Kürtler Alman silahlarıyla baskılanıyor katlediliyor / Helena Dersim

Para tüccarı Avrupa devletlerin kimyasalıyla geçmişte Halepçe vb. kimyasal silahlarla Kürt insanı nasıl katledildiyse, bugünde özgürlük gerillasına diş geçirmeyen Türk ordusu bu tüccarlardan aldığı kimyasallarla gerillaları katlediyor. Dünya her zaman olduğu gibi yene sağır kör sessizlik içinde üç maymunları oynamaya devam ediyor. Kimyasal saldırı altında gerilla katlediliyor ve Türk ordusu eliyle Avrupa tüccarları para kazanmaya devam ediyor. En çok silah, kimyasal satışına sahip olan ülkeler Almanya, İtalya, Fransa İngiltere olmaktadır. Bu ülkeler ve başka ulus devletli ülkeler Kürt insanını katletmenin baş müzakerecisi, kazancısı tüccarı olmaya devam etmektedir.

Bazen Avrupa hegomonik güçlerin kendi içindeki çelişki, ilişki biçimini anlamayanlar Almanya’nın NATO dışı ve bağımsız olmak istediğini söylenir. Ama hiçte öyle değil. Bağımsız bir blok olmaktan ziyade kendi ekonomik çıkarları doğrultusunda hareket etmeye, her şeyin önüne ekonomik çıkarı ve sömürüyü koyma çalıştığı söylenebilinir.

Günümüz Almanya devletinin siyasi duruşunun böyle olduğu açıktır. Bunu biz söylemiyoruz. Başbakanlıkta çekilen Merkel’in kendisi giderayak ‘’Bizim siyasi durumumuz ekonomik çıkar ve sömürü esasına dayanır’’sözleriyle Alman sömürü çıkar politikasını net ortaya koymuştur.

Bunun dışında NATO ile uyumlu ve ona bağlıdır. Aslında NATO’ya en çok ihtiyacı olan devletlerden bir tanesi Almanya devletidir. Bu yönüyle TC devletine benzemektedir. Nasıl ki TC devleti birçok zayıflığını NATO’ya dayanarak gideriyor, güvenliğini NATO üzerinde sağlıyorsa, Almanya içinde benzer şey söylenebilinir. Bu bakımdan da bazı ekonomik çıkar farklılıklarından dolayı çelişkiler olsa da Almanya’nın NATO’ya mesafeli olduğu ve ayrı blok duruşu geliştirdiğini söylemek kesinlikle doğru ve gerçekçi değildir. Çünkü fiiliyata öyle bir durum söz konusu değildir.

Almanya’nın durumunu böyle tanımlarsak o zaman Türkiye’nin Başure Kürdistan’a dönük işgalci saldırıları karşısında Almanya’nın tutumunu anlamamız kolaylaşır. Her şeyde olduğu gibi TC devletinin Rojava ve Başure Kürdistan’a dönük işgalci saldırılarına da ekonomik çıkar ve sömürü temelinde yaklaşım göstermesi bunu ifade ediyor.

Gerçekten de Tayyip Erdoğan’ın Birleşmiş Miletlerde bir harita sunarak İdlib’ten Derik’e kadar bütün Suriye’nin Kuzeyi ve Rojava Kürdistan’ı mevcut güçlerden temizleyerek oralara mülteci yerleştirme, bunun için altyapı hazırlama, ekonomik-mali yatırım yapma projesini sunması karşısında, bunun değerlendirilebileceğini ve buna katılacağını söyleyen ilk devlet Almanya olmuştur. Başure Kürdistan’a dönük işgal saldırıları karşısındaki yaklaşımı da budur.

Almanya’nın fırsat buldukça Irak ile en ileri düzeyde ekonomik-mali ilişki geliştirdiği bilinendir. Başta ABD olmak üzere NATO ile çelişki ve çatışma içinde olan İran ile bile Almanya’nın çok sıkı ve ileri düzeyde bir ekonomik, mali ilişki sürdürdüğü ortadadır. Günümüzde bu ilişkiler çok daha ileri düzeydedir. Benzer biçimde  Başure Kürdistan federe yönetimiyle de ekonomik-mali ilişkiler içinde olduğu, federe yönetime en çok destek veren güçler arasında olduğu, Başurê Kürdistan’da ekonomik mali yatırımlar yapma heves ve çabasının sürdürdüğü bilinmektedir. Bir defa Almanya işgal yaklaşımlarına bu çıkar temelde yaklaşmaktadır.

TC’nin Başurê Kürdistan’a dönük işgaline İran-Irak-Hewlêr yönetimleri karşı çıkmayıp ama tersine destek veren konumda olduklarına göre, Almanya’nın da TC devletinin Başurê Kürdistan’a dönük işgaline karşı olmayacağı, tersine destek vereceği açıktır. Almanya’nın destekleyici politikalarının arkasında böyle bir ekonomik çıkar anlayışı yatmaktadır.

Diğer yandan Almanya her zaman Ortadoğu’nun Türkler tarafından yönetilmesi, egemenlik altında tutulmasından yana olmuştur. Tarih olarak Almanya imparatorluğu ekonomik, siyasi ve askeri çıkarlarını Ortadoğu’nun Türkiye üzerinden denetlenmesi çerçevesinde oluşturmuştur. Osmanlı imparatorluğu ile ilişkilerini böyle geliştirmiştir. Bir yandan buna dayalı olarak Ortadoğu’nun zenginlik kaynaklarını sömürmek isterken, diğer yandan İngiltere ile mücadele gereği Ortadoğu üzerinden Hindistan’a ulaşma hedefine bu biçimde ulaşabileceğini hesap etmiştir. Dolaysıyla Osmanlı ile olan ilişkiler günümüz TC devleti ile de bu temelde sürmektedir. TC’nin Ortadoğu’ya dönük yayılmacı, etkinlik kurmayı hedefleyen politikalarına Almanya her zaman destek veren konumda olmuştur. Çünkü öyle oldukça daha fazla Ortadoğu kaynaklarına ulaşabileceğini, sömürü yapabileceğini hesap etmektedir. Bu anlamda Rojavayê Kürdistan’ın, Başurê Kürdistan’ın, hatta Ortadoğu’nun farklı alanlarının TC devleti tarafından işgal edilmesi, hatta ilhak edilmesine Almanya karşı çıkmaz. Belki genel dünya güçleri karşı çıkarsa açıktan karşı çıkıyormuş gibi görünür ama gizli olarak yene de TC devletine destek verir. Bunun bilinmesi lazım. Çünkü tarihsel olarak stratejik konumlanışı böyledir. Alman sermayesinin çıkar sistemi bu esas üzerine kurulmuştur. Bu nedenle de TC’nin Rojava ve Başurê Kürdistan’a dönük işgal saldırılarına ABD-Almanya karşı değildir. Tam tersine destekleyicidir. Bunu açıktan yapmadığı, yapamadığı durumlarda kesinlikle gizli olarak yapar. Hem İran ve Başure Kürdistan politikaları bunu gerektirmektedir hem de TC ile var olan ekonomik-siyasi ilişkileri, stratejik yakınlıkları böyle bir politika izlemesini gerektirmektedir. Almanya sermayesi bu biçiminde egemen olup politika yürüttüğü müddetçe, Almanya’nın söz konusu duruşunda da herhangi bir değişiklik kesinlikle söz konusu olmayacaktır.

Bu destek açıktan hangi biçimlerde sürmektedir? Gizli olarak ne tür ilişki ve ittifaklar temelinde yine ne tür örgütlenmeler ile yürütülmektedir? Tabii söz konusu bu sorular araştırma inceleme yapmayı gerektirmekte, gerçekleri açığa çıkarma görevi vermektedir. Çünkü bazı şeyler gizli ilişkiler ve ittifaklar temelinde yürütülmekte, dolaysıyla açığa çıkarmakta, basına yansıtmakta, kamuoyu tarafından bilinir olmamaktadır. Bu noktada, özellikle gizli ve ittifaklarla Almanya’nın TC devletinin işgaline nasıl bir destek verdiği açığa çıkartmalıdır. Yine verilen açık desteklerin de daha iyi teşhir edilmesine ihtiyaç vardır.

Dikkat edelim; Efrinden Avaşine, Zapa, Xakurke ye kadar TC devletinin yürüttüğü işgal saldırılarında kullandığı silahlar NATO silahlarıdır. ABD silahıdır, Almanya silahıdır. Alman panzerleri ile işgal gerçekleştiriliyor. Efrin sokaklarında Alman tankları geziyor ve Kürt soykırımını gerçekleştiriyor. Bunun görülmeyecek, bilinmeyecek bir yanı yoktur. Ama basın bunu yeterince işlememekte, Almanya’nın böyle bir soykırıma vermiş olduğu destek yeterince deşifre ve teşhir edilmemektedir. Hâlbuki yapılması gerekiyor. Bunu da herkesten çok Alman basının, Alman demokratlarının yapması gerekiyor. Çünkü böyle bir durum, en çok Almanya demokrasisine, öz örgütlülüğüne zarar veriyor. Almanya sermayesini güçlendiriyor. Alman işçilerini, emekçilerini, söz konusu güçlenmiş sermaye karşısında daha zayıf bırakıyor. Almanya’yı faşizme, sömürgeciliğe, soykırımcılığa destek verir hale getiriyor, dolaysıyla Alman demokrasisini ve özgürlüğünü zayıflatıyor.

O halde herkes bu gerçeği görmeli, özellikle Alman devrimci ve demokratlarının bu politikaları daha fazla açığa çıkartıp, teşhir etmesi ve yine Almanya tüccar sermayesine karşı daha etkili mücadele yürütür komuna gelmek insani vicdani ahlaki onur sorumluluk görevi olmalıdır.