Evet, yeniden ve daha güçlü bir gezi örgütlemek istiyoruz!

İktidara geldiği günden bu yana halkın, egemenlerin ve muhaliflerin tüm kesimlerini kendine yedekleme adına faydacı bir siyaset yürüten ve bunda ilk ve ikinci döneminde kısmen de olsa başarılı olan AKP-MHP açısından derinleşen ekonomik krizle birlikte artık sona geldik.

“AB’ye gireceğiz” ile başlayan hayal pazarlama siyasetini, bu tutmayınca “ 90 yıllık reklam arası sona erdi, Osmanlı geri dönüyor” diye değiştiren iktidar, saray da yaşamakla, şatafatla, mehteranla, ne padişah ne de imparatorluk olunmayacağını küresel emperyalizmin tokadı ile gördü. Yaşananlar tam da Çerkez atasözündeki “Öküz tahta çıksa padişah olmaz ama saray ahır olur” durumuna denk düşmektedir. AKP-MHP bloğu kendi iktidarını koruma  ve dar kadrosunu zenginleştirme siyasetini küresel sermayenin Türkiye-Kürdistan’da ki çıkarlarını dikkate almadan, iktidar eliyle halkı soyma haydutluğuna çevirmiş, bunu sistemi yapısal krize sürükleyecek derinleştirmiştir. Küresel emperyalizm açısından sömürge, yarı-sömürge ülkelerdeki iktidarların anti-demokratik, baskıcı yada faşizan olması kendi çıkarlarını etkilemediği sürece önem arzetmez, aksine böylesi devletler emperyalizm açısından daha kullanışlıdır ve tercih edilir. Ama otoriter rejim, küresel sermayenin çıkarları için risk oluşturduğu an her şeyin rengi değişir. İktidarın 2015 kontrollü darbesi ve cemaatin tasfiyesi sonrası ABD  ile yükselen gerilim,  ABD ve Rusya arasında ki enerji kaynakları ve boru hatlarının denetimi için Suriye üzerinden gelişen vesayet savaşının yarattığı çelişkiyi fırsata çevirme kurnazlığı ile pazarlığı kızıştırmak için yaratılan S-400 krizi, bu iktidarın kendi tabutuna çaktığı son çivi olmuştur.

Ekonomi pozitif bir bilimdir, mevcut hiçbir ekonomik kuram içinde karşılığı olmayan ve dünya da bir örneği dahi bulunmayan “Faiz sebep, enflasyon sonuçtur” saçmalığı ile ekonomik krize ilişkin siyasetini zırvalık seviyesinin zirvelerine taşıyan AKP-MHP iktidarı artık gündemi belirleme yeteneğini ve sermaye için ciddiyetini tamamen kaybetmiştir. Son 1 yıldır iktidar, siyaseti :  “Akdeniz’de  zengin petrol yatağı bulundu”, “Karadeniz’de doğalgaz bulundu”, Ayasofya’yı ibadete açıyoruz”, “Çılgın proje Kanalistanbul” vb  etkisini bir iki günden fazla sürdürmeyen popülist söylemlerle götürmeye çalışıyor. Ama artık treni olduğu yerde sallayıp çuf çuf diye avazı çıktığı kadar bağıran ve herkesi ne kadar güzel yol alıyoruz diye kandırabileceğini sanan bu yaygaracı şebekenin sonu geldi. Halkın yoksulluk karşısında kabaran öfkesini, AKP-MHP “Ucuz iş gücümüzle Çin oluyoruz” oluyoruz diye çaresizce bastırmaya çalışırken CHP-İYİP bloğu ise “Sakın sokağa çıkmayalım bu iktidara yarar, sandıkta hesaplaşalım” siyaseti ile sistemi kurtarma telaşına düşmüş durumdadır.

Yaşanan sancılar değişim sancılarıdır. Süreci doğru okuyan, değişimden korkmayan bir irade bu dönemde hızlı bir şekilde özneleşebilir. Zengin ve yoksul arasındaki inanılmaz şekilde derinleşen uçurum Türkiye, Kürdistan coğrafyasını domino etkisinin merkezi haline getirmiştir. Gezi, bunun kendiliğinden gelişen yakın dönem en somut örneğiydi. AKP-MHP iktidarının sıkça dillendirdikleri ve en büyük korkuları olan  “yeniden gezi örgütlemek istiyorlar” söylemi, ezilenler açısından bu haydut şebekesinden kurtulmak için çözümün yolunu da farkında olmadan göstermektedir. Bir zorbadan kurtulurken başka bir zorbanın kucağına düşmemek için, bugünden düzen siyaseti ile aramızdaki farkı, geleneksel kaygı ve korkulara düşmeden net bir şekilde ifade etmeli, halkın taleplerini devrimci siyasetimizde berraklaştırmalı, dilimizi ve elimizi, taleplerimizi keskinleştirmeliyiz. Demokratik Türkiye, Özgür Kürdistan’ın itici gücü ,Birleşik Devrimci siyasetin gündeme etkin bir şekilde müdahale etmesi ve halkın kabaran öfkesinin maniple edilmesini engelleyerek, tüm gerici ve şoven ablukayı dağıtmasının önünün sonuna kadar açılmasına önderlik etmesi ile gerçeklik bulacaktır.

Ümit Bakır