Halklar aleyhine çalışan “USAID” ve “OTİ” nedir? Ve devrimci sorumluluk üzerine

Egemenler halkların ve yaşadıkları coğrafyalardaki yer altı ve yer üstü zenginlik kaynaklarının sömürgeleştirilmesine oldukça ciddi yaklaşmaktadırlar. Bunun için strateji ve taktikler belirlemekte ve bu amaçla düşünce üreten kurumlaşmalara gitmektedirler. Bu durum, Kapitalist Modernite karşıtlarının da özgürleşme mücadelesine daha fazla bir ciddiyetle yaklaşması gerekliliğini tarihsel bir görev olarak Ezilenlerin öncülüğünü yapanların önüne koymaktadır. Bilim ve Teknoloji çağında “BİLİM VE TEKNOLOJİ KOMİTELERİ” olmayan, önümüzdeki 100 yılda hayatımıza girecek olan teknolojiyi dikkate alarak örgütlenmeyen ve teknolojiyle donatılmış kendi istihbarat birimleri olmayan örgütlerin ayakta kalma şansının olamayacağı bir dünyada yaşanmaktadır.

1961’de, ABD Başkanı John F. Kennedy’nin emriyle kurulan, Afrika, Asya, Latin Amerika, Ortadoğu ve Doğu Avrupa’da olmak üzere 100’den fazla ülkede misyonlara sahip ve 27 milyar doları aşan bütçesi olan USAID, (United States Agengy For International Development – Birleşik Devletler Uluslararası Kalkınma Dairesi) önemli hassas bir faaliyet yürütmektedir.

USAID, Başkan, Dışişleri Bakanı ve ulusal güvenlik konseyi’ne bağlı olarak faaliyet gösteren ABD güvenlik politikasının dış yardım stratejisini çizmektedir.

Masum bir yardım kuruluşu gibi görünen USAID, artık yardımların yapılması yerine, küçük devletler kurmak için bütçe ayırıyor. İran’la Pakistan’ın tam ortasına Belucistan devletinin kurularak, petrol geçiş hattını kontrol etmek de bu sömürge projesinin / stratejisinin içinde bulunuyor.

Yayın organı “From the American people/Post”ta çıkan bir yazıda, “biz küçük küçük ülkeler kurmak zorundayız. Çatışma bölgelerinde devlet kurmak acildir.“ demektedir.

USAID’ın bir alt kuruluşu olan “OTİ“ (Değişime önayak olma bürosu) da “dünyada temel siyasi değişimleri desteklemek zorundayız“ demektedir.

Bu kuruluşlar esas olarak gücünü insanların algısını yönlendirme amaçlı kullanılan bütün sosyal medya gibi ABD Savunma Bakanlığı’na bağlı olarak projeler üreten ve duygu haritaları çıkartan “Cance Org“dan almaktadır.

Bu kurum, ülkelerin ve ülkelerdeki inançsal ve etnik toplulukların/ulusların duygu haritasını çıkartıyor. Yani üzerinde araştırma yapılan ülkelerin hassasiyetleri, kırmızı çizgileri, halkın ve yöneticilerin nelere kızdıkları, alındıkları, heyecanlandıkları, problemleri ve bunlara tepkileri, hangi etnik ve dinsel yapıların olduğu, bunların karşılıklı tepkileri, çelişkileri, hassasiyetleriyle ilgili araştırmalar yapıp rapor haline getiriyor.

Müdahale yapılacak ülkeye de bu toplumsal hassasiyetleri çatıştırarak, işbirlikçi basın-yayın, politikacılar, devletin yönetim kademelerindeki yetkili kişiler, örgütler vb üzerinden derinleştiriliyor, kutuplaştırılarak kaos, bunalım, iç savaş vb toplumsallığı parçalayan araçlara başvuruluyor.

Küresel güçlerin bu projelerine gönüllü katılarak kendi iktidarlarını sağlamlaştırma amaçlı hizmet eden devleti yönetenler kadar, sömürgeleştirilmiş olmaktan kaynaklı hizmet eden kurumlar ve devletler de bulunmaktadır.

AKP-MHP iktidarı bunu büyük bir zevkle yaparak servetler edinmektedirler. Bunlar ülkesine ihanet ederken, en radikal milliyetçi ve dinci maskeyle hareket etmektedirler. Baş vurdukları temel argüman ise (örneğin Türkiye’de) “bizi bölmek istiyorlar, devletin kutsallığı, din elden gidiyor“ gibi hassasiyetleri kaşımak ve bu provokatif yolla ırkçılığı geliştirmek olmaktadır. Elbetteki emperyalistlerin ve işbirlikçilerinin bu stratejileri yeni değil. Ortadoğu’yu kendi stratejilerine göre yeniden yapılandırma amaçlarını 1940’larda zaten açıklamışlardı.

Sadece bu bir kaç örnek bile, yoksulların özgürleşme mücadelesinin dört bir yandan nasıl kuşatıldığını gösterirken, birleşik mücadelenin önemini de bir o kadar gerekli kılmaktadır.

Çünkü dünya halklarının ortak sorunu Kapitalist Modernite ve onun ideolojisi olan liberalizmdir. Dünya egemenlerinin en temel problemi ise sosyalizme dayalı Demokratik Konfederalizm’in kadın özgürlüğü, ekoloji ve demokratikleşme eksenli sistemin inşasını engellemek olmaktadır.

Halklar aleyhine uzmanlaşarak her alanda tedbir alan egemenlerin sisteminde onların yenemeyeceği bir örgütlenme ağını derinliğine ve genişliğine kurarak birleşik mücadelenin-halkların hizmetine sunmak, özgürlüğü ayakta kazanabilmenin de temel görevi olmaktadır. Devrimci demokratik mücadelenin bu acil görevinden ve bedellerinden kaçmak için utanmadan bahaneler ileri sürmek, ancak ve ancak oportünist Sahtekarların işi olabilir. Ki zaten teorik gevezelikten başka becerisi olmayan ve sistemin olanaklarından rant kaparak rahat yaşamı esas alan ve hayatın kendisinin bir savaş olduğunu kavrayamayanların devrimci saflarda yeri olamaz.

Özgür KOÇGİRİ

Yorum yap

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir