‘’Sol İçi Şiddet’’ (Özünde Kendine Şiddet Uygulama Mantıksızlığıyla) Bir Paradokstur!

‘’Sol içi şiddet’’ tabirinin daha doğru ve çıplak tasviri, devrimciler arası şiddettir; halk güçleri arasında bulunan ve aynı sınıf güçlerini oluşturan farklı veya aynı niteliklerdeki devrimcilerin birbirlerine şiddet uygulamasıdır. O halde ‘‘Sol içi şiddet’’ yerine, en kapsayıcı ifadeyle halk arasında şiddet veya devrimciler arası şiddet kavramını kullanmak en doğrusudur.

Devrim, doğa ve tüm canlı yaşamı koruyarak yaşatma, yaşanılabilir en refah dünyayı kurarak geliştirme gibi son derece derin-zengin bir kültürü temsil eden ve insan öncelikli eylem ekseniyle insanın insan üzerindeki her türden baskısını ortadan kaldırarak özgür dünyayı amaç edinen en naif, en insancıl, en humanist, en onurlu değerlerle biçimlenen bir yaşam temsilidir. Devrimcilerin feyz aldığı bu değerler, bu temsil ve bu yapıcılıktır. Devrimcilerin temel dayanağı bilimdir. Kabalık, yabanıllık, şiddet onların özüne aykırıdır. Öyle ki, gerici sınıflar zor-şiddeti koşullayıp dayatmasa, devrimciler asla silaha, şiddette, savaşa başvurmaz, tercih ve tenezzül etmezler… Komünist ve devrimciler yalnızca ve yalnızca zorunlu bırakıldıkları için zor-şiddete başvururlar. Başvurdukları zor-şiddetin sınırları da, zor örgütü olarak örgütlenip halka karşı zor-şiddet kullanan sınıf düşmanları şahsındadır. Devrimciler halka karşı şiddet kullanmaz, ilkesel olarak reddederler. Devrimcilerin devrimcilere şiddet uygulaması kendi sınıf güçlerine ve devrimi birlikte gerçekleştireceği müttefiklerine, dolayısıyla kendilerine şiddet uygulaması anlamına gelir ki, bu tam bir paradokstur…

Bütün bundan hareketle;

‘’Devrimciler arası şiddet’’ gibi bir kavramın literatürde olması bile devrimci mantığa yeterince tezat iken, bu şiddetin gerçek yaşamda vuku etmesi ise fazlasıyla utanç vericidir. Devrim cephesi, halk içi/devrimciler arası şiddeti bir talihsizlik olarak yaşayıp tanısa da, proleter devrimci amaç, teori, ilke ve değerlerin özü bu şiddete kesinlikle yabancıdır. Devrimciler arası şiddet, burjuva ve gerici sınıflardan ödünç alınmış gerici zorun kullanılmasından başka bir anlam taşımaz. Devrimcilerin birbirine zor-şiddet uygulaması izah edilemez, gerekçelerle açıklanamaz. Bu şiddetin haklı tek bir gerekçesi yoktur, olamaz. Yazık ki, devrimci anlayış ve normlara temelden ters olan bu skandal devrimci güçlere bulaşmış, acı tecrübelerle deneyimlenmiştir. Daha vahim olanı ise, bu köhne kültürün hala sürdürülüyor, yaşıyor olmasıdır. Yani, genel olarak devrimcilerin aktüel bir sorunu olmaya devam ediyor olması gerçeğidir…

Sorunun muhtevası önemini, kapsamı ise ciddiyetini anlamayı gerektirir. Ki sorunu anlamak onu çözmenin yarısıdır. Tecrübe ve birikimlerle ilerleyen devrimci bilinç, geliştiği oranda sorunu asgariye indirmiş, önemli oranda aşmıştır. Tecrübelerin özeti, hatalardan ders çıkarma ve edinilen birikimi  doğru değerlendirerek faydalanma yeteneği gösteremeyen siyasi kabızlar ise, dar döngü içinde geçmişi tekerrür etmeye devam etmektedirler…

Coğrafyamız devrimci hareketine özel bir haksızlık yapmama adına, devrimciler arası şiddet vakası talihsizliğinin evrensel bir sorun olup, Uluslararası Komünist ve Devrimci Hareket saflarında ekseriyeten yaşanan bir skandal olduğunu söyleyelim. Devrimin evrensel geçerliliği, devrimci hareketin sorunlarını da ortaklaştırıp evrensel kılmaktadır. ABD Devrimci Komünist Partisinde, Nepal, Peru, Hindistan, Filipinler ve diğer Komünist ve devrimci partilerinde, daha eskiye gidecek olursak Rusya, Çin, Vietnam, Küba, Arnavutluk vb Komünist ve devrimci hareketinde yaşanan şiddet vakalarının bir benzeri Türkiye-Kuzey Kürdistan Komünist ve Devrimci Hareketinde de yaşandı, cılızlaşsa da yaşanmaktadır. Coğrafyamız Devrimci Hareketinin ilgili şiddet sorununda yaşadığı yabancılaşma, kırılma ve zaafların benzerlerini Uluslararası Devrimci Hareket de yaşamıştır-yaşamaktadır. Bu gerçeklik, coğrafyamız devrimci hareket saflarında yaşanan devrimciler arası şiddet utancını hafifletmez, haklı gösterip kotarmaz.

Bir şey daha eklemekte fayda var ki, geçmişe bakıldığında maalesef devrimciler arası şiddet sicili temiz olan neredeyse bir tek parti-örgüt yoktur. Hemen her parti-örgüt bu şiddet hastalığına yakalanıp aynı talihsizliğe imza atmıştır. Biri daha az, diğeri daha çok ama hemen bütün devrimci hareket bu gerici tarz ve tutuma düşmüştür. Ne ki, gelinen aşamada devrimci hareket saflarında büyük bir birlik ve ortak çalışma kültürü gelişmiş, bu zeminde Devrimci Hareket içindeki şiddet unsuru adeta kaybolmuştur. Buna karşın münferit sayılabilecek oranda devrimciler arası şiddet eylemi kimi cılız örneklerde görülmektedir. Cılız da olsa, Devrimci Hareket içinde şiddet meselesi temel bir sorun olup cereyan etmekte, ilkesel bir hatayı temsil ederek devrimci güçleri karşıtlaştırarak birliklerini dinamitlemektedir. En önemlisi de devrimci taban ve halk kitlelerinde büyük bir güvensizliğe neden olmaktadır ki, bir devrimci yapının hatası tüm devrimci harekete mal olmakta-edilmektedir. Bu anlamda, kullanılan şiddet bir yapının sorunu olmaktan daha çok devrimci hareketin sorunu olma niteliğindedir. Devrimciler arası şiddet metodunda, ‘’iç sorunumuzdur’’, ‘’bizi bağlar’’, ‘’sizi ilgilendirmez, karışmayın’’ şeklindeki yaklaşımlar sığ ve hatalıdır. Afrika’daki halkın sömürülmesi nasıl ki bizlerin de sorunudur, öyle de bir devrimciye/devrimci yapıya uygulanan şiddet tüm devrimcilerin ve devrimci hareketin sorunudur. Bu doğrudan enternasyonalistlikle ve sınıf bakış açısıyla alakalı bir meseledir. Kimse bu sorumluluktan kaçamaz…

Çelişkilerin Çözüm Metodu

Genel anlamda şiddet, belli niteliklerdeki sorun veya çelişkilerin (her çelişki-sorun niteliği için değil, antagonist olarak tanımlanan  sınıf ve siyasi çelişkiler niteliği için) başlıca çözüm metodudur. Her çelişkinin çözümü kendine has biçimlenir. Çözümü zor ve şiddet barındıran ya da çözümü zor-şiddete dayanan çelişkiler, uzlaşmaz düşmanlık barındıran sınıf çelişkileridir ki, bunlar siyasi mücadele konuları olmakla birlikte, silahlı mücadele ve savaşa dayanan devrim metoduyla çözülen niteliktedirler. Siyasi-sınıf düşmanlarımızla aramızdaki sorun-çelişkiler zor-şiddet esasına bağlı olarak çözülürler. Ancak, halk arasındaki çelişkiler, devrimci hareket içindeki sorun ve çelişkiler tamamen barışçıl metotlarla, esasta ideolojik mücadele ve eleştiri-özeleştiri metoduyla çözülürler. Bu mücadelenin temel karakteri, ikna-eğitim ve değitirip dönüştürme esasına dayanır. Buna rağmen, halk arasındaki çelişkilerin çözümünde şiddet metoduna başvurmak ilkesel hata ve suçtur… Evet, her çelişkinin bir çözüm metodu vardır ve her çelişki kendisine uygun olan yöntemlerle çözülür. Düşmanla aramızdaki sorunlar şiddet metoduyla çözülürken, dostlar arası çelişkiler barışçıl yöntemlerle çözülür. Bunda rotasını yitiren her yaklaşım-anlayış, dost ile düşmanı doğru ayrıştırmayıp karıştıran ve bu bağlamda ilkesel hata ve sapmalara açık olan anlayıştır. Aynı anlayış, yani doğru yöntemlerden uzaklaşarak dostlar arası sorunlarda şiddet metoduna başvuran anlayış, demokrasi ve devlet tasavvurunda da sakat ve sorunludur. Dahası, çelişkilerin çözüm metodunda dost-düşman ayrışımını doğru yapamayan anlayışın, devrimi gerçekleştirmesi de düşünülemez. Dostlarına şiddet uygulayan bir devrimin, devrimci halkı birleştirerek devrime muvaffak olması da beklenemez…

İlke nettir; halka karşı şiddet uygulanmaz! Halka şiddet uygulamak suçtur! Halk arasındaki çelişkilerin çözümünde şiddet yöntemi yasaktır! Çünkü, dostlar birbirine şiddet uygulamaz-uygulayamaz. Ve çünkü, dostlar arasındaki çelişkiler, barışçıl yöntemlerle çözülmesi gereken uzlaşır çelişkilerdir. Devrimci yapıların ilke meselesinde net ve berrak bir bilince sahip olması elzemdir. Aksi halde derin kırılma ve savrulmalar kaçınılmaz olur. Tüm bunlara karşın, dost-devrimcilere uygulanan şiddete gerekçe uydurmak veya şiddeti yapay zorlamalara dayalı damgalama ve değerlendirmelerle savunmak veya dar sorun ve çelişkilerden hareketle meseleyi ‘’değerlerin sahiplenilmesi’’ göreliliğiyle kılıflayıp açıklamaya çalışmak, ikna edici olmadığı gibi, kesinlikle kabul edilemez,  anlaşılır ve haklı da olamaz…

Kuşkusuz ki, halk arasında veya devrimci hareket-devrimciler içinde hatalar yapılır, ciddi hata ve  suçlar işlenir. Bu inkar edilemez bir gerçektir. Fakat, buna rağmen, bu hata ve suçların ele alınıp çözülmesinde barışçıl yöntem terk edilip şiddet yöntemine başvurulamaz. Hata ve suçların niteliğine bağlı olarak, devrimci norm ve ilkelerce saptanmış olan yaptırım biçimleri ve tavırlar geliştirilip uygulanır. Ama bunun kesinlikle bir normu vardır ve bu aşılmaz. Devrimci saflarda yaşanan suç veya ciddi hatalar, devrimci saflarda birer iç sorundur. İç sorunlarda kullanılan cezai müeyyide ve yaptırımlar bu iç hukuk/dostluk hukuku çerçevesinde biçimlenirler. Asla, düşmana uygulanan veya düşmanla aramızdaki çelişkilerde uygulanan yöntemler kullanılmaz…

Devrimciler arası şiddetin kaynakları ve şiddet kültürüyle mücadele tavrı

Devrimciler ya da halk arasındaki çelişkilerde şiddet yönteminin bir çözüm metodu olarak kullanılmasının haklı, meşru ve geçerli nedenleri olmasa da, kaynaklandığı sebepler elbette vardır. Bu sebepleri besleyen en güçlü temel, ideolojik-teorik-felsefi sığlık ve politik darlıktan ileri gelen sekterizmdir. Dargörüşlü siyasi sığlık, örgütsel çizgideki sekterlik, birlik kültürünün zayıflığı, ilkeleri geçici ve somut kazanımlara feda eden pragmatizm ya da oportünizm, devrim kaygısını öteleyen dar gurupçu kültür, ben merkezici anlayış, değerler kavrayışındaki yüzeysellik, örgütsel daralma sancıları, örgüt fetişizmi ve ayrılıkçı kültürün egemenliği(ki, kaba zor ve şiddet yönteminin esasta ayrılıklar döneminde kullanılması ayrılıkçı kültürün rolünü kanıtlar), ve elbette demokrasi kültüründeki cılızlığının yanı sıra, ideolojik mücadelede kafası karışık olup farklılıklar zemininde ortaya çıkan örgütsel-siyasi iradeye karşı taşınan hazımsızlık gibi bir dizi neden, devrimciler arasında uygulanan şiddetin beslendiği dokudur… Dolayısıyla, bu hastalıklı hale karşı sıkı bir ideolojik mücadelenin yürütülmesi ve ikna-eğitim temelli dönüştürme perspektifiyle yürütülmesi şarttır. Devrimciler arası şiddet meselesinin devrimci birlikler önünde olduğu gibi, devrimin gelişmesi önünde de bir engel olduğu idrak edilmek durumundadır.

Ne var ki, ikna-eğitim ve değiştirip dönüştürme bugünden yarına hemen başarılabilecek bir ideolojik mücadele süreci değildir. Köklü bir kültürel dönüşüm ve ideolojik sağlamlaşmayla güçlü bir devrimci bilincin yaratılması, sorunun aşılması için yaşamsal yerde durmaktadır. Ancak soruna dönük pratik ve acil çözümlerin devreye sokulması zorunlu bir ihtiyaçtır. Bu bağlamda, muhtelif şiddet davranışlarına karşı keskin eleştiri ve tutumların geliştirilmesi zaruridir. Sabırlı bir ideolojik mücadele ve eleştiri süreci gereklidir. Sorun muhataplarını yapıcı, dostane ve kazanıcı yaklaşımlar temelinde olumlu zeminde tutup, anlamsız bir irade çatışması ve inatlaşmaya girmeden diyalog yoluyla doğru davranışa zorlama ve soruna-şiddete vesile olan çelişkinin çözümüne katkı sunarak süreci kontrolde yürütmek en doğrusudur. Ki, en son söylenecek sözleri önceden söylemek, son tahlilde başvurulacak tavır-tutumu ilk başta devreye sokmak sorunun çözülmesine hizmet etmeyip inatlaşmayı doğurur. Sorunun hassas olduğu açık iken, sorunun olumlu rotaya çekilmesi kaygısı esas sorumlulktur. Kuşkusuz ki, keskin ve katı tavırlar hiç alınmaz değildir. Bilakis alınabilir. Fakat meseleyi buraya taşımadan çözüme kavuşturmak en sağlıklı yaklaşım ve yöntemdir. Şiddete karşı tavır almak doğru ama doğru tavır almak daha doğrudur…

Devrim ve devrimci hareketin devrimci birliklere ihtiyacı vardır. Dar sorunlarla boğuşup devrimci enerjiyi heba etmek, en önemlisi de bu enerjiyi iç sorunlarda kullanarak düşmana karşı kullanılmasını zayıflatmak kabul edilemez. Devrimcilere şiddet uygulamak, devrimcilik adına gösterilebilecek en kötü davranış, en geri kültür ve aymazlıktır. Devrimcilere karşı şiddet sorununda net ve ilkeli olunmalıdır. Burjuvaziye hizmet eden tek bir davranışa, tek bir eylem ve anlayışa müsamaha gösterilemez. Devrimcilere uygulanan şiddet davranışına karşı durmak, istisna tanımayan tek doğru tavır ve devrimci sorumluluktur. Kayıtsız şartsız tutumla, devrimciler arası şiddet kültürünü mahkum ediyor, onunla asla ve asla barışık olmayacağımızı belirtiyoruz…

Bu gerici şiddeti devrimciler arasında reva gören, onu münferit vaka olarak yumuşatan, bireysel tepki veya rastlantısal bir reaksiyon olarak hoş gören ve gösteren her yaklaşım, samimiyet ve ciddiyetten yoksun olup meselenin önemini kavramaktan uzaktır. Bunun daha da ilerisinde, şiddeti devrimciler arası sorunlarda (özgün durumlar bahanesiyle de olsa) uygulanabilir bir yöntem olarak benimseyip teorize eden ve muhtelif gerekçelerle(kişiye-kişilere karşı diyerek) alenen savunan anlayışlar, salt kendi gelecekleri için değil, devrimciler için bir tehdit ve tehlikedirler… Tehlike ve tehdittir çünkü, devrimcilere uygulanan şiddeti, ‘‘bunlar devrimci değil‘‘ afaki değerlendirmeleriyle meşrulaştıran ve savunan anlayışlar, objektif ya da sübjektif olarak devrimcileri birbirine vurduran anlayışlardır. Özellikle, bu şiddeti mülk, araç gibi maddi değerler üzerinden gerekçelendirip savunan anlayışlar devrimcilik adına iflas etmiş geri anlayışlardır…

Şiddet dışındaki sorunlu yaklaşımlar

Öte taraftan, ideolojik mücadele ve eleştiri adına, devrimci olmayan diğer yöntem, üslup ve yaklaşımlara başvuran parti-örgütler de bu hatalarıyla yüzleşmek ve yaklaşımlarını düzeltmekle yükümlüdürler. Yaftalama, damgalama, zan altında bırakma, siyasi onur-kimlik-kişiliğe dönük hoyrat yaklaşımlarda bulunmak da devrimci kültürle bağdaşmaz. Bu gibi kirli yöntemlerin ideolojik mücadele aracı olarak kullanılması veya ideolojik mücadele silahına dönüştürülmesi de kabul edilemez. Devrimciler arası şiddet davranışları(hak kazanmasa da), bu kışkırtıcı ve bozuk tartışma kültürü ve üslubundan da beslenmekte, gerekçe bulmaktadır. Devrimciler arasındaki sorunlarda burjuvazinin hakem edilmesi veya sorunun burjuvaziye havale edilmesi ciddi bir ilkesel hatadır, asla kabul edilemez. Ki, bu yaklaşım da mülkiyet veya maddi değerler üzerinden sergilenmektedir esasta. Devrimci dilin egemen kılınması kadar, ilkelere bağlı devrimci yöntem ve kültürün doğru temsil edilmesi de elzemdir…

Sonuç olarak; Şu veya bu gerekçeyle devrimcilere şiddet uygulayanlar mutlak suretle özeleştiri vermeli, bu davranışlarını bir daha tekrarlamamalıdır. Devrimci kamuoyuna dönük verilen özeleştiri devrimci samimiyetin göstergesi ve aynı davranışları tekrar etmemenin güvencesidir… Öte taraftan devrimci olmayan diğer yöntem ve üsluplara itibar edenler de bu tavırlarından dolayı özeleştiri vermek durumundadır.

Şiddet tavrı sergileyen ve devrimci olmayan diğer yöntemleri kullanan parti-örgütleri bu tavırlarından vaz geçmeye davet ediyor, devrimci birliklere çağırıyoruz!…

Ümit Bakiryan