Burjuva muhalefet AKP sonrası muhayyel iktidar döneminin vaatlerini sıralamaya devam ediyor.
CHP 3 Aralık’ta “İkinci Yüzyıla Çağrı” açıklamasını yaptı, Türkiye Cumhuriyeti’nin ikinci yüzyılı için vizyonunu ilan etti. Aynı haftanın başındaysa, burjuva muhalefetin altılı masası yeni anayasa taslağını törenle duyurmuştu. CHP’nin ikinci yüzyıl vizyonu devletin öncelikle iktisadi-mali programını ele alırken, altılı masanın anayasa taslağı devletin esasen siyasi yapısındaki dönüşümüne odaklanıyordu.
Duyurulan anayasa taslağının özü özeti, başkanlık rejiminin yerine güçlendirilmiş parlamenter rejimin getirilmesiydi. Halklarımız için söz, basın, gösteri, toplantı ve örgütlenme özgürlüklerine, işçilerin sendikal haklarına, Kürtlerin anadilde eğitim ve bölgesel özerklik gibi kolektif ulusal haklarına, Alevilerin inanç özgürlüğüne, kadınların eşitliğine ve özgürlüğüne dair kayda değer bir demokratik dönüşüm içermiyordu, burjuva muhalefetin ortaklaşa vadettiği yeni anayasa. Orada altılı muhalefet bloku, Türk sermaye cumhuriyetinin bütün gerici siyasi kolonlarını tahkim etmeyi hedefliyor, halkın söz söyleme hakkına, üniversite özerkliğine, kadına yönelik şiddetin önlenmesine ya da parti kapatmanın zorlaştırılmasına atıflarla sadece bu gerici tahkimata emekçilerin ve ezilenlerin rızasını alma manevrası yapıyor, demokrasi laflarının ardında tasarladığı asıl siyasi değişikliğin düzen partilerinin seçim kazanma ve hükümet kurma rekabetini tekrar tesis edecek bir burjuva parlamenter forma geçişten ibaret olduğunu dışa vuruyordu.
Burjuva muhalefetin en iri partisinin ikinci yüzyıl vizyonu işte bu siyasi programı bir iktisadi-mali programla bütünlemiş oldu. CHP’nin düzenlediği sermaye cumhuriyetini kutsama töreni muhtemelen Kemal Kılıçdaroğlu’nun altılı muhalefet blokunun ortak cumhurbaşkanı adayı olması yönünde yeni bir hamle özelliği de taşıyordu.
Vizyon açıklaması öncesinde Kılıçdaroğlu’nun ABD ve İngiltere’ye yapmış olduğu uluslararası turda önemli olan, bilim temsilcileriyle değil, sermaye temsilcileriyle kurduğu temaslardı. Nitekim onun Batılı emperyalist devletlere ve dünya tekellerine dayanarak siyasi iktidara gelme yönelimi, ikinci yüzyıl vizyonunun mutfağında emperyalist sermaye oligarşisinin bazı has iktisatçılarının bulunduğunu övünerek ilan edişinde dolaysızca yansıdı.
Kılıçdaroğlu’nun burjuva vizyonu, gelir eşitsizliğinin, vergi adaletsizliğinin, enflasyonun, yoksulluğun ve işsizliğin çözümü için devlet kaynaklarının israfının önlenmesine, devletin halka yapacağı yardımlara, temiz sermaye girişine, liyakate, hukukun üstünlüğüne, merkez bankasının özerkliğine göndermeler yaptı. Ama Türkiye’yi Batılı emperyalist merkezlerin mali-ekonomik sömürgesine dönüştüren neoliberal piyasa mekanizmalarına asgari bir karşıtlık, spekülatif sermayeye karşı merkezi kontrol sözü, parasız eğitim ve parasız sağlık hizmetleri vaadi, işçiler ve yoksullar için ciddi herhangi bir ekonomik ve demokratik hak önerisi ortada yoktu. Onun “yeni nesil kalkınma” dediği iktisadi-mali programdaki tek yenilik, devletin ekonomi politikasında dümeni MÜSİAD’ın değil TÜSİAD’ın tutması arzusuydu.
CHP’nin ikinci yüzyıl vizyonunun referansları yüksek döviz kurunu, merkez bankası rezervlerindeki erimeyi, faizin düşürülmesini, mülkiyet hakkının zedelenmesini, neoliberal piyasa prensipleriyle çelişen uygulamaları sorunlaştıran işbirlikçi Türk büyük sermayesinin ve emperyalist finans kuruluşlarının uyarılarıydı. Burjuva düzen solunun sermayeyle ilişkileri ve işçi sınıfıyla yoksullara yaklaşımı bakımından faşist saray iktidarından farkının TÜSİAD ile MÜSİAD arasındaki iktisadi çıkar çelişkisi kadar olduğu orada defaatle dile getiriliyordu. İkinci yüzyıl vizyoneri CHP, tipik bir IMF anlaşmasının, yani IMF patentli bir “kemer sıkma” programının ürkek bir taraftarı olduğunu gösteriyor, TÜSİAD’da örgütlü sermaye elitinin katlanan borçlarını emekçilerin sırtına daha da yıkmasının, ucuz iş gücünü daha çok yağmalamasının, burjuva devletin iktisadi-mali imkanlarından daha fazla yararlanmasının güvencesini veriyordu.
Burjuva muhalefetin, bir hafta içinde doğurduğu yeni anayasa taslağıyla ve ikinci yüzyıl vizyonuyla, emekçilerin ve ezilenlerin temel sorunları ve talepleriyle hiçbir ilişkisi olmadığı gerçeği işte yeniden gözler önünde. Onun Türk sermaye devletinin faşist saray rejimi öncesindeki çoktan kokuşmuş biçimini ihya etmekten başka bir amaç gütmediği, bunu da faşist saray rejiminin olası bir sandık yenilgisini kabullenmeye yanaşmayacağı artık ayyuka çıkan bir seçim sürecinin sonucu olarak gerçekleştirme iddiasından başka bir çareye sahip olmadığı ortada. CHP emekçiler ve ezilenler için düpedüz mücadele kırıcı olan bu illüzyonun başlıca mimarı. Burjuva düzen solu siyasi misyonunun gereğini böyle yerine getiriyor.
CHP’nin başını çektiği burjuva muhalefetin bu bir haftalık siyasi bilançosu, emekçi sol hareket için, bütün muhalefetin ortak cumhurbaşkanı adayı nakaratıyla oyalanmanın, CHP’nin emekçi solun gelişimine genişleyen bir alan açabileceği beklentisine kapılmanın, faşist şefin saray rejimine karşı mücadeleyi muhayyel bir seçim galibiyetine bağlamanın gitgide artan zararlarına işaret ediyor, bir kez daha.Emekçi solun siyasi misyonu ise yüzüncü yılında faşist sermaye cumhuriyetini yerle bir etme ufkuyla hareket etmekte, bu amaçla ezilenlerin temel talepleri ekseninde antifaşist cepheyi genişletmekte, faşist saray rejimine karşı halklarımızın birleşik antifaşist alternatifini mücadeleyle cisimleştirmekte, Erdoğan diktatörlüğünü yenilgiye uğratacak düzeyde güçlü bir mücadele için de burjuva solun ezilenlere sunduğu parlamentocu ve seçimci illüzyonu yalıtıp etkisizleştirmekte ifadesini buluyor. Yaklaşan seçimin faşist saray rejimine karşı bir antifaşist mücadele mevzisi olarak gerçekten değerlendirilebilmesinin ilk koşulu da budur.
Zira halklarımızın antifaşist kalkışmasını örgütlemeye siyaseten adanmak seçimin ardından siyasi zarar bilançosu çıkarmakla uğraşmaya bin defa yeğdir.