Devlet önce OHAL ilan etti. Sonra toplu şekilde allahuekber diye bağıran yüzleri maskeli insanları enkaz çalışmasına gönderdi. Ama bunlar enkazda çalışan özellikle farklı ülkeden gelmiş uzmanların canlıyı çıkaracağı zaman onları geri çekerek kendileri bu kurtarmayı yapmış gibi kamera çekimiyle gösteriyorlar.
Yüzbine yakın insan hala göçük altında. Bunların ailelerine yardım ediyormuş gibi otobüslerle başka şehirlere götürmek üzere oradan uzaklaştırıyorlar. Ve bu insanlar yakınlarının enkazdan sağ mı ölü mü çıkarıldığını bilemeyecekler. Çünkü yakınlarının itirazına rağmen onlara göstermeden ve kayıt altına almadan topluca gömülmeler artıyor. Kepçelerle enkazı kaldırma çalışması yapan bazı ilginç tipler uyarılara rağmen enkazı çok sert ve dikkatsizce kaldırıp atıyorlar. Bu çalışma yöntemiyle sağ kalan ya da ölmüş olanın bedenlerinin parçalanacağı açıktır.
Bunların zihniyetinde ‘eğer ölen Kürt ve Aleviyse özen göstermeye gerek yoktur’ anlayışı vardır. Diğer yandan depremzedelerin hızla başka şehirlere taşınması kuşkuludur ve hatta planlıdır. Büyük bir hızla enkazı temizleyip derhal TOKİ’ye devrederek o şehirlerdeki Kürt ve Alevi nüfusu azaltacak ve de yeni rant vurgunları yapacaklar. IŞİD vb. tipleri yerleştirecekler. Zaten Erdoğan TOKİ’nin yeni evler yapacağını depremzedelere yaptığı tehditkâr konuşmada açıkladı.
Diğer yandan onlarca çocuk kayıp. Ermeni ve Dersim soykırımlarında kaybolan çocukların yıllar sonra başka halkların katliamlarında kullanılmak üzere eğitildiği bilinmektedir. Tıpkı Sabiha Gökçen gibi. Bu bir Osmanlı geleneğidir. OHAL bu çok yönlü çalışmanın rahat yürütülmesi için uygulamaya konuldu. Halkımız deprem yerlerini terk etmemelidir. Cenazelerini ve kurtarılanları gözleriyle görmeli ve kayıt altına alarak, kurtarılan çocukların mutlaka aile ve tanıdıklarının eşliğinde hastanelere taşınmasına dikkat etmeli ve yalnız bırakmamalıdır.
Yarın çok daha acı bedellerin ödeneceği bir plan devrededir. Deprem bunu kolaylaştırmıştır. Sur, Cizre, Efrin, Serekaniye vb. yerlerdeki TC devletinin uygulamaları, depremzedeleri ve onlara bu bilinci taşıması gerekenleri çok dikkatli olmaya sevk etmelidir. HDP ve demokratik kitle örgütleri halka bunları anlatmalı ve depremzedeleri enkaz altındaki yakınlarını sahipsiz bırakmamaya çağırmalıdır. Bugün bunun için direnilmezse, depremzedeler yıllarca kayıp yakınlarını aramanın acısını yaşayacaklardır. Bu depremin faşist iktidar tarafından bir soykırıma dönüştürüldüğünü bilerek tedbir almak ve direnmek gerekir.
Sadece depremzedelere yiyecek ve giyecek ihtiyacının giderilmesine yoğunlaşılması yerine, bununla eşgüdümlü olarak depremzedelerin dikkatleri yukarıda belirtilen tehlikelere çekilerek bunun örgütlenmesine gidilmelidir. Geleceği kurtaracak veya en az zararla atlatacak olan budur.
Örgütlü kesimlerin OHAL’e uymama, deprem bölgesindeki delillerin yok edilmemesi ve enkaz altındakilere sahip çıkılması için depremzedelere tehlikeyi gösterme sorumluluğu da bulunmaktadır. Unutmayalım ki, asıl tehlike depremden sağ kurtulanları beklemektedir. Bu nedenle şimdiden yarınlarımızın da enkaz altında kalmaması için, depremzedeleri örgütlü kılmak, farklı şehirlere dağıtılarak parçalanmasına müsaade etmemek gerekir. Depremin sonuçları netleşinceye kadar bu önlem alınmalıdır.
Bu saatten sonra devletin koyduğu yasalara uymanın ve suçluların yargılanması için savcıları göreve çağırmanın yaraları sarmayacağı açıktır. Çünkü bu iktidar meşru değildir. Yasama yürütme ve yargı onların hizmetindedir. Yürütmenin bütün resmi gayr-i resmi güçleri halkın aleyhine çalışmaktadır. Bu nedenle halkın ve demokratik kurumların düşman algısını netleştirmesi önemlidir. “Deprem öldürmez devlet öldürür.” Ama devletin bu sinsi tuzaklarına karşı örgütlenmemek de ikinci kez öldürür. Ki en acısı da budur.
Hüsnü Çavuş