CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ile TV 100 ekranlarında yapılan söyleşi sırasında SADAT’ın “reklam”la boy göstermesi gündem oldu.
Bunun aslında basit bir ‘reklam kazası’ olmadığı SADAT yöneticilerinin sonraki küstah twitlerinden anlaşıldı. Bu, aleni bir meydan okuma ve tehditti.
Sözü uzatmaya gerek yok: Kılıçdaroğlu’nun katıldığı bir programa özel kuvvetin baskın görüntüleriyle dahil olmanın bunun dışında bir amacı ve anlamı yoktur. Üstelik bu sadece Kılıçdaroğlu’na değil, iktidarı desteklemeyen milyonlara yapılmış bir tehdittir, hem de silahlı bir tehdit!
*
Faşizmin yükselişinin kazandığı yeni boyutları göremeyecek kadar kör, sokağı yasaklayan, seçimi ve sandığı her şey haline getiren CHP’nin -sonra gürlemeye çalışsa da- sığlık ölçüsündeki kayıtsızlığı doğrusu insanı şaşırtmıyor. Bu, iri iri lâflar eden, tehditler savuran ve “muhalefet” adına bundan fazlasını görmediğimiz 6’lı masanın tümünü kesiyor.
Tek kaygısı rejim ve devlet krizinin sistemin bekası açısından kritik boyutlar kazanması karşısında hızlı bir restorasyon sürecine girmek, bunun için sandığı temel adres olarak gösterip kitlelerde birikmiş patlama dinamiklerini sisteme özümsemek olan CHP’nin ve burjuva muhalefetin tüm aktörlerini temsil eden 6’lı masanın sokağı işaret etmesini elbette beklemiyoruz. Bu eşyanın doğasına aykırı olurdu. Onların herbirinin şimdiki en önemli dertleri rejim krizinin sistem açısından içinden çıkılamaz bir toplumsal krize, patlamalara, isyanlara da dönüşerek derinleşmesini engellemektir. Sandığın döne döne işaret edilmesi, aleni tehditler karşısında bile sokağın ‘s’sinin anılmaması bundandır.
Fakat sandıktan çıkacak sonuçlar karşısında rejim güçlerinin nasıl bir tutum alacakları bahsinde burjuva muhalefeti açısından bile fazlasıyla kör ve sığ bir kayıtsızlık içinde olduklarını belirtmeden edemeyeceğiz. Ufukları ancak seçimler ve sonuçlarına kadar uzanan bu kesimlerin soluğu sonrasına yetmiyor, yetmez!
İşin kötüsü, demokrat-ilerici kesimlerde de tablo çok farklı değil. İçlerinden “bize şu kadar vekillik verin birçok olumsuzluğu engelleriz” diyen mi, ittifak siyasetini sadece sandığın kurulacağı günle sınırlı ele alıp Erdoğan’ın gidişiyle sınırlayan mı istersiniz…
*
Bilindiği üzre, SADAT AKP-Fethullah Gülen ortaklığı sırasında örgütlenmiş paramiliter bir yapı. Hanedan yönetimini canlandırıp şeriata dayalı bir İslam imparatorluğu hayali peşinde koştuğunu saklamayan başkanı, bir zamanlar Erdoğan’ın başdanışmanıydı. MGK toplantılarına katılmakla kalmıyor, 15 Temmuz sonrası ordunun kendi önerileri doğrultusunda reorganize edildiğiyle böbürleniyordu.
Uzun sözün kısası, SADAT devletin destek ve himayesinde örgütlenip ona eklemlenen paramiliter yapıların Türkiye’deki izdüşümüdür. Silahlı isyan örgütlemekten suikastlere, paralı ordu hizmeti sunmaktan sabotajlara kadar akla gelebilecek her türlü karanlık faaliyeti yürüten bu örgütlerin dünyadaki en ünlü örnekleri ABD’li Blackwater ile Rus Wagner’dir. Fransız İstihbarat Araştırma Merkezi’ne göre SADAT en az 22 Müslüman ülkede faaliyet gösteriyor
SADAT’ın Kılıçdaroğlu’nun çıkacağı programı hedefleyerek bu şekilde boy göstermesi basit bir ‘reklam’ olayı ya da yayın kazası değildir. Kılıçdaroğlu’nun yanında 70 milletvekiliyle SADAT binasının kapısına dayanıp “seçim sürecinde kalkışacağınız provokasyonlar konusunda gözümüz üzerinde olacak” dediği hatırlanacak olursa, bunun nasıl bir meydan okuma anlamına geldiği kendiliğinden anlaşılır.
Bu reklamla “hiç ummadığınız anda ve yerde karşınıza çıkarız” denilmiştir. Bu sadece Kılıçdaroğlu’na yönelik bir meydan okuma değildir. Gözleri sandıktan, alacakları oydan, paylaşacakları koltuklardan… ötesini görmeyen seçim meraklılarının tümüne ve tabii bütün bir topluma verilmiş bir mesajdır ve ne anlama geldiğini görmek için kafamızı kaldırıp dünyada olup bitenlere şöyle bir bakmak yeterlidir.
*
Dikkat ederseniz, dünyada yeni bir ‘moda’ peydah oldu. Liberal demokrasinin en kutsal ritüeli kabul edilen serbest seçimler ve eşit oy hakkı lâfta kalalı çok oldu. Burjuva liberal demokrasinin kendisi neredeyse tedavülden kalktı. İş artık öyle bir noktaya geldi ki, iktidar kimin elindeyse devlet ve yargı gücünü kullanarak çevirdiği bütün dolaplara rağmen seçimi kaybeden koltuğu bırakmamak için darbeye yöneliyor. Yolu ABD’de 2020 seçimlerini kaybeden Trump açtı. Onun kışkırtmasıyla harekete geçen ırkçı faşist güruh ABD demokrasisinin kutsal mekanı Kongre binasını bastı.
Aynı yolu geçtiğimiz günlerde Brezilya’da Bolsonaro faşistinin taraftarları izledi. Seçimi-sandığı hükümsüz kılmanın farklı bir versiyonuna da Bolivya ve Peru’da tanık olduk. Her iki Latin Amerika ülkesinde de, onlarca yıldır horlanıp sistem dışına itilen yerli halkların, işçi sınıfının, yoksul köylülüğün, kadınların ve gençlerin desteğiyle seçimleri kazanan devlet başkanları, bu ülkelerin kanını emen işbirlikçi burjuvazi, ordu ve polisin tezgahladığı yargı darbeleriyle alaşağı edildiler.
*
SADAT’ın gövde gösterisi işte bu örnekleri çağrıştıran bir meydan okumaydı. Askeri kamuflaj kıyafetleri giymiş maskeli ve silahlı SADAT çetelerinin boy gösterdiği reklamla verilen mesaj açıktı: Sandıktan istemediğimiz bir sonuç çıkarsa bizimle kapışmaya hazır olun!
Peki, gözü seçimden ve sandıktan başkasını görmeyen sol-sosyalist parti ve örgütler dahil bugünkü iktidarın karşısındaki muhalefet cephesi buna dönük bir hazırlık içinde mi?!. Bu konuda en küçük bir işaret gören bize de haber versin…
İçinde bulunduğumuz dönemde, bütün siyasetini seçime endekslemek akıl almaz bir dar görüşlülük, dahası siyasi körlüktür. Ve bu körlük o kadar derin ve koyu ki, ‘seçim güvenliği’ sınırları içinde olsun dünyada örneklerini gördüğümüz ve giderek yaygınlaşarak büyüyen olasılığa karşı hazırlık hâlâ akıllara gelmiyor.
‘Sandıktan çıkacak sonucun tanınmaması ihtimaline karşı nasıl bir hazırlık yapılabilir’ diye sorulacak olursa, bırakalım tarihi ya da sınıf mücadelesinin yasaları konusunda bilgi sahibi olmayı, andığımız örneklere, özellikle de Bolivya ve Peru’da yaşananlara bakmak yeter. Oralarda burjuvazi ve uşakları halkların iradesini tanımayıp çiğnemeye kalktılar, ne var ki karşılarında çok önceden örgütlenmiş halkın sokaklara ve şehirler arası yollara dökülen inatçı direnişiyle karşılaşınca yelkenleri suya indirmek zorunda kaldılar.
Şunu da ekleyerek sözü bağlayalım: Bu militan çizgide bir hazırlık yumurta kapıya gelip dayandığı zaman ya da “adam atı alıp Üsküdar’a geçtikten sonra” yapılmaz. Onun taşlarını “seçime hazırlık” sürecinde ve olabildiğince hızla döşeyip bu türden bütün girişimleri püskürtecek bir tarzda örgütlemek gerekir.