Enes Bize Ne Anlattı?

Hayatının baharını yaşayan bir gencin ölümü seçmesinin kendisi çok sarsıcı. Dahası, can yakıcı, utandırıcı!.. “Bu nasıl bir karamsarlık, bu nasıl bir umutsuzluk, bu nasıl bir bunalım hali…” diye sorup sorgulamamız gereken bir sonuç. Enes ölümünden önce bıraktığı mektup ve video mesajında, bu soruların hepsinin dökümünü zaten yapıyor. İpuçları vermenin ötesine geçerek kendisini ölüme sürükleyen ana nedenleri dile getiriyor.

Bunların başında tarikatçı ailesinin kendisine dayattığı kurallar geliyor. İnanmadığı halde çocukluğundan beri uymaya zorlandığı dini ritüellerin ruhunu nasıl kurutup yaşama sevincini elinden nasıl aldığını anlatıyor. Burada bir parantez açıp, hiç olmazsa, geride bıraktığı iki kız kardeşinin istedikleri gibi eğitim görmelerini diliyor. Enes’in vurgularında aile denilen gerici kurumun ve uymaya zorlandığı İslami eğitimin, tarikat ilişkilerinin bu intihardaki rolü çıkıyor karşımıza. Enes kendisini ifade edememenin bunalımını yaşıyor. “19 yaşımı böyle hayal etmemiştim,” derken çocukluğunun ve gençliğinin bu düzende nasıl öldürüldüğünü anlatıyor bize. Enes son olarak, kendisi ve kendisi gibi gençlerin bu düzende nasıl bir geleceksizliğe mahkum edildiğinin altını kalınca çiziyor.

Enes tıp öğrencisi, yani insanın en fazla ihtiyaç duyduğu, insanlara en fazla hizmet edebileceği bir dalda eğitim görüyor. Ama bu sistemde doktorluğun bile nasıl bir angarya haline getirildiğinden yakınıyor. Hangi risklerle dolu olduğunu, sağlık personelinin nasıl korumasız bırakıldığını resmediyor. Aslında Enes, bugünkü neoliberal düzenin gençliği ne hale sürüklediğinin özeti olarak çıkıyor karşımıza. Bu düzen gençlerin yaşama sevincini ellerinden alıyor. Onları yurtsuz, barınaksız, yoksul ve çaresiz bırakıyor. Bunların üzerine bir de ailelerin gerici baskısı, çevre baskısı, mahalle baskısı, faşist devlet baskısı binince gençler kendilerini dört yandan kuşatıldıkları bir hapishanede buluyorlar. Bu zincirleri parçalamaya yönelme gücünü, kendilerine bu konuda yol gösterecek öncülerini, omuz omuza verip birlikte mücadele edebilecekleri kanalları bulamadıkları zaman Enes gibi çıkışsızlığa sürükleniyorlar. Kimileri uyuşturucuya alışıyor, devletin koruyup kolladığı faşist çetelerin ağlarına düşüyor, fuhuşa sürükleniyor, ahlaken düşkünleşiyor kimileri kendilerine ne söylenirse onu yapan robotlara dönüşüyor, sinik/silik, kişiliksiz varlıklar haline geliyor…

Kendilerini bu batağın dışında tutabilenler ya da bu batağa sürüklenmekten uzak duranlar ise öncüleşen gençler oluyor. Kapitalist sistemden ve faşist rejimden kaynaklanan bütün koşullar onları da kuşatıyor fakat onlar bu zincirlerin tutsağı olmayı reddettikleri için sadece kendilerini kurtarmakla kalmıyor, akranlarına hatta tüm topluma örnek oluyorlar. Dağın yolunu tutan, serhildanların başını çeken, semtlerde, fabrikalarda, öne atılıp direnişlere öncülük eden ya da Boğaziçi’nde inatla direnen arkadaşları gibi bütün topluma umut ve cesaret aşılıyorlar.

“Gençlik gelecektir” sözü boşuna söylenmemiştir. Gençliğe güven vermeyen, gençliğin önünü ve ufkunu açmayı başaramayan, gençliğin sempatisini ve desteğini kazanarak onları yanına çekemeyen hiçbir siyasal ve toplumsal kavganın başarıya ulaşma şansı yoktur.

Birleşik devrimimizin öncülüğüne soyunan Birleşik Mücadele Güçleri ve onun gençlikteki izdüşümü Birleşik Gençlik Meclisleri bu bilincin, bu kavrayışın ve bu iddianın temsilcileridir. Enes’in intiharının arkasından “Enes Kara isyanımızdır!”, “Bu düzende geleceğimiz yok, biz yaşayacağız!” sloganlarıyla sokağa çıkan Birleşik Gençlik Meclisleri bu iddiayı pratikleştirmekteki ısrarın altını çizmiştir.

Şimdi önümüzdeki hedef bu yürüyüşü hızlandırmak, bu isyanı büyütmek, faşizme ve kapitalist sömürü düzenine yönelik devrim kavgamızı sonuca götürmeye kilitlenmektir.