“Rusya ile bir çatışma ihtimali var, herkesin gözü Ukrayna’da. Ukrayna’da çıkacak bir çatışma bize ekonomik olarak yol, su, elektrik zammı olarak yansımasının yanında bir de demokrasi açısından yansıyacaktır.”
Emperyalistler arası çelişkiler her alanda giderek derinleşiyor. ABD emperyalistlerinin Büyük Ortadoğu Projesi’yle (BOP) savaş alanına çevirdikleri Suriye’den sonra İran, Azerbaycan ve devamında Kazakistan petrol ve doğalgaz yataklarına el koyup Rusya’yı güney ve doğudan çevreleme, kuşatma stratejisi Rusya’nın, Suriye devletinin çağrısıyla iç savaşta Suriye rejiminin yanında yer almasıyla/savaşa dahil olmasıyla şimdilik gerçekleşmiş değil.
Emperyalistler arasında en keskin çelişki, kuşkusuz pazara daha fazla kimin hakim olacağı üzerinedir. Dünya, 2022’ye emperyalistler arasındaki ilişkilerin sertleştiği, emperyalist rekabetin kızıştığı bir olgu ile giriyor. ABD’de J. Biden’ın işbaşına gelmesiyle NATO şemsiyesi altındaki Batı ittifakının yeniden pekiştiği, Rusya ve Çin’in ise daha belirgin bir şekilde düşman ilan edildiği bir yıl olmuştu 2021.
2021 yılının sonlarına doğru Rusya ile Ukrayna arasındaki anlaşmazlığı ABD emperyalistleri İngiltere ve AB emperyalistlerini de yanına alarak körüklediler. Ukrayna şu anda uluslararası bir çatışmanın orta yerinde diyebiliriz. ABD, Ukrayna’yı NATO’ya üyelik amacıyla yanına almak istiyor. Bu ülkenin yeraltı zenginlik kaynaklarını rakibi Rusya’ya bırakmak istemiyor.
Ukrayna’nın uzun yıllardan bu yana Rusya ile tarihsel, sosyal ve ekonomik ilişkileri var. Bu ilişkilerin kesilmesi, Rusya’yı batılı emperyalist güçler karşısında zayıf düşürecek bir durum. Bundan dolayı da karşı askeri politikalara başvurarak etki alanını kaybetmeme çabasındalar, ABD-NATO ve AB emperyalistlerinin kendilerini batıdan kuşatma stratejisine karşı konumlarını koruma uğraşındalar diyebiliriz.
Ukrayna’nın NATO’ya üyelik tartışması yeni değil. Üyelik tartışması ilk kez NATO ile Rusya arasında gerilime neden olmuyor. 2008 yılında, NATO’nun Bükreş toplantısında Ukrayna ve Gürcistan’ın üyeliği ele alınmış fakat Almanya’nın çabalarıyla her iki ülkenin NATO’ya üye alınmayacağı konusunda Rusya’ya güvence verilmişti. Ancak zaman geçtikçe emperyalist politikalar gereği verilen güvence bir yana bırakılarak çevreleme politikası her fırsatta yeniden gündeme getirildi.
Bugün açısından da ABD’nin belirlediği strateji Ukrayna, Gürcistan, Finlandiya ve İsveç’in ittifaka dahil edilmesidir. Böylece Rusya, üç taraftan NATO güçleriyle kuşatılmış olacak.
Batılı ülkelerin NATO’nun doğuya doğru genişlemesi konusunda daha önce verdikleri sözleri tutmadıkları da açık. 1990’da doğuya doğru bir adım bile genişlemeyeceğini söyleyenler 1999’da Polonya, Çek Cumhuriyeti ve Macaristan’ı, 2004’te Baltık ülkelerini, 2009’da Arnavutluk ve Hırvatistan’ı NATO’ya üye yaptılar.
Bugün Ukrayna’nın NATO’ya üye yapılmak çabası, ardından Kırım’ın geri alınması için harekete geçilmesinin öncelikli strateji olarak benimsenmiş olması ve Ukrayna’nın üyeliğinin sağlanması NATO ve müttefikleri için büyük bir başarı olacaktır.
Rusya’nın 2014 yılında Kırım’ı ilhak etmesinin ardından Ukrayna’nın geçen yıl NATO üyeliği için diplomatik başvuruda bulunması Rusya’yı harekete geçirdi. Rusya, Ukrayna sınırına Kasım ayından bu yana 100 bin asker yığarken, batılı emperyalistlerde Ukrayna işgal edilecek endişesi başladı.
Rusya’nın olası Ukrayna işgalini engellemek için başta ABD olmak üzere NATO ülkeleri bir dizi girişimde bulundu. İki taraf arasında yapılan görüşmelerde bir sonuç elde edilemedi.
Rusya ve Ukrayna sınırındaki askeri güç birikimi ve giderek artan çatışma potansiyeline karşın, bir savaşın patlak verip vermeyeceği henüz belirsizliğini koruyor. Ancak İngiltere, Amerika ve AB üyesi emperyalistlerle ABD’nin Ukrayna’yı yanına almak amaçlı askeri yığınak eylemlerini sürdürüyorlar. Doğu Avrupa ülkelerinin sınırlarına ağır silah ve askeri malzemeler yığılmış durumda. NATO Genel sekreteri J. Stoltanberg bile saldırgan bir politika izlemekte. Bölgeye yeni savaş gemileri ve uçaklar gönderileceğinden bahsediyor.
Ocak ayının başından bu yana Ukrayna krizi ile ilgili olarak Rusya ile ABD-NATO ve AB ülkeleri arasında görüşmeler devam ediyor. Bu görüşmelerde esas olarak Rusya’nın bölgede tansiyonu düşürmek için şart koştuğu iki talep ele alınmakta; ABD ve NATO’dan yazılı güvenlik garantisi ve sonradan Doğu Avrupa’ya yerleştirilen NATO güçlerinin geri çekilmesi.
ABD ve NATO, Rusya’nın ileri sürdüğü şartlara 26 Ocak akşamı birbirinin aynısı olan iki ayrı yanıt verdiler. NATO’nun doğuya doğru genişlemeyeceği yönünde bir garantinin verilemeyeceği gibi, aynı zamanda Ukrayna gibi ülkelerin istedikleri ittifaka üye olabilecekleri ifade edildi. Ayrıca daha önceden Doğu Avrupa’ya konuşlandırılan NATO güçlerinin de geri çekilmeyeceği vurgulandı.
Böylece bu yanıtla Ukrayna’nın NATO’ya üye yapılacağı ve Rusya’nın batıdan kuşatma konusunda pazarlık yapılmayacağı açıkça ortaya konulmuş oldu.
Rusya ise Ukrayna’nın NATO üyeliğini ulusal güvenlik tehdidi olarak gördüğünü duyurdu. ABD ve NATO’nun yazılı ret yazısının Moskova’ya ulaştığı saatlerde Paris’te ”Normandiya Formatı ” toplantısı devam ediyordu. Almanya, Fransa, Ukrayna ve Rusya’nın katıldığı bu toplantıda Rusya’nın desteklediği güçlerin kontrolünde olan Donbass bölgesinin durumu görüşülüyordu. Bu toplantıdan bir sonuç çıkmadı. Bu konuda Rusya’nın yapacağı tek şey kalıyor; o da Donbass bölgesindeki Lugansk ve Donetsk Cumhuriyetlerini bağımsız devlet olarak tanımak ve korumaya almak.
ABD emperyalistleri Ukrayna üzerinde anlaşmazlık politikalarını öne çıkararak savaş senaryolarını yoğunlaştırmakla pek çok kazanım elde etmenin peşinde; öncelikle SSCB döneminde Rusya’nın etkisi altındaki bölge ve ülkeleri ele geçirip NATO’ya dahil etmek istemekte, Rusya’nın dünya pazarları paylaşım kavgasına katılmasını engelleme adına NATO üyeliğini de kullanarak askeri açıdan kuşatmak istiyor. Bölgesel bir savaş da olsa Rusya’yı askeri ve ekonomik olarak zayıflatmak istiyor.
Başta Ukrayna olmak üzere Doğu Avrupa’nın silah pazarının hakimi olmak istiyor. Ve diğer istediği bir şey de NATO içerisinde eskisi gibi ABD liderliğini yeniden sağlamak istiyor. Rusya ile iş birliğine soyunan (silah S-400 vb. gibi satın alan TC gibi) ülkeleri hizaya çekmek.
AB ülkelerinden özellikle Almanya ve Fransa Ukrayna’da savaş değil bir çatışma bile çıkmasından yana değil. Sorunun çözümü konusunda NATO ve ABD gibi düşünmüyorlar. Özellikle Almanya sorunun diyalog yoluyla çözümünden yana bunun için de Normandiya Formatı toplantılarının yeniden gündeme taşımak istiyor.
Almanya ile NATO-ABD ve AB ülkeleri arasında ciddi anlamda bir çatlaktan söz edilebilir. Yaşanan en büyük ayrılık, Almanya’nın Ukrayna’ya silah göndermeyi reddetmesi. Almanya’nın yeni baş bakanı Scholz yönetimi Ukrayna’yı silahlandırmanın gerilimi tırmandıracağını savunuyor.
Ukrayna krizinde Almanya ile ilgili soru işaretleri yaratan bir başka konu ise Kuzey Akım 2 Boru Hattı Projesi. Bitirilen proje, Almanya’nın denetim onayından sonra kullanıma açılabilecek ve Rusya’nın Almanya’ya göndereceği doğalgaz miktarını iki katına çıkaracak. Almanya Rusya ile ilişkilerin çatışmaya dönüşmesi durumunda önemli bir pazarını kaybetmenin yanında (2012 yılında iki ülke arasındaki ticaret hacmi 80 milyar Euro idi) ciddi bir enerji kriziyle de karşı karşıya kalmasına neden olabilecektir. Almanya’yı bekleyen ciddi sorunlardan biri de krizin savaşa dönüşmesi durumunda büyük bir mülteci akımının Almanya sınırına dayanması demektir. Tüm bunlardan kaynaklı Almanya, Rusya ile yaşanan krizde ABD’nin yanında saf tutmak yerine denge politikası izlemekten yana.
Ukrayna krizinde Çin Rusya’dan yana tavır aldı. Pekin yönetimi tüm tarafları ”gerilimi yükseltmekten ve krizi tırmandırmaktan kaçınmaya” çağırırken Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi ”Rusya’nın güvenlik alanındaki mantıklı kaygılarının ciddiye alınması ve çözüm bulunması gerekiyor ”diyerek Rusya’nın yanında duracağının işaretini vermiş oldu. ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, Rusya Dışişleri bakanı Lavrov’dan Ukrayna sınırındaki askerlerinin derhal çekilmesini istemiş. Bu haber en son basına yansıyan haber. ABD emperyalizmi her zaman olduğu gibi kendi topraklarından uzak alanlarda çıkardığı savaşlar üzerinden ekonomik, askeri ve politik egemenliğini sürdürmenin peşinde ve “kabadayılığa” devam ediyor(!)
Ukrayna’da bir askeri çatışma durumu ülkeyi yöneten AKP-MHP faşist yönetimini de zor duruma sokacaktır. Öncelikle boğazlar rejimini koruma sorumluluğuyla karşı karşıya kalacaktır. Montrö Boğazlar Sözleşmesi gereği ABD’nin ve NATO’nun yüksek tirajlı savaş gemilerine boğazlardan geçip Karadeniz’e girmelerini engellemeyle karşı karşıya kalacaktır; Rusya ile karşı karşıya gelmemek ve Karadeniz’in istikrarını sağlama/koruma adına. Sonrasında, sırasıyla ise Rusya’dan gelecek, Türk turizmcileri güldürecek turist akınını düşünmek zorunda.
Dahası Rusya’ya gidecek olan sebze, meyveyi de düşünmek zorunda. En önemlisi de Suriye ve Libya’da devam eden askeri operasyonlar. Rusya ile bir ters düşme durumunun Suriye’de özellikle İdlib’de nelere mal olacağı öncelikle masaya yatırılıp hesap edilmekle karşı karşıya TC devleti…
Türkiye, Ukrayna ile Rusya arasında olası bir sıcak çatışmada tarafsız kalmayı başarsa bile -yani destek ibresini Rusya’dan yana çevirmezse- bu durumda bile RTE yönetimine Putin’in bir bedel ödeteceğinden şüphe duymamak gerekir. Rusya’nın ellerindeki kozlardan hangisini kullanacağı onları tercihine bağlı. AKP-MHP ile ilgili o kadar kullanacakları kozlar var ki; Suriye’de İdlib’ten mi, yoksa Kuzey Suriye’deki Kürt meselesinden mi başlayacaklarını kestirmek şimdiden zor bir gündem.
Rusya ile bir çatışma ihtimali var, herkesin gözü Ukrayna’da. Ukrayna’da çıkacak bir çatışma bize ekonomik olarak yol, su, elektrik zammı olarak yansımasının yanında bir de demokrasi açısından yansıyacaktır.
Ulaş Kaya