlelerin devrimci hareket ile birleşmeyeceği somutu yaşanmış ve hala da yaşanmaktadır.

Doğru Oturup Doğru Konuşalım!

Mevcut sömürü ve zulüm düzenine esaslı bir karşı tavır gerçekleştiremeyen, ya esaslı devrimci değildir yada eksik veyahut çeyrek devrimcidir. Oysa düşmana bütünsel karşı durmak için o kadar çok ve haklı, meşru ve bir o kadar doğru ve bilimsel gerekçemiz var ki. Fakat gelin görün ki, bir türlü bu aşamada olamamaktayız. Daha doğrusu, mevcut sistemin bin bir ağ ile örülü özelliklerinden yeterli düzeyde kopamamaktayız. Tam olarak demesek de, mevcut durumumuz itibariyle, esaslı bir devrimci kopuş içerisinde olamamaktayız. Birleşik devrime inancımız ve genel yaşamımız, eklektik ve oportünist nitelikteki burjuva ve gerici paradigmalar ile doludur.

Bir türlü yerine getirilmeyen görev ve sorumluluklarımızı, daha fazla pratikleşme ve özellikle askeri eylem gücü haline gelmeyi ne kadar dillendirirsek, o kadar rahatsızlık duyulduğunun da farkındayız. Çünkü, bir türlü o eşiğe gelinememekte ve adeta yanar döner vaziyette idare edilip durulmaktadır. Belli ki, bu düşük düzey devrimciliği ile de, o çokça dillendirilen eşik aşılamamaktadır.

Tarih, doğru ve yanlış, ileri ve geri, genel ve özel, somut ve özgün, iyi ve kötü, başarı ve başarısızlıklarıyla bizlere önemli bir zemin sunmaktadır. Neler- i yapmamız gerektiği kadar neler- i yapmamamız gerektiğine ilişkin de yol göstermektedir. Yol ve yöntemler bağlamında neleri, nasıl izlememiz gerektiği kadar, hangi düzeylerde mücadele etmemize de ciddiyetle analık etmektedir. Bu temelde, yarınki tarihimizin hatalı, sığ, düşük düzeydeki olumsuz öğretmenleri olmak istemiyorsak, bugünden itibaren tarihi kazanmak zorundayız. Tarihi kendi ellerimize almak için, tarihin nesnesi değil bizzat öznesi olmak zorundayız. Elimiz, yüreğimiz ve bilincimizle birleşik devrimin öznesi olmalıyız. 21. yüzyılın yani çağımızın devrimcisi olma kararlılığıyla akıl ve cesaretimizi kuşanmalıyız. Öyle kuru kuruya kuşanılmıyor devrimcilik. Hele laf ile hiç kuşanılmıyor. Bizzat halk kitleleri denilen deniz deryası içine dalarak kuşanılıyor. Özellikle de düşmana cepheden karşı duruş başta olmak üzere birleşik devrimin bin bir türlü taktik politikalarını da arkasına alarak devrimci şiddet stratejisini- görevini pratik de kuşanıp şakırdamayı zorunlu kılıyor.

Faşizmin sadece yaptıklarını sıralayarak yetinmekten vazgeçilmelidir

Bunun yerine kendi işimizde yoğunlaşmalı ve faşizmden hesap sorma temelinde devrimci çalışma ve faaliyetlerle ilgilenilmelidir. Arada bir değil, bazı günlere sıkıştırarak hiç değil, bütünlüklü ve nitel devrimci olunarak, görev ve sorumluluklarımızı yerine getirebileceğimiz ve esaslı devrimci ve hareket olabileceğimiz kesindir. Salt taktik ve özellikle de belli başlı taktik politikalara kendimizi sıkıştırıp hapsederek değil, sürekli devrimci şiddete doğru ilerleyecek şekilde örgütlenme ve mücadeleyi yükseltme ısrarıyla gerçekleştirilebilecek bir olgudur.

Otonom örgütlenmelerin esas alınması, günün ihtiyaçlarına belirli düzeylerde cevap olabilecek pratikleşmeyi yaratacak bir politikadır. Yılgınlığı, inisiyatifsizliği ve bürokrasiyi yıkacak otonom örgütlenmelerde yoğunlaşmalıyız.

Devrimci örgütler, başta kadro ve üyelerine, taraftar kitlesine, hiçbir talimat ve genelge beklemeden illegal hazırlıklarınızı yapın ve askeri örgütlenmelerini oluşturarak devrimci eylemlerinizi gerçekleştirin diye açıktan çağrı yapmalıdır. Yazık ki devrimci özveri, yerlerde sürünmektedir. Buna karşı, devrimci eylemlerimizle gündem olmak zorundayız. Asla unutulmamalıdır ki, devrimci askeri örgütlenme ve eylemsel olarak ne kadar güçlü ve etkili olabilirsek, o kadar propaganda ve ajitasyon yanında kolektif örgütleyici görevini de yerine getirebilmiş olacağız.

Kafalarımızı kuma gömmek yerine, alnımız açık ve göğsümüzü gere gere halk kitlelerinin ilerici ve demokratik muhtevasında yoğunlaşmalıyız.

Pasifizm, öylesine bünyeyi sarmıştır ki, aman ha faşizm ve düşman geldi, geliyor dendiğinde, silik ve sinmiş haller daha belirgin olmaktadır. Militan devrimcilik, gazetelere ilan verilecek düzeyde aranır olmuştur.

Demokratik haklar ve özgürlükler, devrim ve komünizm, özellikle halk kitleleri için feda ruhu, o derece zayıflamıştır ki, küçük başarılar için bile cüret aranır olmuştur. Neredesin gazetelerde ilan vererek devrimci cüreti zorla ortaya çıkarmak zorunda kalınmaktadır. Ki öyle lafta cüret değil, gerçek hayatta ve bizzat sınıf mücadelesinin kor ateşi içerisinde devrimci cüretin konuşturulması zorunlu hale gelmiştir.

Keskin sirke küpüne zarardır deyişindeki doğru anlamı kavramalıyız. Devrimci gerçekçilik ve mütevazilik yerine, adeta hayal aleminde yaşanmaktadır. Herkes kendi cennetini kurmuştur. Birleşik devrim hareketimiz, aynı zamanda özel mülkiyet çıkarları üzerinden kurulmuş hayali cennetleri paramparça etme hareketidir.

Faşizm, tamamıyla üç kağıtçı ve hırsız nesil yetiştirme derdindedir. Buna karşı, devrimci gerçekçi ve halk kitlelerini doğru temelde aydınlatan ve onlar ile köklü ilişkilenmeler kurabilecek gerçek öncü devrimcilere ihtiyaç vardır.

Şimdiki süreçte senin gitmediğin yerlere, düşmanın gittiği açıktır. Böylelikle düşmanın çeşitli düzeylerde sonuçlar da aldığı bilinmektedir. Faşizme askerlik yapanların daha sonra askerlik anılarını ballandıra ballandıra bol keseden atıldığı gibi, devrimci hareketlerin nostalji yapmaktan vazgeçmesi zaruridir.

Bugün, gerçek devrimci parti ve hareketlerin, yıllarca hazırlıktan bahsedip bir türlü bu hazırlıkların akıbetini bilinmezliklere bırakanlar, belli ki devrime inancını yitirmişlerdir. İllegaliteden, silahlı mücadeleden bahsediyorsan, milyonları önce örgütleyip sonra illegal ve silahlı mücadele yürütülmeyecektir. Var olan beş insanın bile olsa önce illegal ve silahlı mücadeleye kanalize edebiliyor muyuz gücümüzün esasını? Önemli bir suskunluk ve sessizliğin belirgin hale geldiği koşullarda Dörtler, Mazlum Doğanlar, Baba Erdoğanlar, Orhan Yılmazkayalar gerçeğini herkese hatırlatmakta fayda vardır.

Devrimci hareketin hemen tamamı, devrimin ideolojik, askeri, siyasi ve örgütsel olarak motor gücü olan işçi sınıfı içerisinde değildir. Bu açıdan kimse kimseyi kandırmamalıdır. Zaten kandıramıyor da.

Faşizmi ve düşmanını yeterince çözemeyenler, çözülmekten ve dağılmaktan kendilerini asla kurtaramazlar. Çözülmeye mahkumdurlar. Ki zaten çorap söküğü gibi çözülme ve tasfiye gerçekliği, herkesin malumudur.

Malumun ilanı ne kadar gizlenirse gizlensin, ne kadar görmezlikten gelinirse gelinsin, yaşamın somut ve nesnel gerçeklikleri karşısında tel tel dökülmekte olduğu ortadadır.

Demokratik ve özgür, devrimci ve sosyalist, sınıfsız ve sömürüsüz komünist bir yaşam ve bu temellerde değişim isteyenlerin mücadelesinde, kaçınılmaz olarak böyle bir dava ütopyasında başarmak, kazanmak ve hedefe ulaşmak vardır. Birleşik devrim hareketimiz, bu temelde hedefe kilitlenerek başta askeri olmak üzere daha fazla eylemsel bir güce doğru koşmalıdır.

Bir adım ileri atarken, ondan fersah fersah geriye yani onlarca geri adım atma gerçekliğimize bir son verip, daha ileri adımlar için doğru ve bilimsel temelde kuşanalım. Birleşik devrimin esaslı görevlerinde daha fazla yoğunlaşarak, örgütlü gücümüzü nitelikli hale getirelim.