Faşist AKP-MHP-Ergenekon ittifakı halklarımıza yeni bir saldırı dalgası başlattı. 19 Kasım 2022 gecesi 50’den fazla savaş uçağı Efrin’den başlayarak Rojava’yı ve Güney Kürdistan’ı bombaladı. Bu kirli ittifak, Türkiye’de iktidarını kaybedeceğini anladığı için savaşa, baskıya, faşist politikalara dayanarak ayakta kalmaya çalışıyor.
İstanbul Taksim’de ÖSO çetesi üyesi olduğu ve kendi yetiştirdikleri açığa çıkan biri tarafından gerçekleştirilen bombalı saldırıyı gerekçe göstererek Rojava’ya yönelik saldırıyı yapan rejimin yalanları açığa çıkarken yazdığı senaryoların Türkiye kamuoyunda inandırıcı olmadığını herkes görmektedir. Bu dikiş tutmayan yalanlara rağmen, yıkılma sürecini yaşayan faşist rejim kirli hedeflerine ulaşmaya çalışmaktadır. İçte ve dışta büyük bozgun yaşayan bu rejim, Kürt düşmanlığı, halklara dönük düşmanlık, emek ve kadın düşmanlığı ile ayakta kalmaya çalışıyor. Şiddet, sömürü, savaş, kan bu rejimin tek beslenme kaynağıdır.
Türkiye’de 100 yıldır yaşatılan Kürt soykırımı politikasına karşı Kürt halkının öncüleri tarafından başlatılan varlığını koruma ve özgürlüğünü sağlama mücadelesi, Ortadoğu’nun kaderini değiştirecek ve kapitalist sömürgeci güçlerin sistemini sarsacak düzeye geldi. Kürdistan devrimi ve demokratik sosyalizm, büyük enternasyonalist ilke temelinde, Kürdistan ile birlikte Türkiye ve tüm Ortadoğu coğrafyasında somutluk kazanmaya başladı. Ezilen halkların sınıf ve ulusal kurtuluş mücadelelerine yepyeni bir ivme kazandırarak 21. yüzyılın temel devrim öncülüğünü yarattı: Bu öncülük sınıf-ulus sorununa radikal çözüm geliştirecek olan cins özgürlük sorununa dönük perspektif temelinde yükselen kadın devrimi olmaktadır. Nasıl ki, 20. yüzyılı sınıf ve ulusal devrimler çağı olarak ele alıyorsak, 21. yüzyıl da bunlarla beraber kadın ve halkların demokratik, ekolojik kadın özgürlükçü paradigmasına dayalı devrimler çağı olmaya başlamıştır.
20. yüzyılın son çeyreğinde siyasal-sosyal-ekonomik temeldeki krizden yapısal kaos sürecine giren ABD öncülüğündeki kapitalist sistem, bu kaostan yıkılmadan çıkmak için birçok yerde yükselen toplumsal, sınıfsal harekete karşı faşizmi devreye koymuştur. Türkiye’den Ortadoğu’ya ve Güney Amerika ülkelerine kadar faşist rejim ve diktatörlüklerle yönetmiştir. 12 Eylül 1980 darbesi bizlerin yaşadığı en somut örneğidir. Emekçi sınıfların, devrimci gençliğin ve toplumsal öncülükte derinleşen kadınların devrim yapma ihtimalinin yükseldiği bir dönemde faşist rejimlerle bunu darbelemek istediler. 1980 ve sonrasındaki ABD-Avrupa kapitalist devletlerinin politikaları hep bu temelde geliştirilmiştir. Bu politikanın en yoğun uygulandığı yer ülkemiz ve coğrafyamız olmuştur. Kürtleri, emekçi sınıfları, kadınları, gençleri parçalamak ve güçsüz bırakmak için her türlü açık ve gizli savaş yöntemleri devreye sokuldu. Bunun en çarpıcı örneği, 15 Şubat 1999’da gerçekleştirilen ve bir NATO operasyonu olan Önder Abdullah Öcalan’ın korsanca kaçırılması ve ardından devreye konulmak istenen Kürt özgürlük mücadelesinin tasfiyesi olmaktadır. Ama sonuç, Kürt özgürlük mücadelesinin büyümesi, Önder Öcalan’ın ağır tecrit ve işkence altında tutulduğu İmralı’dan tüm halkların, kadınların, emekçilerin 21. yüzyıl mücadele paradigması ve demokratik sosyalizm temelli demokratik modernite sisteminin somutlaşması olan Demokratik Konfederalizm projesi olmuştur.
Bu temelde AKP-MHP-Ergenekon faşist ittifakını ve onun faşist saldırılarını doğru okuduğumuzda, bu faşizmin bizzat ABD-Rusya-AB sistem güçlerince ayakta tutulduğunu, beslendiğini göreceğiz. Bugün Türkiye’deki emekçilere, toplumsal maddi ve manevi değerlere, ekolojiye, tüm ezilenlere dönük saldırının arkasında bu ittifak vardır. 19 Kasım’da AKP-MHP-Ergenekon faşist rejiminin Rojava ve Güney Kürdistan’a gerçekleştirdiği saldırının arkasında bu kirli ortaklık yatmaktadır.
O halde ne yapılmalıdır? Türkiyeli ve Kürdistanlı devrimci güçler, faşizmin egemen olmak istediği her alanda birleşik devrimci örgütlenmelerini geliştirmektedirler. Bu birliktelik, meşru savunma hakkının halklar, kadınlar ve tüm emekçiler tarafından kullanılmasını ifade etmektedir.
Kadına dönük her türlü şiddet ve saldırıya karşı meşru savunma hakkı mutlaka kullanılmalıdır. Emekçi sınıflara dönük sömürüye karşı, farklı toplumsal kimliklerin yaşamına karşı yapılan saldırılara karşı bu hak kullanılmalıdır. AKP-MHP-Ergenekon rejiminin, tüm topluma, halklara ve kadınlara karşı başlattığı topyekün savaşa karşı devrimci direniş kadar hesap sorma pratiği de devrede olmalıdır.
7 aydır Medya Savunma Alanları’nda Demokratik Modernite gerillalarının kimyasal silah saldırılarına, NATO silahlarına karşı sergiledikleri direniş, İran’da ve Doğu Kürdistan’da molla rejimine karşı “JİN, JİYAN, AZADİ” diyerek ayağa kalkan Kürt, Fars, Beluci, Azeri halkların direnişi, Rojava Devrimi’ni büyütmeyi, sömürgecilerden ve kapitalizmden hesap sormayı, faşizmi yıkarak özgürleşmeyi emretmektedir.