Avukat Kazım Bayraktar, TDİ’den Elvan Özerli, BMG adına Mürüvet Küçük’ün panelist olarak katıldığı etkinlik saygı duruşuyla başladı. Etkinlik, BMG tarafından hazırlanan 19 Aralık sinevizyon gösterimiyle devam etti.
Panelde sözü ilk alan TDİ Temsilcisi Elvan Özerli şunları dile getirdi: “19 Aralık hapishane katliamları devrimcilerin başeğmez direnişiyle karşılık bulmuştur. Bu katliamlar sırasında bir kez daha faşizme ve onun yürütücülerine ‘devrimci iradenin teslim alınamayacağını’ kanıtlayan, destansı direnişiyle hafızalara kazınmıştır.
Bugün hapishanelerde saldırılar ve tecrit-treatman hâlâ devam etse de bu saldırılara karşı Tutsaklarla Dayanışma İnsiyatifiyle birlikte içeride ve dışarıda hücreleri parçalamak için tutsak yakınlarının, dostları ve yoldaşlarının direnişi de, mücadelesi de her alanda devam ediyor. Devrimci iradeyi bugün de teslim alamayacaklar.” Özerli, TDİ’nin kuruluş dönemi ve kuruluşundan bugüne yapılan eylem, etkinlik ve faaliyetleri hakkında kısaca bilgi vererek mücadele etmekten asla vazgeçmeyeceklerini söyleyerek konuşmasını tamamladı.
Özerli’den sonra Avukat Kazım Bayraktar sunum yaptı. Bayraktar konuşmasında: “Kapitalist sistem doğası gereği böl-parçala yönet temeline dayanarak hem hapishanelerde tecrit-treatman hem de yaşamın her alanında tecrit-treatman uygulamasını hayata geçirmektedir. Bu anlamda yargı hiçbir zaman siyasal anlamda bağımsız olmamıştır, olamaz! Egemenler yargıyı her zaman kendi siyasal ideolojilerine göre yasalarla dizayn eder. DMG’lerden bugünkü yargı sistemini dizayn etme zorunluluğu hissetmişler ve bunu hayata geçirmişlerdir. Yargılama sistemi ekonomik-siyasal-politik yapıyla bağlantılı olarak kendisine emredilen görev ve sorumlulukları yerine getirir.”
Bayraktar çarpıcı örnekler vererek yargının bağımsız olamayacağını dile getirerek “Bu uygulama ve saldırılara karşı bizler de avukatlar olarak mücadelemizi devam ettireceğiz” dedi.
Panelde son olarak BMG adına Mürüvet Küçük konuştu. Küçük, hapishanelerdeki infaz sistemiyle sınıf mücadelesinin düzeyi, sınıflar arasındaki güç ilişkilerinin doğrudan ilişkili olduğunu belirterek başladığı konuşmasında Türkiye tarihinden örneklerle devam etti. ’80’ler ve ’90’lardaki hapishane sistemiyle mücadele arasındaki ilişkiye kısaca değinen Küçük, 19 Aralık’ın hangi tarihsel koşullarda yaşandığını özetledi. 19 Aralık’ın o dönemki ekonomik-siyasi kriz ve dünyadaki gelişmelerle Türkiye arasındaki ilişki içerisinde anlaşılması gerektiğini ifade eden Küçük, o dönemin en önemli sonuçlarından birinin devrimci hareketin içerde de dışarda da güçlü bir birleşik mücadele hattı oluşturmaması olduğunun altını çizdi. Salıdırının boyutlarına uygun bu hattın oluşturulmasındaki zayıflık ve cezaevi-dışarısı diyalektiğine uygun bir ilişki ve pratiğin var edilememesiyle sistemin F tiplerine bu denli kanlı bir katliamla geçiş yaptığını belirtti.
19 Aralık’ta faşizme görkemli bir devrimci direnişle yanıt verildiğini, bu direnişin bu ülkedeki derin direniş damarına eklenip güçlü bir moral değere dönüştüğünü kaydeden Küçük, bu böyleyken F tiplerine geçişin belirtilen nedenlerle geriletilemediğini ifade etti. F tipleriyle dışarıya ve toplumsal hayatın tümüne neoliberal politikalar temelinde biçim kazandırmanın hedeflendiğini belirten Küçük, fakat ne hapishanelerde ne de dışarda istedikleri rejimi kuramadıklarını, bugün aslında bu gerçeğe de uygun olarak sistemlerin korkularının yeniden depreştiğini, dünyada olduğu gibi Türkiye’de de krizi. derinliğine uygun yeni bir sistemin oluşturulmaya çalışıldığını belirtti.
Örgütlülük düzeyi zayıf olsa bile tüm toplumsal kesimlerin hareket halinde olduğunu, bu hareket halinin krizin derinliği oranında örgütlü hale gelmeye de açık olduğunu ifade eden Küçük, tam da bu nedenle şimdi hapishanelerin rejim açısından özel bir gündeme dönüştüğünü dile getirdi.
Bugün İmralı’da yıllardır uygulanan son iki yıldır da en koyu biçimiyle hayata geçirilen tecrit modelinin tüm hapishaneler ve topluma dayatıldığını, hapishanenin artık tüm toplumsal kesimlerin gidebileceği mekanlara dönüştüğünü belirten Küçük, infaz yakmalar, sürgün sevkler, kitap, görüşçü kısıtlamaları, hasta tutsakların durumu gibi örnekler vererek, bu dayatılan yeni rejime karşı birleşik mücadele hattının oluşturulması zorunluluğunun altını çizdi.
Hapishanenin tek başına hapishane olmadığını, oradaki modellerin dışarıda yaratılmak istenen siyasal sistem ve toplumsal düzen anlamına geldiğini, tam da bu nedenle günümüzde mücadelenin nirengi noktasına dönüştüğünü kaydeden Küçük, konuşmasını bu gerçeğin bilinciyle birleşik bir mücadele hattının oluşturulması gerektiği vurgusu ve çağrısıyla bitirdi.