ANKARA – Türkiye’nin temel sorunlarının “tekçi milli irade” anlayışından kaynaklandığını belirten Siyaset Bilimci Ahmet Murat Aytaç, “milli iradeyi hakim kılma” politikası güden 6’lı masa için, “Türkiye’de gerçek demokrasi projesi olamaz” dedi.
Cumhuriyet Halk Partisi’nin (CHP) çağrısıyla siyasi parti liderlerinin bir araya geldiği 6’lı masa, 6’ncı toplantısını 21 Ağustos’ta gerçekleştirdi. Toplantının ardından 6’lı masanın yayınladığı açıklama ve deklarasyonda, Türkiye’nin içinde bulunduğu krizlere ve Kürt sorununun çözümüne dair hiçbir ibare yer almadı. Ankara Üniversitesi (AÜ) Siyasal Bilgiler Fakültesi (SBF) Siyaset Bilimi Bölümü’nde 2017 yılına kadar ders veren Barış Akademisyeni Yrd. Doç. Ahmet Murat Aytaç, 6’lı masanın yürüttüğü siyasette dair değerlendirmelerde bulundu.
‘YENİ BİR SİYASET GELİŞTİRİLMELİ’
Türkiye’de çözümün, toplumsal çatışmaların odaklandığı alanlarda yapılacak reformlardan geçtiğini belirten Aytaç, “Anayasa’nın temel amacı toplumsal barışı sağlamaktır. Toplumsal barış da, çatışmanın olduğu yerde gereklidir. Türkiye siyasetinin yakıcı konularına değinmeyen bir Anayasa’nın uzun vadede yaşayabilirliği olmuyor. Asıl mesele; Anayasa’nın değiştirilemez denilen maddelerinde yani milli iradenin yapısından ve kurgulanış biçiminden kaynaklanıyor. Türkiye’deki egemenlik mantığının çözülmesi, halkalara dayalı, insan haklarına dayalı yeni bir siyaset anlayışının geliştirilmesi gerekiyor. Özgürlük ve demokrasi siyasetinin azami programı bu olmalıdır” dedi.
6’LI MASADAKİ DENGELER
Millet İttifakı’nın parlamenter sistemden başkanlık sistemine geçişle açığa çıkan ve Anayasal krizi çözme amacında bir oluşum olduğuna dikkat çeken Aytaç, 6’lı masanın ne istemediğine bağlı olarak bir araya geldiğini söyledi. Bu durumun ise yakıcı sorunlara değinilmemesinde etkili olduğunu ifade eden Aytaç, “Millet ittifakı’nın başını çeken CHP ve ikinci gücü diyebileceğimiz İYİ Parti’nin, bu ittifak içinde yaratabileceği dengeler kaçınılmaz olarak Türkiye’nin ana gündem maddelerinden olan ve temel toplumsal çatışma eksenlerini temsil eden Kürt sorunu, Alevi-Sünni ayrılıkları yahut emek-sermaye çelişkisi gibi yakıcı siyasi sorunlara değinmemeyi gerektiriyor. Kürt halkının talepleri doğrultusunda gelişen siyaset, bugün yüzde 11-12 oranında seçmen gücüne, oy tabanına kavuşmuş bir siyasal sorun. Bu niye Millet İttifakı tarafından yok sayılıyor? Özü şu; Millet İttifakı’nın iç dengelerinden ötürü, Erdoğan’ın eline koz vermemek, ana akım seçmen kitlesini korkutmamak için bunu yapmaları gerekiyor” ifadelerini kullandı.
EHVEN-İ ŞER MANTIĞI
Aytaç, 6’lı masa bileşenlerinin Türkiye’nin yakıcı sorunlarına değinmemesine rağmen tercih edilebilmesinin asıl problem olduğuna işaret ederek, şunları söyledi: “Millet İttifakı’nın bileşenleri, kısa vadeli siyasi dinamikler açısından siyasal, demokratik hak ve özgürlüklerin ilerlemesi açısından elbette bir şeyler vaat ediyor. Çünkü bugün oluşturulan rejim tümüyle kanun tanımaz, bilinen hiçbir kanuni rejime uygun olmayan, bu yüzden de ‘Türk Usulü Cumhurbaşkanlığı Sistemi’ olarak uydurdukları bir isimle tanımlanan bir sistem. Dolayısıyla bu sisteme karşı en azından hukukun üstünlüğünü savunan, yer yer evrensel hukuk standartlarına ve Anayasa mantığına gönderme yapan her türlü oluşum nispeten tercih edilebilir. Fakat zaten problem tercih edilebilir olmaktan kaynaklanıyor. Bugün uygulanan politikalar, yoksulluk, pahalılık ve hukuksuz rejim, insanları bir tür kötünün iyisi (Ehven-i şer) arayışına itti. Türkiye’de siyasetin temel dinamiği de bu arayışa yöneldi. Millet İttifakı’nın bileşenleri de bir tür ehven-i şer mantığının ürünü olarak ortaya çıktı. Böyle bakıldığında da Millet İttifakı, halka bir şey vaat ediyor gibi gözüküyor. En azından parlamenter sistemin restorasyonunu vaat ediyor. Fakat bu da onun sınırlılığını gösteriyor.”
‘DEMOKRASİ PROJESİ OLAMAZ’
Türkiye’nin temel sorununun demokratik parlamenter sistemden çıktığının altını çizen Aytaç, “Türkiye’nin temel demokratik sorunları basitçe bir hükümet sistemi değişikliğinden ibaret değil. Hatta bunun bir sonuç olduğunu düşünüyorum. Tek adam rejimi gökten zembille inmedi. Eski rejimin içinden, parlamenter rejimin zaaflarınındın, ona hakim çoğunlukçu sistem, çoğunlukçu politika mantığının içinden çıktı. Majoritarianism de dediğimiz çoğunlukçuluk; çoğunluğun her şeye hakkı olduğunu savunan, hak tanımaz rejim yaklaşımı, demokrasiyi basitçe çoğunluğun iradesi olarak görüyor ve çoğunluğun iradesine getirilen her türlü sınırlamaya vesayetçilik adını veriyor. Bu zaviyeden yaklaştığınızda ‘parlamenter sisteme dönüş’ adı altında geliştirilen politikaların sınırlı iktidar fikrini gündeme getirmesi anlamında belli bir erdemi ve değeri var. Ama bu kısa vadeli çözüm yaklaşımı Türkiye’de gerçek demokrasi projesi olamaz” diye belirtti.
‘ÇÖZÜMÜN KENDİSİ DEĞİL’
Türkiye’nin temel sorunlarının “tekçi milli irade” anlayışından kaynaklandığını vurgulayan Aytaç, 6’lı masanın “milli iradeyi hakim kılma” politikasına dikkat çekerek, “Kılıçdaroğlu, bugün bir sivil vesayet olduğunu söylüyor. Halbuki Erdoğan’ın sorunu vesayetçilik değil çoğunlukçuluk.‘Tayyip Erdoğan’ın tek adam rejimini kaldıracağız ve milli iradeyi hakim kılacağız’ diyorlar ama Türkiye’deki problem milli iradenin anlaşılamamasından ileri geliyor. Ünitaristin, tekçi, tek dil, tek bayraktan oluştuğunu savunan, sermaye mantığı ekseninde örgütlenmiş, çoğunluk gruplarından oluşan bir iradeyle ülkenin demokratikleştirileceği düşünülüyor. Buna karşı tesis edilen mili iradenin daha çok Erdoğan doğuracağını düşünüyorum. Yani bu çözümün kendisi değil. Türkiye’deki özgürlük siyasetinin azami değil asgari programı parlamenter rejimi yeniden kurmak olmalıdır” dedi.
EMEK VE ÖZGÜRLÜK İTTİFAKI
Emek ve Özgürlük İttifakı’nda bir araya gelen siyasi parti ve oluşumların Türkiye’nin demokrasi ve özgürlük hareketi bakımından büyük önem taşıdığını belirten Aytaç, şöyle devam etti: “Emek ve Özgürlük İttifakı bileşenlerinin savunduğu ilkeler ve gündeme getirdiği siyasi problemler, Türkiye çoğunluğunun problemleri. Yani emeğiyle geçinen yoksul insanların, Türkiye’deki halkların, baskı altında, iradesi çiğnenmiş, yok sayılmış halkların problemlerini dile getiriyor. Bununla beraber bu taraflardaki seçmen tercihlerinin nesnesi haline gelmiyorlar. Dolayısıyla dile getirmek politika yapmak için yeterli olmuyor. Fakat bunların içinde uygulanabilir olanları gündeme getirmek, bunlara dayalı yapısal ittifaklar kurmak çok büyük bir önem taşıyor. Halklara dayalı siyasetin ve gerçekten özgürleştirici bir demokrasinin temeli çoğulcu yapıyı ve farklılıkları kucaklayabilme, farklılıkları bir arada tutabilme becerisinden kaynaklanır. Bu oluşumların demokrasi ve özgürlük siyaseti bakımından ideolojik ve simgesel etkisi, onların oyla temsil edilen etkisinden çok daha fazla. Vurguladıkları ilkeler ve prensipler ana akım siyasete yön veren güçlerin görmezden gelemeyeceği, en azından bir selam vermesi ve jest vermesini gerektirecek nitelikte problemler.”