Kürt sorunu ve Demokratik çözüm

Kürt sorunu denilen sorunun, öncelikle Kürdistan halkının sorunu olması anlamına gelmiyor. Tam tersine, yarım asra varan destansı özgürlük mücadelesiyle, Kürdistan halkının varlığını ve özgürlüğünü, günümüzde başta kadınlar olmak üzere Türkiye ve Ortadoğu halklarıyla birlikte insanlığını, varlık ve özgürlüğünü kazanması anlamına geliyor. Bütün ezilenler, Kürdistan halkının yeniden varlık ve özgürlüğün kazanmasının bölgemizi ve dünyamızı nasıl daha güzel, eşit ve özgür hale getirdiğini görerek bundan büyük heyecan duyuyor, bu tarihi mücadeleyle ilişki ve ittifak geliştirmeye başlıyor.

Kürt sorunu denilen sorun, Ortadoğu’nun ve insanlığın en kadim halkı olan bir halkın varlığını yok sayan, katliam ve soykırımla ortadan kaldırmak isteyen asimilasyonla özünü boşaltan ve Kürdistan’ı dörde parçalayarak Türklüğün yayılma ilanı haline getirmek isteyen sömürgeci, soykırımcı, faşist zihniyetin, siyasetin sorunu oluyor. Küresel kapitalist modernite sisteminin Ortadoğu ve Kürdistan’a yönelik son iki yüzyıllık politika ve uygulamaları bu soykırım sisteminin esasını oluştursa da, yine Arap ve Fars ulus-devlet faşizmi ile Ortadoğu gericiliğinin bunda rolleri olsa da, bu soykırım sisteminin oluşturulmasında ve sürdürülmesinde sömürgeci, soykırımcı, faşist TC devleti aşılması gereken en temel sorun oluyor. Sayın A. Öcalan ve PKK’yi sorun olarak görüp ortadan kaldırmak isteyen faşist zihniyet ve siyasetin Kürdistan, Türkiye ve Ortadoğu’yu nasıl bir savaş alanına dönüştürüp insanlığın baş belası haline geldiğini bütün dünya giderek daha fazla anlamaya, görmeye başlıyor.

Bu durum, yüz yıldır Kürdistan, Türkiye ve Ortadoğu’da yaşanan, gönümüzde 3. dünya savaşı boyutlarına ulaşan savaşın diğer yönleriyle birlikte en temel nedenini, gerçekliğini ve hakikatini ifade ediyor.

Türk devletinin kuruluş esası ve kendisini var etmek isteği görülmeden, bu durumla yüzleşerek hesaplaşılmadan zihniyet ve siyasette bir değişimden, demokratikleşmeden söz etmek büyük bir yanılgıyı, saptırmayı ve gafleti oluşturur.

Son yüz yıldır bölgemizin ve insanlığın en temel sorunlarının başında gelen Kürt sorunu, demek ki sadece zorlanıldığında sorun vardır demekle ve duyguları okşamakla çözülecek bir sorun değildir. Sorunun ağırlığını ve ciddiyetini bilerek sorunu doğru tespit etmek, sorunu çözmenin esasıdır.

Sayın Abdullah Öcalan Kürt sorununun özünde nasıl bir Türkiye, Ortadoğu ve insanlık sorunu olduğunu son derece kapsamlıca çözümleyerek çözüm yolunu aydınlatmıştır. 1993 yılından itibaren Sayın A. Öcalan ve PKK’nin yoğunlaşan demokratik çözüm arayışı ve mücadelesi, günümüzde sadece Kürdistan halkının değil, Türkiye ve bölgemizdeki tarihsel sorunların çözümünde tek seçenek haline gelmiştir.

Kürt sorununun demokratik çözümü, öncelikle Kürt sorununu var eden ulus-devlet milliyetçiliğinin ve faşizminin aşılarak Demokratik Ulus anlayışının esas alınmasını gerektirir. Tek devlet, tek bayrak, tek millet, tek vatan, tek dil anlayışına dayalı tüm farklılıkların eşit ve özgürce bir arada yaşamasını esas alan Demokratik Konfederalizm, demokratik çözümün esasını oluşturur.

Kürt halkına yönelik yüz yıldır uygulanmakta olan soykırım, nasıl ki kapitalist modernite sisteminde, onun hegemonik güçlerinden ve başta Türk devleti olmak üzere Ortadoğu’da oluşturdukları faşist ulus-devletlerinden kaynaklıysa, Kürt sorununun demokratik çözümü de Demokratik Modernite alternatifiyle Türkiye ve Ortadoğu’nun demokratikleşmesini, halkların tarihsel gerçeklere uygun olarak kardeşçe ve özgürce bir arada yaşamasını ifade eder.

Ulus-devlet milliyetçiliği aşılıp demokratik ulus çizgisi esas alınmadan, bu konuda köklü bir zihniyet değişimi yaşanmadan Kürt sorunu başta olmak üzere, Türkiye ve bölgemizin hiçbir sorununa çözüm üretilemeyeceği, aksine sorunların ve çatışmaların daha da derinleşeceğin günümüzde net olarak açığa çıkmıştır.

Kendisini devletin sahibi gören ve devlet fideliğinde büyüyen iktidar gruplarının, güçlerinin bu milliyetçi, faşist zihniyet ve siyaseti aşıp ulaşmayacakları ya da nasıl aşabilecekleri hususu önemli olmakla birlikte incelenmesi gereken ayrı bir konu.

CHP’nin ‘Helalleşme’ çıkışını doğru anlamak ve faşist ulus-devletini kurtarmaya dönük çağrı olduğunu akıldan çıkarmamak gerek. CHP ve Kılıçdaroğlu’nun son dönem tavır ve açıklamalarının böyle bir değişimin, dönüşümün işareti olmadığı çok nettir.

Kürtlerin, Türklerin, kadınların, Alevilerin ve tüm işçi emekçilerin tek çözümü var o da yüz yıllık bu faşist ulus devletten kurtulmaktır. Bu yüzden, CHP’nin her sözünün altında kurucusu olduğu ulus-devleti kurtarmaya dönük söz ve eylem olduğunu asla akıldan çıkarmamalı, CHP ve sistem partilerinin açıklamalarına karşı temkinli olunmalı, halklarımızı bu oyun kurucularına karşı uyarmak görev olmalıdır!