Düşüncenin Esnekliği, Eylemin Birliği

Doğu düşünce akımı ile Batı düşünce akımı bu noktada örnektir. Doğu düşünce akımı mistisizm ve din(i) form üzerinde şekil bulurken, Batı düşünce akımı din karşıtlığı pozitivizm üzerine form kazanır. Doğu’da mistisizm dinin yasaklarıyla derin dogmatizm durumuna ne kadar düşmüşse, Batı pozitivizmi de Rönesans sonrası bir o kadar liberalizme, bireyci insan duruma düşmüştür. Doğu düşünce akımı dinde reformasyon geliştirmediğinden kapkaranlık bir dogmatizm içinde kalırken, Batı dinde reformasyon yaparak bilimde, düşüncede ilerleme kaydetmiş, çığır açmıştır.

Şu anda Türkiye ve Kürdistan topraklarında bu her iki akımın etkileri derindir, topluma ve tek tek bizlere yön vermekte/yönlendirmektedir. En küçük aileden tutalım, devlet ve devlet dışı tüm toplumsal örgütlerde bu akımın etkileri içindeyiz. Bu etkinin bizi kendi anaforu içinde nasıl kuşatmakta ve devindirmekte olduğunun farkında değiliz. Onca dini cemaati onca sosyalist akımı oluşan bu etkileme/etkileşim dışında sayamayız. Farkında olalım olmayalım, bu iki düşünce akımının dayatıcı etkisidir ki bunca farklılıklarımız bizi ayrı odaklar duruma getirmekte ve bazen karşı karşıya getiren duruma yol açmaktadır.

Türkiye ve Kürdistan özgürlük davasında ezilenlerin kurtuluşu için kendini adayan hiç de az olmayan sosyalist, devrimci örgüt vardır. Bu örgütlerin dışında olanlar da vardır. Bunlar sınıfçı, cinsiyetçi, ulusçu, cemaatçi, lobici, devletçi olarak da karşımıza çıkmaktadır. Karşımıza çıkan bu örgütlerin ve sosyalizm iddiasında olanların ortak bağlaşıklığı ve aynılığı iktidar ve ben merkezi duruşta benzer duruş içinde oluşlarıdır. Hemen hemen hepsi küçük iktidar adacıkları olarak durmaktadır. Bu yüzden ‘demokrasi’ kelimesi alerji yaratmaktadır. Cemaat örgütleri ‘Allah’a sığınmayı tek geçerli yol sayarken ve demokrasiyi dine ve Allah’a havale ederken, pozitivizmin etkisinde olanlar da demokrasi kelimesini liberalizmin salt siyasi hâkimiyeti, iktidarı saymaktalar. Karşı durmayı sosyalistlik, devrimcilik saymaktalar. Böyle bir durumda ‘demokrasi’ kelimesi ayıp sayılanın önünü kapatan yaprak ödevi görmekten öte bir anlam ifade etmediği halde kabul görmekte, benimsenmektedir. Demokrasi hukukla, hukuk iktidar olmayla karıştırılan bir nevi siyasi olarak yöneten araç haline getirilerek, ‘demokrasi’ sözcüğü anlamsız hale getirilmektedir.

Halbuki demokrasi -herkesin bildiği gibi-, Yunan felsefesinde ‘Demo’ ve ‘si’ buluşmasıyla politik dilimize kazandırılmıştır. ‘Demo’ halktır, ‘Si’ politikadır. Demokrasi kelimesini böyle anladığımızda göreceğiz ki ‘Demokrasi’ özünde özgür bireylerin politik özne olma arayışı, çıkışı olmaktadır. Mesela Atina, Sparta savaşlarını demokrasiyi koruma savaşı görebiliriz. Bugün Kürdistan’ın bütününde ve Türkiye’de savaşlar özünde demokrasi/özgürlük savaşlarıdır. Sömürgecilik ve faşizm iktidarı gasp etmiş, Demo’yu siyasette sınırlandırmış ve egemenlikçi olmuştur.  ‘Demokrasi’ kelimesiyle oynamış, yozlaştırmıştır. ‘Demokrasicilik’ oyunuyla Demo’yu siyasetten uzaklaştırmış, soğutmuştur. Bir nevi Sparta köleci devlet hâkimiyeti içindedir. Kavganın özü Sparta köleciliğine karşı Demo’nun kendi demokrasi ve özgürlük mücadelesi, çekişmesi, kavgasından başka bir şey değildir. Doğru anlaşılmazsa, doğru kavranılmazsa ‘demokrasi’ kelimesine elbette alerji duyulur ve ‘demokrasi’ burjuvaların, liberal siyasetin tek aracıdır denilmeye devam edilir ve biz demokrasi istemiyoruz demokrasi burjuva yalanıdır, deyip durulur.

Bunları neden yazma ihtiyacı duyduk. Demo’nun demokrasi sözcüğüne yabancılaşmasının sonucunda korumacılığın, kendi olma halinde ısrarın, örtülü iktidar olma, kalma hali olduğunu vurgulamak, anlatmak için yazıyoruz. Kendi olma/kendi kalma hali, iktidarda demokrasi dışı halimde kalmak istiyorum demektir. Bu hal bizi kendi dar sınırlılığı içinde tutar. Kendi sınır bellediklerimizin tek doğruculuğuna ve benim söylediğim doğruluğun dayatıcılığına götürür. Böyle bir durumda düşüncenin esnekliği katılaşır ve karşı karşıya gelme zıtlaşma, çatışmaya, kopukluğa, uzaklaşmaya ‘ben’,’sen’ durumuna düşürmüş olur. ‘Ben’ tutuculuğu, esnek zekâ ve katı zekânın buluşmasına engel olduğunda eylem birliği de haliyle gelişmez. Devrimcilerin, sosyalistlerin, demokrasicilerin ortak bileşik öncü güçler durumuna gelmemesi, bu yetersizliğin sonucudur. Yani ‘demokrasi ’tanımında, fikriyatında doğru buluşmamalarındandır.

O zaman sorulması gereken soru şudur: Bu durumdan çıkmak için ne yapılmalı? Birincisi Doğu-Batı düşünce sistemini kendi toplum kök sistemi üzerinde yeniden kurgulamaya ihtiyaç duyulmalıdır. İktidar ve egemenlik kodlarının bizde nasıl zuhur ettiğini ve etkisi altında kaldığımızı görmemiz, kabul etmemiz gerekir. Devlet ve toplum arasındaki bağın kölelilik ürettiğini ve devlet çağrışımlı ya da devlet denilen araca giden tüm yolların tuzak olduğunu bilerek, Demo olarak devlet çağrışımlı düşünce kodlarından uzak durmanın zaruri bilincine varmak gerekir. Bu bilinç çerçevesinde devlet dışı, komünalizmi esas almak ve ‘Demo’ ve ‘Si’ olarak ahlaki politik toplum arayışçısı, kavgacısı kesilmek gerek. Batı Pozitivizmi, Doğu mistisizmine karşı Demo olarak mesafe koyarak Özgürlük Demokrasi bayrağı altında birleşmek ortak düşünüş, eylem haline gelmelidir. Yoksa ayrılıklarımız üzerinde daha çok tartışır, tartışmaya devam eder dururuz.

Sinan Dersim

24.01.2022