Kürt Kapanı / Rizgar Zirek

TC devleti Gerillaya karşı yürüttüğü Kürt soykırım savaşına ‘’teröre karşı mücadele’’olarak tanımlıyor. Kürt sorununu yaratan ve ondan yaralanan,çıkar sağlayan,çözümü istemeyen devletler de TC’nin bu tanımlamasına dört elle sarılarak Kürt sorununu devam ettirmeyi, TC’nin yürüttüğü Kürt soykırım savaşına destek verip gerçeği bu şekilde kamufle ediyorlar. İşi kitabına uyduruyorlar. Buna ‘hukuksal kılıfa uydurmak’ deniyor. İşte,’’Türk devletinin teröre karşı mücadele etme hakkı vardır, biz de bu mücadeleyi destekliyoruz’’diyorlar. Tamam da, Türk devleti kime, neye terör diyor?Kürt’ün varlık ve özgürlüğüne terör diyor.Ona karşı savaşıyor.Sen Türk devleti ‘’terör’’ diyor diye aynı biçimde Kürt’ü terörist görüyor musun? Kürt halkının ulusal demokratik hakları için mücadeleyi terörizm sayıyor musun, reddediyor musun? Kürt soykırımından yana mısın? Bunu açıkça söylemek g erekir. ’Terör’ kavramıyla üstünü örtüyorlar, maskeliyorlar, hukuki kılıfa uyduruyorlar.

Aslında yürüttükleri soykırım savaşını ve bu temeldeki insanlık suçunu gizlemeye çalışıyorlar. Bunu bilerek, isteyerek yapıyorlar. Planlı bir biçimde yapıyorlar.

Böyle bir hukuki kılıf uydurmak için de geçen 40 50 yıl içerisinde çeşitli provokasyonlar, oyunlar geliştirmiş bulunuyorlar. Dolaysıyla TC’nin teröre karşı savaş kavramına meşruiyet kazandırmak için birçok iç ve dış provokasyonların geçen dönemde yaratıldığını biliyoruz. Bunlardan bir tanesi,1981 yılında M.Ali Ağca’nın Papa’ya suikast girişimiydi. M. Ali Ağca bir MHP’liydi. Bir kontr-gerilla elemanıydı. TC devletine ve MİT’e bağlıydı. Avrupa’nın göbeğinde Papa’ya silah sıkma cüretini gösterdi. Demek ki, çok destek gördü.  Avrupa’dan destek verenler oldu. Şimdi bunu niye belirtiyoruz? Bir MHP’linin, faşisttin Papa’ya suikast girişiminde bulunmasının Kürtlerle, PKK’yle, Kürtlere karşı yürütülen savaşıyla ilgisi ne? İlgisi şudur: Böyle bir terör saldırısı ile aslında Türkiye’deki terörün ne kadar tehlikeli hale geldiği, TC devletinin nasıl bir terör tehdidi altında olduğu, bunun dünyayı tehdit ettiği, dolaysıyla TC devletinin teröre karşı mücadelesinin ne kadar haklı ve meşru olduğunu ortaya çıkartmaya, yaymaya çalıştılar. 12 Eylül faşist askeri darbesin gayrimeşruluğunu gizlemek istediler. Ona haklılık payı vermeye, haklı çıkartmaya çalıştılar. Dolaysıyla 12 Eylül Faşist askeri darbesine verilen desteği haklı göstermek istediler.

Tabii M. Ali Ağca gibi  faşist bir kontr-gerillacının terör eylemiyle ‘teröristi’ hiç ayrıştırmadan daha sonra PKK’ye ve Kürtlere karşı mücadelede kullandılar. ’’Teröre karşı mücadele ediyoruz. Bakın terör Papa’yı vurdu, bu kadar tehlikelidir’’ diyerek sözde Papa’yı vuran teröre karşı, MHP’ye,kontr-gerillaya karşı mücadele ediyormuş gibi görünerek özünde Kürtlere karşı,Kürt varlık ve özgürlük mücadelesini yürüten PKK’ye karşı mücadele ettiler,savaş yürüttüler. PKK’ye,Kürtlere karşı yürütülen savaşı böyle bir terör kılıfı içinde maskelediler. Buda yetmedi, PKK’ye, Kürtlere karşı saldırıya hukuksal kılıf kazandırmak için kirli güçler, gladio 28 Şubat 1986’da İşveç Başbakanı  Olof Palme’yi katlettiler. Anında’’Bunu PKK yaptı, Kürtler yaptı’’ diye basın yoluyla yalan bir propaganda geliştirdiler. Böylece Papa suikastı başlatılan Türkiye’deki terör tehditti, Palme katliamını yapan ‘’PKK terörü’’ diye tanımlanarak hiç araştırmadan, gerçeklerin üzeri örtülerek PKK’yi uluslar arası bir terör gücü olarak gösterip saldırıda bulundular. Her şeyi ona dayandırdılar. Bu onlar için doğru bir hedefti de çünkü Olf Palme gibi bir kişinin, İşveç gibi bir devletin başbakanının, küresel düzeyde etkinlik kurmak isteyen bir sosyal demokrat liderin katledilmesinin elbette hiçbir haklı, meşru yanı olamazdı. Onu yapan bir güç, elbette halklar tarafından da, devletler tarafından da tehlikeli sayılıp üzerine gidilecekti ve böyle de yaptılar. PKK’ye karşı bir cadı avı başlattılar. Buna dayanarak PKK’nin nasıl tehlikeli bir ‘terör örgüttü’ olduğunu yaydılar. Terör listesine aldılar.PKK’ye karşı ortak saldırı planları oluşturdular. NATO’nun PKK’ye karşı savaşı üstlenmesini buna dayanarak kararlaştırdılar. Avrupa’da PKK’lileri tutukladılar, Kürtleri tutukladılar. Duesseldorf davalarını açtılar. Tıpkı Hitler döneminde sosyalistler, devrimcilere dönük provokasyonlar yapıp davalar açma, saldırılar yürütme gibi benzer provokasyonlarla bu sefer Kürtlere ve onun devrimci özgürlük öncüsü olan PKK’ye karşı benzer saldırılar yürüttüler.Hem TC devletinin Kürdistan’da Kürt  gerillasına, kadınlarına, gençlerine, halkına karşı yürüttüğü insanlık dışı soykırım saldırılarının hepsine destek verdiler, meşruiyet kazandırdılar hem de bunu uluslararası düzeyde yürüttüler. Birçok devlet bu saldırı içinde yer aldı .Almanya dava açtı. İngiltere TC’ye en büyük desteği verdi. Zaten ABD 12 Eylül Darbesini destekleyendi. ABD, NATO kapsamında PKK’ye karşı bütün savaşı üstlendiği gibi uluslararası Komployu düzenledi. Kürt halk önderi Sayın Abdullah Öcalan kaçırılıp İmralı’ya götürülmesini, 23 yıldır  İmralı işkence ve tecrit sistemi içinde rehin tutulmasını ortaya çıkardılar.

Sonra bu politikalar teşhir olup yürütülemez hale gelince bunun devam ettiğini göstermek için ABD PKK üç öncü yöneticinin başına ödül koydu. Yine TC devleti PKK yöneticileri için kırmızı, yeşil, gri, liste hazırlayarak, katledilenlere ödül vereceğini vadediyor. Kelle avcılığını teşvik ediyor. NATO’dan aldığı destekle, mevcut teknik güçle, CIA’nın, KDP’nin verdiği istihbaratla Kürt soykırımını tamamlamak istiyor.

Dikkat edelim, PKK’ye karşı bir listeyi AKP-MHP faşizmi, TC devleti hazırlıyor, bir de ABD hazırlıyor. Birbiriyle ne kadar paralel, ne kadar da örtüşüyor politikaları, ne kadar da birbirine benziyor. ABD’nin böyle bir liste hazırlaması TC devletine PKK yöneticileri hakkında ölüm listeleri hazırlayarak her türlü ölüm saldırısı yapmasına meşruiyet, haklılık kazandırıyor ve teşvik ediyor. TC’de bundan aldığı güçle PKK’ye karşı her türlü saldırıyı rahatlıkla yapabiliyor. Kürt soykırımını yürütebiliyor.

Şimdi bu konuda öyle bir kumpas var ki, gerçekler açığa çıkmış olmasına rağmen, provokasyonlara dayalı söz konusu yalan sisteminde hiçbir değişiklik olmuyor.Örneğin M. ALİ Ağca’nın ne olduğu çıkmasına rağmen onun etkisi ortadan kalkmıyor. Olf Palme’yi katledenler PKK ve Kürtlerle hiçbir ilişkisinin olmadığı bu kadar net açığa çıkmış ve kanıtlanmışken Palme katliamından dolayı PKK ve Kürtlere karşı yürütülmüş olan saldırılar, alınmış olan kararlarda hiçbir değişiklik olmuyor. Bir politika ve zihniyet değişikliği yaşanmıyor. Yine bir özeleştiri yapılmıyor. Dolaysıyla değişik bir politika yok.Tam tersine,çeşitli kılıflar altında tekrar ‘’PKK terör örgütüdür’’ diyerek PKK yönetimi hakkında karalar alma çabası var.

2015 Temmuz’unda AKP ile ABD anlaştılar ve sözde DAİŞ’e karşı ittifak yaptılar. TC; DAİŞ’e karşı koalisyona katıldı. ABD’den destek aldı, ama aldığı bütün desteği PKK’ye karşı savaşta kullandı. 24 Temmuz 2015 te 70 uçakla PKK kamplarına saldırdı. Şimdiye kadar AKP-MHP faşizmi ne bir DAİŞ’liyi öldürdü ne de yargıladı.Tam tersine DAİŞ’ e ev sahipliği yaptı. DAİŞ’in bütün geliş-gidişleri Türkiye üzerinde oldu. ABD’ye göre sözde TC devleti DAİŞ’e karşı savaşıyor diye TC’ye destek veriyor(!)Oysa AKP-MHP Faşizmi o desteği alıp PKK’ye karşı saldırıda kullanıyor! Bunu ABD yönetimi bilmiyor mu? Çok iyi biliyor. Bile bile yapıyor. Ama hukuksal kılıfına uyduruyor. Sözde,’’Biz DAİŞ’e karşı savaş gereği bunu yapıyoruz’’diyor. Sıkıştığı zaman, ’’Kürtlere karşı yapmıyorum’’ diyor ama halbuki verdiği destek Kürtlere karşı savaşta kullanılıyor. Aslında böyle kullanıldığını ABD de, Almanya da, İngiltere de çok iyi biliyor. Ama kendi kamuoylarını kandırmak için yalan söylüyorlar, maskeliyorlar, hukuksal kılıf uyduruyorlar. Böylece TC devletinin Kürt soykırım savaşını sürdürme sininin zeminini yaratıp imkanını ortaya çıkarıyorlar.Bu da Kürt sorunun devam etmesi demek oluyor.

Kürtlerle mevcut devletlerin çelişki ve çatışması sürüyor. Bu çelişki ve çatışmadan ABD de, Almanya da, diğerleri de ekonomik kazanç sağlıyorlar. Kürtleri kendilerine muhtaç hale getirerek, böylece sahte biçimde soykırıma destek verdikleri halde kendilerini Kürt dostu gibi göstermeye çalışıyorlar.

Diğer yandan TC devleti de, İran’ı da, Irak’ı da, Suriye’si de Kürtleri kendilerine daha çok muhtaç hale getiriyor, daha çok ilişkiye yöneliyor. Dolaysıyla daha fazla ekonomik çıkar sağlıyor. Türkiye’nin, İran’ın, Irak’ın, Suriye’nin bütün Kürdistan sömürüsünde daha fazla pay alıyorlar. Buraların zenginlik kaynaklarını sömürüyorlar. Daha çok kar ediyorlar. Para kazanıyorlar. Kar edip para kazanmak için mevcut Kürt soykırımını yürütüyorlar, yürütülmesine izin veriyorlar, teşvik ediyorlar, soykırım zihniyet ve siyasetini ayakta tutuyorlar. Bunu değiştirecek bir demokratik mücadeleye girmiyorlar. Dahası Kürt sorununu çözmek, soykırımcı zihniyet ve siyaseti ortadan kaldırmak için mücadele edenleri ‘terörist’ ilan ederek saldırıyorlar. Böyle bir sistem kurulmuş durumda. Tamamen yalana, provokasyona, soykırım zihniyet ve siyasetine, tamamen daha çok kar etmeye, para kazanmaya bağlı bir Kürt kapanı oluşturulmuş durumdadır.

Kürtler adeta kapana kıstırılmışlar. Mücadele etseler ‘terörist’ sayılıyorlar. Etmezlerse yok oluyorlar, imha oluyorlar. Öyle ki, kapana kıstırılmış bir varlık durumundadırlar. Bunu böyle sürdürerek buradan yarar, çıkar sağlamaya çalışıyorlar. Bununla para kazanıyor, yiyor, zengin oluyorlar. O zenginliği lanet olsun, zehir-zıkkım olsun yedikleri! Böyle demek lazım! Böyle karşı çıkmak, teşhir etmek gerekiyor.

Öyle işler basit, amaçsız, çıkarsız olmuyor. Herkesin sorumluluğu farklı ama ortada bir suç ortaklığı var.Kürtler karşısında bu suç ortaklığı oluşturulmuştur ve bu da Ermeni, Rum, Asuri, Süryani soykırımına dayanmaktadır. Dolaysıyla bu suç ortaklığı açığa çıkar, gerçekler gün yüzüne çıkarsa herkes hesap vermek durumunda kalacak.Bundan korkuyorlar.Ortaya çıkmaması için de her türlü gizli,k irli ve ittifakı oluşturup saldırı savaşı yürütmeye çalışıyorlar.