Devrimcilerin, meslek örgütlerinin yıllardır dillendirdiği bir temel gerçek en acı haliyle yaşandı. Bütünüyle ranta, kar güdüsüne dayalı kapitalizm yeni bir felakete neden oldu. Deprem bir doğa olayıdır ancak yaratacağı sonuçlar engellenebilir. Bilim ve teknolojinin ulaşmış olduğu seviye bu tip doğa olaylarının en az kayıpla atlatılabilmesine olanak sağlayabilir ancak kapitalist-emperyalist sistemde bu mümkün değildir.
Kapitalizm öldürüyor! Türkiye halkları bunu her gün yeniden deneyimliyor. Depremin yıkıntılarının altında iki eğilim belirdi. İlki faşist iktidarın sorumluluktan kurtulmak, halkın öfkesinin yöneleceği hedefi şaşırtmak için devreye soktuğu çetelerin terörü ve Suriyeli göçmenleri hedef tahtası yapma yönelişidir. Faşist iktidarın bu kanlı ve tehlikeli seçeneği devreye sokması aynı zamanda onun çaresizliğinin de bir göstergesidir.
İkinci eğilim halklarımızın dayanışma, kardeşleşme ve kendi dinamiklerini açığa çıkararak faşist iktidara rağmen yaraları sarmak için ortaya koyduğu irade ve arzudur. Bu eğilim geleceğe işaret etmektedir. Halklarımızın gücü ve iradesi kendini ortaya koymuştur. Aşağıdan gelen halk komiteleriyle hayatın nasıl yaratılacağının en canlı görüntüleri yıkım altındaki bölgededir. Kapitalist devletin halktan kopuk bir asalak, halkın sırtında ağır bir yük olduğu yani Marksist-Leninist devlet teorisinin özü, özeti deprem bölgesindeki sahnelerle en kör göze bile batacak bir berraklıktadır.
Halkın gelişen inisiyatifi örgütlü devrimci bir biçim kazanmalıdır. Devrimci siyasetin odaklanması gereken nokta tam olarak burasıdır. Yıkım bölgelerinde artmakta olan polis, çete şiddeti halkın gelişen inisiyatifini kırmayı, halkı devlete bağlamayı hedeflemektedir. Bu konuda hiçbir kafa karışıklığına yer olmamalıdır. Faşist iktidar depremi bir fırsata dönüştürmek için harekete geçmiştir. Milyonlarca insanımızın yaşadığı acılar, onlar için yeni rant projeleri anlamına gelmektedir. Faşist çeteler ve polis üzerinden estirilen teröre karşı halk komiteleri kurularak direniş örgütlenmelidir.
Düzen muhalefetinin sahte çıkışlarına aldanmamalı ve CHP’li Hatay Belediye Başkanı’nın yıkılan binaların sorumlusu müteahhitleri koruyan açıklamaları dikkate alınmalıdır. Onlar da halklarımıza sadece felaket getiren bu düzenin ortaklarıdır. Sık sık “Devlet nerede?” sorusu sorulmaktadır. Kapitalistlerin emekçiler üzerine uyguladığı baskıların aygıtı devlet tam da olduğu yerdedir. Bir halk iktidarının nüveleri de deprem bölgesinde ortaya çıkan halk inisiyatifindedir.
Düzen muhalefetinin sahte çıkışları esas olarak halk iktidarının nüvelerini kapitalist devlete bağlamayı hedeflemektedir. Herkes üzerine düşeni yapmaktadır. Halkın öfke ve enerjisini hesap sorma yönüne ilerletmek devrimcilerin öncelikli görevidir. Faşist iktidarın alternatifi halk iktidarıdır. Halklarımızı canlı canlı toprak altına gömenlerden hesabı sadece bir halk iktidarı sorabilir. Bu nedenle, temel slogan; “Faşizm Mezara Halk İktidara” olmalıdır.
Faşist iktidarın depremi kullanarak ömrünü uzatma girişimleri çeşitli araçlarla gerçekleşecektir. Şu an itibariyle ortaya çıkan en net görüntü, halkın öfkesini Suriyeli göçmenlere yönelterek bir çatışma yaratma ve bu çatışmayı kullanarak bir “Olağanüstü Hal” ilanı ile ülkeyi kendisi için dikensiz bir gül bahçesine dönüştürmektir. Bunu engellemenin yolu, halkın örgütlülüğünü güçlendirmek ve ırkçı-faşist güçlere karşı mücadeleyi yükseltmektir.
Çok muhtemeldir ki, bu depremden en fazla etkilenenler arasında Suriyeli göçmenler bulunmaktadır. “Halkların Kardeşliği ve Emekçilerin Birliği” perspektifi bu bağlamda temel hedefleri en berrak haliyle ifade etmektedir. Kürt Özgürlük Hareketi’nin aldığı ateşkes kararı da bu bağlamda değer kazanmaktadır. Devrimcilerin halkların öz çıkarlarını her şeyin üstünde tuttuğunu somutlayan bu kararın anlamı ve önemi halklarımıza anlatılmalıdır. Devrimciler Halkların Kardeşliği ve Emekçilerin Birliği’ni temel almaktadır; bu karar bu anlayışın ürünüdür.
Faşist iktidar Kürt Özgürlük Hareketi’nin aldığı bu önemli karara karşı Rojava’da askeri saldırılarını arttırmıştır. Bu çıplak gerçeklik Kürt Özgürlük Hareketi’nin “Halkların Kardeşliği” anlayışının karşısında faşist iktidarın savaş konseptini esas aldığının en önemli göstergesi olmuştur. Halklarımızın daha fazla savaşa, şiddete değil dayanışmaya ve kardeşliğe ihtiyacı vardır. Depremin vurduğu bölgelerden yansıyan farklı görüntüler de zaten bu iki karşıt anlayışın varlığını gözler önüne sermektedir.
Acılar ve yıkım büyüktür ancak tüm bunların faşist iktidarın ömrünü uzatmasının yakıtına dönüşmesi tehlikesinin altı bir kez daha çizilmelidir. Bu acılara ve yıkıma artık bir son verilmesinin tek yolunun bir halk iktidarından geçtiği bu süreçte daha yüksek sesle haykırılmalıdır. Kürt Özgürlük Hareketi’nin Türkiyeli devrimci demokratik güçlerle oluşturduğu stratejik ittifak esas olarak halk iktidarının ilerlemesi gereken güzergahı göstermektedir.
Bu yolda ilerlendiği takdirde halk iktidarı hızla ete kemiğe bürünecektir. Bunun için atılacak ilk adım halk komitelerinin kurulmasıdır. Halk komiteleri sadece deprem karşısında halklarımızın korunmasını değil, aynı zamanda iradeleşecek halklarımızın iktidar organlarının nüvelerini oluşturacaktır. Bunun için inisiyatif alınmalı ve hemen harekete geçilmelidir.