Mimiklerden taşan eril zihniyet / Oya Açan

Mimiklere ister istemez yansıyan eril zihniyetin çok çarpıcı bir tezahürü olarak “eşsiz” görüntülerdi. Sadece birkaç dakika sürdü Nihal Yalçın’ın ödülünü alırken yaptığı teşekkür konuşması, fakat oyuncu eskisi Tamer Karadağlı’nın bu dakikalardaki vücut dili kadına karşı şiddetin ‘sanat ve kültür cephesi’ne bile nasıl derinden nüfuz ettiğini göstermesi açısından çarpıcıydı.

Hemen hemen herkes izlemiştir herhalde 58. Antalya Altın Portakal Film Festivali ödül töreninde Nihal Yalçın’a yaşatılanları… Onun sükunetini hiç kaybetmeden konuşmasına devam etmesini ve muhatabına/muhataplarına gereken yanıtı gayet doğrudan verişini de izledik. “İstanbul Sözleşmesi’nden vazgeçmeyelim. İstanbul Sözleşmesi yaşatır” sloganını kadınların sesi olarak özellikle vurguladı.

Mimiklere ister istemez yansıyan eril zihniyetin çok çarpıcı bir tezahürü olarak “eşsiz” görüntülerdi. Sadece birkaç dakika sürdü Nihal Yalçın’ın ödülünü alırken yaptığı teşekkür konuşması, fakat oyuncu eskisi Tamer Karadağlı’nın bu dakikalardaki vücut dili kadına karşı şiddetin ‘sanat ve kültür cephesi’ne bile nasıl derinden nüfuz ettiğini göstermesi açısından çarpıcıydı.

Kadının sözünü söylemesine karşı bastırılamayan tahammülsüzlük, verili konumu ve sınırları dışına çıkacak her tutumuna karşı uygulanması ‘gereken’

psikolojik ve duygusal şiddet Tamer Karadağlı aracılığıyla kendini konuşturdu.

Sanatçıya ödülünü vermek için sahneye gelişinden başlayarak durduğu yerde kurtlanmaya başladı Tamer Karadağlı. Sıkıntıdan kıvranıyor, yerinde duramıyor, ayak değiştiriyor, saatine bakıyor, bedeni bir ileri gidip geliyordu. Hoşnutsuzluğunu hiçbir kuşkuya yer bırakmayacak ölçüde ortaya koyan mimikleri “bitsin artık bu konuşma” diye adeta bağırıyordu. Yüz kaslarının isyan ettiği bir aşamada kararını verdi ve konuşmayı bitirmenin bir yolunu bulmuş olmanın sevinciyle elindeki ödül heykelciğini Nihal Yalçın’a uzattı.

Salondaki erkek izleyici sayısının fazlalığına güvenerek onlarla ruhsal bir rezonans kurabileceğini düşünmüş olmalı. Daha doğrusu, kendisi gibi düşünenler olabileceği ve sanatçının konuşmasına “yeterlilik” vereceklerinden emin olunduğu vehmine kapılmış… Haksız da değil, zira her iki alkışlatma girişiminden de alnının akıyla çıkıyor Tamer Karadağlı. Salon katılıyor ona…

Bu apaçık bir psikolojik/duygusal şiddettir. Çünkü duygusal şiddet dediğimiz durumlarda şiddeti uygulayan kişi mağduru duygusal olarak küçümser, aşağılar, sindirmeye, cezalandırmaya ve toplumdan soyutlamaya çalışır. Eğer işler yolunda giderse fiziksel şiddeti belgeleyebilirsiniz. Duygusal şiddetin sınırlarını belirlemek imkansız denecek ölçüde zordur.

Bu -evrensel bir tanımla söylersek- bir mansplaining’tir*. Mağdurun -örneğimizde Nihal Yalçın- bütün bu aşağılama ve yok sayma saldırıları sonucu kendisini yetersiz ve eksik hissetmesini sağlamak amaçlanır. ‘Aile’ denen ‘özel’ ilişkiler alanında o alanı karakterize edecek ölçüde yaygın ve başat olan duygusal/psikolojik şiddet kadınların varlık gösterdiği her yerde kendini bir biçimde gösterir. Çünkü kadına yönelik şiddetin temel kaynağı eşitsizlik ve bunun üzerinden inşa edilen toplumsal cinsiyet kalıplarıdır.

Aile, okul, medya, hukuk sistemi, cinsiyete dayalı işbölümü, egemen dil, toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin üretilmesinde, pekiştirilmesinde ve sürdürülmesinde rol oynar.

“Sistem öldürmeyi serbest bırakıyor” ortalık kadın cinayetinden geçilmiyor, takip etmekte zorlanıyorsunuz; acı ve öfke kesmişken tutunabileceğiniz tek dala sarılıyorsunuz. Kendi örgütlenmenizi yaratmaya girişiyor, “hayır” demenin, itiraz etmenin ve boylu boyunca mücadeleye girişmenin alternatif sistemlerini yaratmaya yöneliyorsunuz. Uzun, çok uzun yıllar öncesinden başlayarak taşları döşenmiş olan kitlesel bir kadın hareketini açığa çıkaracak çabalara daha fazla emek harcıyor, ne olursa olsun ısrardan vazgeçmiyorsunuz.

 “Sistem kadınlara susmayı emrediyor” o halde erkekler de bunun taşıyıcısı durumuna gelmelidir. O yüzden bunu yapıyorlar, genlerine işlemiş bir biçimde her gün bunu yeniden üretiyorlar. Sistem kadınları ömür boyu sürecek bir zindana tıkmak istiyor, zindandan çıkmaya yeltenenleri her gün yeniden biçimlendirdiği eril zihniyetle hizaya getiriyor, zindandan çıkmış olanları ‘diğerlerini zehirlemesinler diye’ cezalandırıyor.

 Dolayısıyla da Tamer Karadağlı adlı bir erkek Nihal Yalçın adlı bir kadın sanatçının -ödül töreninde de olsa- yeterince konuştuğunu düşünerek susması gerektiğine hükmedebiliyor. Epey kıvrandıktan sonra hükmü infaz etmeye girişiyor. Ama o da ne! Kadınlar, onun maço karakterleri canlandırdığı dizilerdeki kadınlar değil! Hem birey hem örgütlü bireyler olarak onlar artık böyle yarım akıllı aşağılama ve küçümsemelere pabuç bırakmıyor. Çünkü kadınlar artık dünyaya meydan okuyor.

(*) Mansplaining: Bir kadına bir erkek tarafından küçümseyici ya da büyüklük taslayarak bir şeyler anlatmak.