Zindan Gerçeği – 6. Bölüm / Konuk Yazar Dersim Piro

Cezaevi mimarisi

 Türkiye Cezaevlerinde daha önceden siyasi ve adli ayrıştırmasının olmadığı, birlikte kalındığı bilinmektedir. Siyasi tutukluların adilleri örgütlenmesinden, adli tutukluların siyasi düşüncelerin etkisine girmesinden korkan devlet E Tipi Cezaevi modelini geliştirerek, siyasi-adli ayrıştırmasına gitmiştir. E tiplerin açılmasıyla başlayan bu süreç, her dönemde devletin politikalarına hizmet edecek şekilde A,B,D,E,F,H,K,L,M,S,T tipi vb yine açık, yarı açık, kapalı, yüksek güvenlikli adı altında farklı tiplerden cezaevlerinin açılmasıyla devam etmiştir. 2000’ler sonrası geliştirilen F tipleri 2010’lu yıllarda aktif olarak devreye T tipleri ve yüksek güvenlikli kampus cezaevleri, tekçi zihniyetin faşizan politikalarının uygulandığı son cezaevi modelleri olmaktadır.

Siyasi tutsakların koğuş tipi cezaevlerindeki örgütlülüğünün önüne geçemediğini, dolaysıyla özel savaş politikalarının sonuç almadığını gören TC’nin bu tip cezaevlerine karşı geliştirdiği F tipleri her türlü insanlık dışı uygulamaların uygulandığı alan olarak tasarlanmıştır. F ve T tipleri, E tipi koğuş sistemine karşı hücre tipi olarak yapılmıştır. Üçer-beşer kişilik ya da tek kişilik hücreler şeklinde tasarlanmıştır. Özünde siyasilerin, ehlileştirilmesi amaçlı yapılan bu cezaevlerinin temel amacı örgütlü yaşamı dağıtmak, üç kişilik, beş kişilik, tek kişilik hücreler yolu ile bireyi yalnızlaştırarak bedeni ve ruhu ile tamamen teslim almaktır.

Tecrit ve rehabilitasyon politikası

 Kelime anlamı bir insanın dış dünyada koparılarak kendi haline bırakılması durumudur. İlişkide bulunduğu topluluktan çıkarmak, sosyal ekonomik ve kültürel yalnızlığa terk etme halidir. Michel Foucalt’un bu konudaki belirlemesi tecridin amacını çarpıcı olarak ortaya koymaktadır. ‘‘Tutukluların tecridi, karşısında kendisini tehdit eden hiçbir şey kalmamış bir iktidarı tutuklu üzerinde azami yoğunlukta uygulayabilme garantisini sağlar; tek başına kalmışlık, tamamen boyun eğmenin başlıca koşuludur.’’ Evet tecridin tek amacı bireyi yalnızlaştırıp, üzerinde her türlü baskı ve zoru uygulayarak çaresiz kılmak ve bu yolla teslim almaktır.

Genel olarak bütün zindan modellerinde uygulansa da, esas itibariyle F ve T tipleri tecridin uygulanma alanlarıdır. Yan odasındaki arkadaşını yıllarca hiç görmeme uygulanan tecridin düzeyini göstermektedir. Bu yolla birey tek kişilik hücrelerde tamamen dış yaşamdan izole edilerek teslim alınmaya çalışılır. Teslim alamasa dahi etkisiz kılmak, psikolojisini bozmak, örgütlü yaşamdan uzaklaştırmak gibi ikincil amaçlar güdülür. Dış dünyadan, mücadelenin gündeminden kopan birey gittikçe bireyselleşir ve mücadeleci yanı zayıflar. Bireyselleşip, mücadeleci yanı törpülendiği oranda ise her türlü dış etkiye açık hale gelir. Burada düşman teslim almayı ilk amaç olarak belirlese de, teslim alamadığını bozmak ve bu yolla mücadeleden koparmak da diğer bir hedefi olmaktadır.

Tecrit belli süreler içerisin de disiplin kapsamında hücre cezalarında uygulanmakla birlikte aynı zamanda TCK’nin 125 maddesinden hüküm giyenler (ağırlaştırılmış müebbet) içinde uygulanır. Tecrit uluslar arası sözleşmelerde insanlık suçu olarak tanımlansa da, Türkiye zindanlarında bir teslim alma politikası olarak yoğunca uygulanmaktadır.

Rehalibite etme kelime anlamı itibariyle de toplum için zararlı gördüğü bireyi ‘‘topluma kazandırma’’, ‘‘topluma zarar vermeyecek duruma getirmek’’ için kullanılır. Sağlık sisteminde ruh sağlığı tedavisinde kullanılan bir kavram olsa da özel savaş aracına dönüştürülen bir yöntem olmaktadır. Bir devlet politikası olarak rehabilite; devlet için risk gördüğü kişiyi devlete itaat eden, kulluk eden duruma getirmek yani ehlileştirmek anlamında kullanılır. Cezaevleri, ıslah evleri, eğitim kurumları vb bu yapılar özel savaşın toplumu ehlileştirmenin ana mekânları olarak kullanılmaktadır.

Zindanlar da ise rehabilitasyon politikası aynı amaç kapsamında özel uygulamalarla hayata geçirilmektedir. Baskı ve zor aygıtları ile istediği sonucu alamadığını ve bunun tutsaklarda kendilerine karşı bir kenetlenmeye yol açtığını gören düşman, ortamı rahat bırakarak, tutsakların pek çok ihtiyacını karşılayarak, böylece zaman içinde düşman bilincini, muğlalaştırarak, bireyciliği, maddiyatı, mücadelesizliği geliştirerek, özel savaş medyası eşliğinde düzen yaşamına özendirerek uzun zamana yayılmış bireylerin ruhta, duyguda ve düşüncede mücadeleden kopmalarını hedeflenmektedir. Bir çürütme, iradesizleştirerek teslim alma politikası şiddet ve baskıyı taşımakla birlikte salt bu unsurlara dayalı bir politika olarak tanımlanamaz. Rahat bırakarak muğlâklaştırma, bilincini çarpıtma, bireycileştirip yeniden düzene eklemleme vb uygulamalar da kaba-zorun yanında rehabilitasyonda sonuç almak adına başvurulan, hatta duruma göre baskı ve şiddetin de önüne geçen teslim alma uygulamaları olarak kullanılmaktadır. PKK zindan tarihimizde 2000’li yıllarda Bayrampaşa, Çanakkale ve Muş alanlarında yaşanan tasfiyecilik, yozlaşma ve mücadeleden kopma özünde bu rehabilitasyon politikalarının bir sonucu olarak ele alıp değerlendirmek mümkündür.

Altıncı Bölümün Sonu

Yorum yap

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir