Gökalp ve Kılıçdaroğlu iki Kürt, iki Zaza / Rizgar Zirek

Ziya Gökalp başlangıçta Kürtçü olup sonra Türkçü olanlardandır. Kemal Kılıçdaroğlu da Dersim Katliamı’nı araştıran Sabri Çağlayangil’in Seyit Rıza hakkındaki sözlerini açığa çıkaran kişi olurken, bugün CHP’nin başına getirilmiş Türkçü millici olandır. Ziya ve Kemalin 100 yıl sonra Diyarbakır’da yollarının kesişmesi ilginç bir o kadar da manidardır. Bu durum Kürtler açısında trajedi, Türk sömürgeci ve egemenleri açısında traji komiktir Trajedi olan şudur ki, keklik misali Kürt kendi soyunun tuzak kurucusu, katili olma görevi içindeyken, Türk egemenleri için yok sayılan Kürt yine 1071 gibi bugün boğulmak üzere olan sularda Türk egemenin elini tutup çıkaran olmaktadır. İhanet ve kurnazlık egemenlik, köleliğin trajik komikliğidir yaşanmakta olan.

Büyük devrimci ustaların belirtmiş olduğu devrimci durum, tam da şu an Türkiye’de yaşanan gelişmelerin en çarpıcı ve özlü ifadesi oluyor. Yönetenlerin yönetemediği, yönetilenlerin yönetilmek istenmediği bir Türkiye gerçekliği, güncelde yaşananların özeti oluyor. Başta kadınlar olmak üzere, gençlerin, emekçilerin, işsizlerin, köylülerin ve bir avuç asalak sömürücü kesim dışında toplumun tüm kesimlerinin giderek büyüyen öfke ve mücadelesi Kürt Kemal’le Kürt Ziya’yı bugün buluşturan noktaya getirmiş ve ‘Demokrasinin Yolu Diyarbakır’dan geçer’ sözlerini söylettiren olmuştur.

K. Kılıçdaroğlu bir arada ‘helalleşme’ demişti. Bu söz fazla rağbet görmemiş olacak ki, bugün Kılıçdaroğlu “Demokrasinin yolu Diyarbakır’dan geçer,” demagojik özel savaş silahına sürülen merminin tetiğine basıverdi. Tabii onun mahareti değil, eline bu silahı verenlerin maharetidir. M. Kemal “gerekirse bu ülkeye komünizmi de biz getiririz” demesiyle benzerdir.

Kılıçdaroğlu ve CHP’si Kürdistan ve Türkiye halklarının birliğine, kardeşliğine, devrimci-demokratik ittifakına dayatılmış en büyük sosyal şoven çizgidir. Başta Kürdistan, Türkiye ve Ortadoğu’da demokratik devrimin önünde engel olan ve aşılması gereken çizgi bu sosyal şoven çizgidir.

Hiç kuşkusuz CHP ve Kılıçdaroğlu’na yönelik bu değerlendirmemiz AKP-MHP faşizminin baş düşman olduğu gerçekliğini göz ardı etmek anlamına gelmez. AKP-MHP faşizmi Kürdistan ve Türkiye halkının, bölge halkların ve insanlığın baş düşmanıdır ve tüm anlarda her yönüyle mücadele edilen, edilmesi gereken temel devrimci demokratik ve insani görevdir.

CHP ve Kılıçdaroğlu’nun son dönem yaklaşımlarının yüzyıllık TC’yi nasıl kurtarırım yaklaşımından bağımsız ele alınmaması gerektiğini (bilinen durumu) bir kez daha hatırlatmaktır amacımız.

Kürt soykırımını sonuca götürmesine tek bir itirazı olmayan, aksine Bakur, Rojava, Şengal, Başur’daki katliam ve işgal saldırılarına en büyük desteği veren CHP’nin bu yirmi yıllık soykırım siyasetinin iflasıyla birlikte AKP-MHP’ye karşı muhalefetçilik oynaması da anlaşılırdır.

CHP ve Kılıçdaroğlu iktidar klikleri arasında dengeyi oluşturup devleti yeniden yapılandırmayı hedeflemekteler. Bu hedefi başarmanın yolu olarak da devrimci-demokratik gelişmeyi yedeğine alarak etkisizleştirmeyi amaçlamaktalar. Bu nedenle dün ‘haleleşme’, bugün ‘Demokrasinin yolu Diyarbakır’da geçer’ demagojik yalanına bir daha başvurmaktadır.

Bu demagojik yalanları deşifre etmek, karşı çıkmak devrimcilerin, demokratik güçlerin görevi olmalıdır. Bu demagojik söz ve yalana karşı tutum net olmalıdır!

Tutum, Türkiye’nin demokratikleşmesi ve Kürt sorunun eşitlik ve özgürlük temelinde çözümünü devletle ya da sistem partileriyle geliştirilecek yeni bir diyalog, çözüm sürecinde beklemeyi(değil) ve içi boş barış söylemlerini aşmak, demokratik çözümü devrimci-demokratik mücadeleyi daha da büyüterek ve tüm alanlara yayarak geliştirmek olmalıdır.

Kürt Ziya Gökalp, Kürt K. Kılıçdaroğlu, KDP ajan, işbirlikçi ve egemen ulus devletlerin sosyal şoven, faşist sömürgeci egemenlik çizgisini mezara gömmek halkların özgürlük barış demokrasisi zaferi için canla başla ortak çalışma yanında, direniş hattında birlik beraberlik içinde olmak biz ezilenleri esas kurtuluşa götüreceği kesindir.