Çok eski ama önemi ve güncelliğini de hemen hiçbir dönem yitirmeyen bir sözdür bu. Kuşkusuz ki bir arada olunamamayı ve doğal olarak da aynı mecraya akmayarak farklı kulvarlarda hareket etmeyi yani parçalı ve de dağınıklığı da ifade etmektedir. Hemen bunu götürüp sadece örgüt ve partilerin bir araya gelmesi üzerine anlaşılırsa da eksik kavranmış olur. Elbette içerisinde bu da olmakla birlikte düşünce, birey, hareket tarzı, iki ve daha fazla bireyin bir araya gelmesi ve de tek tek parti ve örgütlerden birden fazla parti ve örgütlerin irade ve eylem birliği olarak kavranması gerektiğini baştan belirtelim.
Biraz daha açalım. Bir insanın düşüncesi dağınıksa, parçalı ve bir o yana bir bu yana zikzaklar çizerek hedefine doğru kilitlenmeyip yalpalıyorsa, tabi ki ne kadar söyler ve onun da lafzına sarılırsa sarılsın, amaçlarına bir türlü yada yeterince ulaşamayacaktır. Ulaşsa bile, bilinçli değil kendiliğinden bir yere kadar varabilecek yada tesadüf üzerine kendini hiç de yeterince farkına varamadığı atmosferin içerisinde bulacaktır. Bu açıdan öncelikle asgari ve azami düzeyde düşünce ve tezlerinde doğru ve bilimsel olunmalıdır. Yetmez, o andaki verili objektif koşullar itibariyle doğru ve bilimsel olup da, sürekli olarak bu temelde kendini güncelleyemiyor ve ilerleyemiyorsa, hiç de kendini kandırmasına gerek yoktur.
Çünkü geriye doğru çark ediyor demektir. Kautsky’i hatırlatmak da fayda vardır. İlk süreçlerinde komünist olarak telakki edebileceğimiz, ancak ne zaman ki komünist ideoloji ve bilimi, devrimci temelde değil de, aksi yönde yani doğma yada mekanik ve bunun da önemli bir parçası olarak izlediği siyaset, örgüt ve çizgisindeki gerici ve de tabi ki dönekliği üzerinden karşı- devrimci yönelim gerçekliği, tarihimizin olumsuz öğretmenleri hanesine yaşanmış somut bir örnektir. Buradan anlayana sivrisinek saz, anlamayana davul zurna az demeyeceğiz elbet. Çünkü kavrayış sorunları üzerine tepeden inmeci ve mühendislik harikaları rollerini de doğru görmediğimiz gibi, doğru ve yanlışlarıyla yoldaşça açık ideolojik mücadeleyi de elden bırakmayacağız.
Asıl meramımıza doğru dönecek olursak. Tarihin belirli dönemlerinde de şu şiddet olgusuna ilişkin kavrayış sorunları olmuştur. İçerisinden geçtiğimiz süreçte de kavrayış sorunları olduğu tartışma götürmez. Bunun sonucu olarak da yaklaşım ve tutumlarda da bazı sorunlar baş göstermektedir. Hiç kuşkusuz ki mücadelenin farklı alan ve mecralarında kullanılması yada kullanılmaması gereken dil, üslup, tarz, yaklaşım ve izlenmesi gereken politikalar itibariyle her bir somutluk ve özgünlüğü anlayışla karşılamak başta gelendir. Fakat bunu götürüp egemenlerin tekçi anlayış ve manipülasyonları, algı operasyonları ve demagojileri, yalan ve yanılsamaları, özel harbin başat bir bileşkesi olan psikolojik savaşın bir parçası olarak yürütülen kirli savaş ve tasfiye operasyonlarına hizmet edici bir duruma karşı da, oldukça dikkatli olmamız gerektiği yeterince açık ve anlaşılır olsa gerek.
Tekçi faşist Türk devletinin varoluşu da dahil halihazırdaki hiçbir haklı ve meşru gerekçesi bulunmayan kanlı şiddeti ve kirli savaşı ile ezilen ve sömürülenlerin kendiliğinden gelen ve halk kitlelerinin şu veya bu düzeydeki son derece meşru ve demokratik, devrimci ve komünist şiddeti ve temiz savaşını kesinlikle birbirine karıştırmamak gerekir. Karıştırmak şöyle dursun birbirleriyle bulaşık tarz ile sapla saman arasındaki ayrım çizgisine de dikkat etmek elzemdir.
Tekçi faşist hakim sınıf ve klikler devletinin karşı- devrimci şiddet ve savaşı ile bizzat bu düşmanlar tarafından ezilen ve sömürülenlerin böyle bir devlete ve sisteme karşı şiddeti ve savaşı arasındaki ilkesel farklılığı, yeterince anlamak ve kavramak zorundayız. O halde Kürt ulusal özgürlük hareketi gerillalarının 26 Eylül 2022’de Mersin’de faşist Türk egemenlik aracı polis evine yönelik eylemini, hiçbir tartışmaya yer bırakmayacak bir içerik ve biçimiyle son derece haklı, meşru ve doğru olarak selamlamak durumundayız.
İçerisinden geçtiğimiz siyasal süreç ve faşist Türk devletinin topyekûn imha ve tasfiye politikaları ve de özellikle gerillaya karşı kullanılan kimyasal gazlar ile pervasızlıkları karşısında, tabi ki zalimlere karşı her alanda demokratik ve devrimci, meşru ve haklı, öz gücümüze dayalı radikal direniş ve şiddet unsurlarıyla mücadele görevini yerine getirmek zorundayız. Her kim ki ve hangi mücadele alanından olursa olsun, bu tür eylemlere yönelik kınama ve bulanıklık yaratan tarz ve tutumlar sergilerse sergilesin, bilinmeli ki faşist Türk devletinin hile ve oyunlarına hizmet ediyor demektir. Bilinçli yada bilinçsiz, niyetli yada niyetsiz objektif olarak bu böyledir.
Burada asıl dikkat etmemiz gereken halkanın diğer dönem ve süreçler için de geçerli olacak düzeyde, demokratik ve devrimci şiddetimiz ve savaşımızın hedefe doğru kilitlenmesi ve kurşunlarımızın adresini doğru seçmesidir. Faşist devletin polis ve askeriyesi başta olmak üzere, kaşarlanmış siyasi güçleri, bürokratları ve yargı mensupları ve tabi ki zindanlarda yoldaşlarımıza kan ağlatan ve gerilla karşısında acizliğinden olacak ki kimyasal kullanan bütün unsurlarının, son derece meşru ve devrimci şiddetimiz ve savaşımızın hedefi olması kadar doğal bir durum yoktur.
Faşist Türk devleti pervasız saldırıları ve katliamlarını daha da boyutlandırırken, bu kirli kanlı yüzünü hiç kimsenin bulandırmaya hakkı olmamalıdır. Katliamcı ve kalleşliği öyle böyle değildir. Ki daha dün Nagihan Akarsel yoldaşı Süleymaniye’de katletmiştir. Düşmanın bu kalleşliğine karşı en ufak ikircikli anlayış ve yaklaşımlar, eklektik ve sorunlu halleriyle düşmana hizmet etmektedir.
Düşmanın her türlü karşı- devrimci oyunları ve saldırıları karşısında, en ufak yanılgılı anlayış ve yaklaşımların, faşizmi yıkma ve özgürlüğü kazanma hedefli birleşik devrim hareketi ve mücadelemizi zayıflatacağı bilinmelidir. Çatal kazığın da bir türlü yere batmamasını, bir de böyle anlamamız gerekiyor. İster açık ister kapalı olsun, bütün örgütlenme ve mücadele alanlarındaki ısrarımız ve savaşımızın, hedefe oturttuğumuz tekçi faşist Türk devletini daha fazla yıkıma götürecek bir anlayış ve tutumla ele alınması gerektiği yeterince anlaşılmalı ve kavranmalıdır. Şekere bulanmış mermileri bir kenara bırakıp, her bir alan ve yerelin, aynı merkeze akan coşkun ırmaklar olduğu gerçekliğiyle hareket edip mutlaka özgürlük denizine doğru varacağımıza olanca inancımızla bunları vurgulama gereği duymaktayız.
Çünkü biliyoruz ki hep birlik de biz kazanacağız, halklarımız kazanacak, halkların birleşik devrim hareketi kazanacak.
Ceren Dicle Fırat(5 Ekim 2022)