Hedefte devrim var, biz’e karşı hepsi

Rojhilat Rüzgar

Rojava devrim toprakları, bir kez daha faşist şeflik rejiminin işgal tehdidi altında.

İşin aslı; sömürgeci Türk burjuva devleti, devrimi yok etmeyi hep temel hedefi olarak gördü. Devrimin başından itibaren dolaylı ya da dolaysız hep saldıran pozisyonundaydı.

Saldırı biçimi; yeri geldi DAİŞ eliyle devrim topraklarından parça koparmayı, yeri geldi özel savaş yöntemleriyle zayıflatmayı, yeri geldi yeniden gündeme gelen tehditler gibi işgal biçimini aldı.

Efrîn direnişinin üzerinden geçen 5 yıla yakın sürede, Türk devletinin saldırıları hiç kesilmedi. İşgal alanlarını genişletmek için girişimde bulunmayı hep zorladılar. Girê Spî ve Serêkaniyê işgal edildi. Cephe hattındaki Ayn İsa’yı defalarca, Zirgan’ı ve Kobanê’yi dönem dönem işgal etmeyi zorladılar. Minbic ile Til Rıfat başta olmak üzere Şehba’yı gündemlerinden hiç düşürmediler. Daha birkaç ay önce önce NATO ardından Soçi görüşmeleri sonrasında askeri bir harekatı başlatmanın eşiğine gelmişlerdi.

Plan hep aynı. O zaman tutmadı, daha sonra tekrar…

Şimdi olduğu gibi, sahada saldırganlığın dozajını artırarak yeniden bir işgal için zemin hazırlamaya soyundular.

Gelinen aşamada durum nedir?

Son bir yılda, SİHA’lar ile onlarca saldırı gerçekleştirildi. Suikastlar düzenlendi, hain pusular kuruldu. DAİŞ’li tutukluları kaçırarak, içten bir saldırıyı zorladılar. Şehba ve Minbic’ten başlayıp, Kobanê sınır hattından Dêrik’e kadar tüm kentleri birkaç saat içinde peş peşe bombardımana tutan yeni bir konsepte geçtiler. Çok açık ki, yeni bir savaşın içindeyiz.

Sınır hattını savunan askeri güçler başta olmak üzere görünür tüm hedefler vuruluyor. Asker-sivil ayrımı yapılmıyor. Onlara göre, sınırın devrim tarafında bulunan çocuklar dahil herkes “terörist”.

12 yaşındaki Uğur Kaymaz’ı yine bir Kasım günü vurup yanına silah bırakan da aynı devletti…

Son 10 günde; “pençe-kılıç” adını verdikleri hava saldırısıyla, savaş tamtamları yeniden daha güçlü çalıyor. TV kanalları, harita üzerinde savaş planlarının, askeri güç sevk ve idaresinin tartışıldığı tartışma programlarıyla dolu.

Evet, karadan bir işgal harekatı için son hazırlıklar yapılıyor. Ama şu gerçeğin görülmesi lazım; herkesin beklediği “savaş” şu an sahada doludizgin sürüyor. Dünyanın tüm faşistleri, antisömürgeci, cins özgürlükçü halk devrimine karşı savaş yürütüyor. Denklem çok açık. Kimi vuruyor, kimi su taşıyor, kimi sessizce izliyor. Ama net olan şu ki; harita üzerine pazarlıklar dönüyor. Hepsi dünya ezilenlerinin bilincinde iktidar fikrini güçlendiren Rojava devriminin zayıflatılmasında fayda görüyor.

Ruslar, “Minbic ve Şehba’yı rejime devredin” diye dayatıyor. ABD’liler, Kuzey ve Doğu Suriye’nin devrimci yanını törpülemeye, liberalleştirmeye çalışıyor. İran ve Türk devleti, Rojava devrimi yaşadıkça Kürdistan’ın Rojhilat ve Bakur parçaları için devrimin hep güncel bir seçenek olduğunu akıllarından hiç çıkaramıyor.

Karşıdevrimin merkezi durumundaki devletleri bir kenara bırakalım; Rusya’nın desteği olmasa ayakta duracak mecali olmayan Esad rejiminden, bölgesel iktidarının gelecek garantisini Türk devletiyle işbirliğinde gören KDP’sine kadar herkes Rojava devriminin yok edilmesini, olmuyorsa zayıflatılmasını çıkarına görüyor. Ne kadar ezilirse, o kadar iyi diye düşünüyor.

SIFIRA SIFIR; ELDE VAR SIFIR
Sömürgeci faşist şeflik rejimi, 19 Kasım gecesi yeni bir işgal girişimi için düğmeye bastı. F-16’lar havalandı, yüzlerce dalış yaptı. Onlarca SİHA sürekli çalışıyor, nokta atışlar yapıyor. Sınır hattı boyunca yerleşik olan obüsler, tanklar kurşun gibi top yağdırıyor. Bir gün 120, bir başka gün 90 yerleşim merkezi vuruldu. Hepsi daha önceden tespit edilen askeri ya da sivil noktalardı.

Tabloya hep birlikte bakalım:
Faşist şeflik rejiminin sözcülerinin deyimiyle “kara harekatı öncesi yumuşatma saldırıları” beklenen “zayiatı” yaratamadı. Demokratik Suriye Güçleri’nin (QSD) askeri kaybı fazla olmadı. Evet, şehadetler yaşandı, yaralananlar oldu. Dêrik’te, yaralıların yardımına koşan halkın hedef alındığı katliam olmasa, can kaybı 10’u geçmezdi. Ama onlar yüzlerce, olabiliyorsa binlerce askerin, sivilin katlini hesap etmişlerdi! QSD’nin savunma hazırlığı, saldırıyı boşa çıkardı. Operasyonun ilk etabı, askeri anlamda başarısız oldu. Yani, öyle “bir gece ansızın geliriz, tepelerine çökeceğiz” sözlerine bakmayın, faşist şefin ordusu da tünelin ucunda kolayca kazanılacak bir zafer göremiyor.

Saldırının biçim ve yaygınlığından anlaşıldığı üzere, bir diğer amaç halkta korku ve panik yaratmak, sınır hattındaki yerleşim merkezlerinin boşalmasını sağlamaktı. Böylece askeri kuvvet ile karşı karşıya kalacak ve teknik üstünlük avantajıyla rahat rahat işgal edeceklerdi. Ne oldu? İşgal tehditlerinin merkezinde duran Kobanê, Minbic ve Şehba başta olmak üzere bombalar yağdırılan kentler boşalmadı. Halk paniğe kapılıp, eşyalarını toplayıp cephe gerisine kaçmadı. Çünkü, artık psikolojik eşik aşıldı. Bölge halkı, topraklarını terk etmek ve göçebe bir yaşam sürmek istemiyor. Bıçak kemiğe dayandı ve faşist şefin tehditleri eskisi gibi korkutmuyor. Bölge halkı, askeri gücünün hazırlığına ve devrim topraklarını savunabileceğine güveniyor.

Saldırının üçüncü hedefi; özerk yönetimin altyapısını ve üretim alanlarına zarar vermekti. Elektrik, gaz ve petrol istasyonları, hastaneler, okullar, fabrikalar vuruldu. Türk devletinin hava saldırılarının bu açıdan belli bir zarar verdiği aşikar. Ancak, yaşamsal zorluklarla, yoklukla, açlıkla terbiye edilmek istenen bölge halkları, yıllardır ekonomik ve askeri abluka altında yaşıyor olmanın gerçeğiyle bu sınavdan da başarıyla geçecektir. Bu yöndeki hazırlıklar, belli oranda sorunların üstesinden gelmeyi başaracaktır.

Dönemin bir başka gerçeği, Medya Savunma Alanlarının Zap-Metîna bölgelerinde çetin bir savaş yürütülüyor olması. Nisandan itibaren belli alanlara zorlaya zorlaya çıkarma yapabilen ancak kimyasal gaz kullanarak bile istediği gibi ilerleyemeyen Türk ordusu, ağır kayıplar veriyor. Önümüzdeki günlerde daha ağır darbeler yiyecek. Kış yaklaştıkça, tutunamayacak duruma gelecek ve çekilmek zorunda kalacak. Şu an bir kriz anındalar. Askeri kayıpları izah edemez, geri çekilmeyi gizleyemez, işin içinden çıkamaz durumdalar.

Görünen şu ki; Türk devleti Rojava topraklarına yönelik yeni bir işgal saldırısını o kadar çok istiyor ki; fırsatını bulsa bu gece tankları yürütmeye ve çetelerini cepheye sürmeye çoktan hazır.

Bakan, kuvvet komutanlarıyla birlikte gece yarısı Kara Harekat Merkezine çıkarma yapıyor. Bir başka gün sınır hattına gidiyor. Erdoğan, canlı yayında elinde bir sopa, harita üzerinde işgal planlarını anlatıyor.

Ancak, emperyalist devletlerin çıkarlarıyla, Türk devletinin çıkarları aynı noktada birleşmiyor şimdilik. Uluslararası ajanslara konuşan “isimsiz Türk yetkililerin” söylediği gibi; askeri hazırlıklar tamam, Ankara’dan talimat bekleniyor. Karar siyasi.”

Ukrayna-Donbas topraklarında NATO-Rusya savaşının sürdüğü bugünlerde yarın ne olur belirsiz.

Net olan şu; devrim yıpratma saldırısının güdümünde, savaş sürüyor.

Karşıdevrim cephesi, devrimin sırtını yere getirmenin hesaplarını yapıyor. Lakin tablo hiç de karanlık değil. “Gökkubbenin altı biraz karışık, ama durum devrimci…” Devrim 10 yıldır yaşıyor. Tehditlere boyun eğmeyecek kadar kararlı, kendini savunabilecek kadar gücü var. Hazırlıklar sonuç veriyor.

Türk devletinin yeni saldırısı, devrim güçlerinin savunma duvarına çarpar ve püskürtülürse, bu faşist şeflik rejiminin tarihsel çöküşüne ve devrimin bölgeye yayılmasına kadar ilerleyecektir.

Devrimin tek dostu, Ortadoğu başta olmak üzere dünyanın ezilen halkları, kadınları, işçileri. Bu, dışarıdan seyredilecek bir film değil. Devrim ve karşıdevrim cephelerinin tarihsel hesaplaşmasının, bir kez daha, bu kez Rojava devrim toprakları üzerinden çarpışmasından ibaret bir süreç. Bu kavga, herkesin omuzlarına görevler yüklüyor.

Çarpışmanın bir tarafında devrim ve enternasyonal dayanışma güçleri yani biz, diğer tarafta emperyalist ve faşistlerin hepsi.

Atılım

Yorum yap

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir