Cumhurbaşkanlığı ve milletvekilliği seçimlerine bir haftadan az bir zaman kaldı. Faşist şef Erdoğan olağan şartlarda kaybedeceği belli olan oylamayı olağanüstü şartlar yaratarak kendi lehine sonuçlandırmanın arayışı içinde. Burjuva muhalefete yönelik artan gözdağı ve tehditler, devrimci, sosyalist ve yurtsever güçlere yönelikse yaygın gözaltı ve tutuklamalar bunun halihazırda uygulamaya geçen boyutları. Dahası, seçim sonucunda siyasi iktidarı kaybetmemek için sandık hilelerinden kontrgerilla saldırılarına değin her türlü faşist komplonun da sarayda çoktan gündeme geldiğine kuşku yok.
Buna karşılık, Millet İttifakı’nın cumhurbaşkanı adayı Kılıçdaroğlu ve burjuva muhalefet partileri faşist şef Erdoğan’ın iktidarına olağan bir seçim başarısıyla kolayca son verecekleri söyleminde ısrar ediyorlar. Kılıçdaroğlu’na göre, 15 Mayıs sabahına Erdoğan iktidarından kurtulmuş olarak huzur içinde uyanmak adeta mukadderat. Burjuva muhalefetin oy kullanmak ve saymak dışında hiçbir siyaseti, muhtemel faşist komplolara karşı hiçbir öngörüsü ve hazırlığı, emekçilerin ve ezilenlerin fiili meşru eylemle oylarına sahip çıkma potansiyeline hiçbir güveni ve inancı bulunmuyor.
Şaşılacak bir yan yok bunda.
Halklarımızın söz, basın, toplantı, örgütlenme ve eylem haklarıyla, sömürgeci savaş ve işgallerin son bulması isteğiyle, kadınların ve ezilen cinsel yönelimlerin, Kürt ulusunun ve ezilen ulusal toplulukların, Alevilerin ve ezilen inanç topluluklarının kolektif demokratik talepleriyle, diktatör Erdoğan’ın ve suç ortaklarının yargılanması beklentisiyle bir ilgisi olmayan, yani faşist devletin restorasyonundan öte bir amaç taşımayan Millet İttifakı’ndan başka türlüsü beklenebilir mi?! Seçim günü yaklaştıkça tırmandırılan faşist gözaltı ve tutuklama furyasını tam bir devletçi sessizlikle geçiştiren Kılıçdaroğlu’nun ya da seçim propagandasını Kürt ulusal demokratik haklarına ırkçı düşmanlık temeline oturtan Akşener’in başka biçimde hareket edecekleri umulabilir mi?!
Ne ki, Kılıçdaroğlu ve Millet İttifakı eliyle alabildiğine körüklenen bu kolay seçim zaferi havası, faşist terörle, inkarcı-sömürgeci zulümle, ataerkil tahakkümle, politik İslamcı dayatmayla, işsizlik, pahalılık ve yoksullukla hayatları artık çekilmez hale gelmiş olan, faşist saray iktidarından bir an önce kurtulmak isteyen emekçileri ve ezilenleri yalnızca silahsızlandırmaya hizmet ediyor. Burjuva muhalefet Erdoğan rejiminden kurtulmanın yegane yolu diye 14 Mayıs’taki oylamaya işaret ederek ve ama kazanmayı umduğu seçim başarısını tanımaya hiç de açık olmayan Erdoğan rejimine karşı seçimin hemen ertesinde oyları savunmaya hazırlıktan bile uzak durarak yapıyor bunu. Emekçi sol hareketin legalizm ve parlamentarizm hastalığıyla malul kesimi de, kurulacak sandığı neredeyse faşist kördüğümü kesip atacak şanlı demokrasi kılıcı derekesine yükselterek, 1 Mayıs meydanını 14 Mayıs seçiminin sadece bir basamağı derekesine indirerek, bu silahsızlandırma işine ne yazık ki ortak oluyor.
Oysa emekçilerin ve ezilenlerin Erdoğan iktidarından kurtulma umuduna verilecek öncü devrimci-demokratik karşılık, dosdoğru kitlesel antifaşist tepkiyi örgütlemeye ve ateşlemeye odaklanmayı gerektiriyor.
Yeşil Sol Parti’nin, Emek ve Özgürlük İttifakı’nın 14 Mayıs için seçim güvenliğini ve sandık denetimini tesis etmeye yönelik hazırlıkları elbette önemli. Fakat daha önemlisi, 14 Mayıs’ta ve müteakip günlerde antifaşist eylemselliği ve sokak denetimini tesis etmeye yönelik hazırlıklar.
Sokak ve eylem! Mevcut burjuva seçim yasallığını hiçe saymaktan kaçınmayacağını son yıllarda defalarca kanıtlamış faşist saray rejimine hakikaten karşı koymanın bundan daha etkili bir yolu var mı? Faşist şefin muhtemel bir seçim hilesine veya iptaline engel olmanın bundan daha gerçekçi bir yolu var mı? Seçimi takiben palalarıyla sahneye çıkmaları olası faşist linç güruhlarını, fütursuz bir kıyıcılığa girişmekte duraksamayacak Hizbullahçıları püskürtmenin bundan daha elverişli bir yolu var mı?
Öyleyse, faşist şef Erdoğan’ın halklarımızı mahkum ettiği bu korkunç zulüm ve adaletsizlikten, bu devasa eşitsizlik ve sefaletten kurtulmak için tayin edici güç, 14 Mayıs’ta da tamamen geçerli olmak üzere, sokak ve eylemdir.
Politik mücadelenin 14 Mayıs uğrağında sokak ve eylem demek, Erdoğan’ın biteviye diktatörlüğü uğruna seçimlerde ve devamında tezgahlanabilecek herhangi bir faşist komploya karşı derhal her yerde emekçilerin ve ezilenlerin mücadeleci tepkisini ortaya çıkarmak demektir. Girişilebilecek herhangi bir faşist kıyıma karşı kitlesel antifaşist özsavunmayı örgütlemek ve yaymak demektir.
“Tayyip Erdoğan defol!” sloganıyla yoksul mahallelerinde kurulacak barikatlar, kent merkezlerine yürüyecek kalabalıklar, palalı faşistleri kovalayacak direnişçi güçler gibi olasılıkları bugün hiç düşünmemek ise sarayda çizilmekte olan siyasi kader çizgisine razı gelmekle eşdeğerdir.