Politik islamcı şef stratejiyi Kürdistan’da yeni bir işgal savaşı ve zaferi olarak kurguluyor. Faşist şeflerin ekonomik krize ve zayıflayan, çözülen iktidar durumlarına karşı buldukları yol budur: İçeride ve dışarıda savaş. Bu bir ölüm parendesi stratejisidir. Pek çok faşist diktatör bu stratejiyi uygulamıştır. Benzerlerinin yaşadığı gibi başarılı olduğunda politik islamcı faşist rejim, varlık-yokluk savaşını ve iktidar şansını kazanır. Kaybederse çukurun dibine doğru yuvarlanır.
İster siyasal analiz bağlam ve sonuçlarıyla inceleyelim, isterse salt ampirik gözlem ve verilerle okuyalım; politik islamcı faşist şeflik rejimi çözülüyor. Boyutlanan yönetim krizi, çözülme hali ve eğiliminin sert bir çöküşe varması ise, kuvvetle muhtemeldir. Son birkaç ayın siyasal tablosu politik islamcı faşist şeflik rejiminin hal-i pür melalini yalın bir biçimde gözler önüne seriyor. Peş peşe gelen politik mevzi ve imkan kayıpları faşist şeflik rejiminin alanını daraltıyor. Faşist iktidar blokunun yönetme gücünü zayıflatıyor, iktidar kapasitesini düşürüyor.
Ulusal, bölgesel ve uluslararası politika düzlemlerinin tümünde AKP-MHP faşist bloğu başarısızlığa uğruyor, istediği hedeflere varamıyor. İçeride ve dışarıda AKP-MHP bloğu hangi konuya el atıyorsa elinde kalıyor. İktidarın güç sarhoşluğuyla kendi hakikatini unutan faşist şeflik rejimi, emperyalist dünyanın gerçeklerine çarpmaya başladı. Rusya-Ukrayna savaşında her iki devletle denge politikasında stratejik olanaklar ve jeopolitik ‘mevziler’ devşirme peşinde koşan işbirlikçi Türk burjuva devleti ve faşist şeflik rejimi, bu muazzam imkan penceresinden beklediği şeyi elde edemedi. Bilakis, ABD/NATO ile Rusya’nın arasında preslendi. Rusya-Ukrayna savaşını fırsat siyasetinin bir momenti ve imkanı haline getirmek için NATO ve Batı emperyalizmine çemkirdi. NATO ile ilişkiler bağlamını olabildiğince kanırttı. İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliklerine efelenerek getirdiği veto şantaj siyasetinin finalinde bir kez daha emperyal gerçekliklere ram etti. NATO’ya ayar vermek isteyen işbirlikçi faşist şeflik rejimi NATO’nun fabrika ayarlarıyla evine döndü. İsveç ve Finlandiya’dan kopardığı küçük tavizleri büyük başarı olarak sunma çabası kudretli şef imgesinin elinde bir çiçek gibi çabucak soldu. Büyük diplomatik zafer teraneleri sadece dar politik islamcı kitlenin ruhunu okşayıp geçti. Şimdilerde faşist şef ‘Kimse bizden taviz beklemesin’ diyerek İsveç ve Finlandiya’dan kendi naçiz durumunu gözeten pratik adımlar beklediğini mırıldanmaktadır.
ABD’yle ilişkilerde Biden yönetiminin kapılarını aşındırıp durduğu halde hala istediği muhataplık ve işbirliği düzeyini elde edemedi. ABD’ye yaranma ve AKP-MHP bloğunun yeni ABD yönetiminin gücünü arkalayarak Ortadoğu’da ‘bölgesel emperyal lider güç’ olma istek ve hevesleri karşılığını bulmadı. Politik islamcı faşist şeflik rejimi tüm arayış, heves ve hamlelerine rağmen emperyalizmin bölgesel güç ve taşeronu olma konumunu aşamadı. ABD’yle süregiden krizli ilişkide, ABD yönetimi Sezgin Baran Korkmaz’la AKP-MHP iktidar bloğunu köşeye sıkıştırdı. Turpun büyüğü olarak heybede beklemektedir.
ABD Ortadoğu bölge siyasetinin ana konusu olan Rojava meselesinde de işbirlikçi Türk burjuva devletinin yeni işgal savaşına destek sunmadı. ABD’den beklediğini alamayan faşist şeflik rejimi olası Rojava işgalini fiili durum yaratarak ve ilişkileri kanırtarak yapmakla baş başa kaldı. Bu alanda imkanlarını ve kredisini Rusya ve ABD nezdinde ilerletemediğini görebiliyoruz. Rojava gündemli Tahran toplantısında da faşist şef eli boş döndü. Tahran toplantısında çıkan sonuç mevcut statükonun ve dengenin korunmasını kayıt altına aldı. TC devletine İdlib taahhüdü ve ödevi yeniden hatırlatıldı. Böylece faşist şef ne Rusya ve İran’dan ne de ABD’den talep ettiği işgal desteğini alamadı. Tahran görüşmelerinin hemen akabinde gelen sömürgeci Türk devletinin Zaxo sivil katliamı duruma açık bir yanıt ve müdahale anlamı taşıyor. Zaxo katliamı politik islamcı faşist şeflik rejiminin uluslararası siyasette ilişkileri kanırtma siyasetinin yeni bir örneğidir. Ve fakat ‘kanırtma siyaseti’ bu kez ters tepti. Uluslararası bir diplomatik kuşatma teşhir ve yıpratma olarak sömürgeci faşist Türk devletine geri döndü. BMGK’nın sivil katliamı Türk devletinin eylemi olarak kabul edip sert biçimde kınaması, faşist şeflik rejiminin diplomatik imkanlarını iyice sınırlayan bir faktör oldu. Öte yandan Irak devleti ve yönetiminin yekpare biçimde Türk devletinin sivil katliamını kınaması, Türk işgalini gündeme alarak uluslararası platforma taşıma çabası, Irak halkının katliamı güçlüce protesto etmesi faşist şeflik rejimini fazlasıyla endişelendirdi. Derhal harekete geçen sömürgeci Türk devleti, Güney Kürdistan’daki işbirlikçi yönetimden Mesrur Barzani’yi Bağdat’a yollayarak krizin tırmanmasını önledi.
ABD yönetimi faşist şeflik rejiminin fiili durumlar yaratarak ve verili ilişkileri kanırtarak kendine alan açma siyasetine karşılık verdi. ABD olası Rojava işgaline yönelik olarak Rojava- Kuzey ve Doğu Suriye özerk yönetimiyle ilişkilerini bir kez daha vurgulu biçimde hatırlattı. SİHA saldırısıyla katledilen YPJ/QSD komutanı Selva Yusuf ve iki savaşçı için ABD Merkez Kuvvetler Komutanlığı’nın (Centcom) başsağlığı mesajı yayınlayarak “ortaklarımıza yapılan saldırı” tanımlaması yapması, ABD’nin Rojava meselesindeki güncel konum ve tavrını ilan etmektedir. Bu olay ve açıklamanın ardından ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Ned Price’ın “Suriye’nin kuzeyindeki gerginliğin hafifletilmesi” çağrısı yapması ve mevcut statünün bozulmamasını telkin eden açıklaması, faşist şeflik rejiminin ABD’den aldığı desteğin şimdilik SİHA saldırılarıyla sınırlı kaldığını gösteriyor.
Faşist şeflik rejimi, uluslararası siyasette duyguladığı kanırtma siyasetini Yunanistan’a karşı taciz ve tehdit boyutlarıyla kullandı. Yunanistan’ı köşeye sıkıştırıp ABD ve AB ilişkilerinden de taviz koparma amacı güden bu siyaset de iflas etti. ABD ve AB, Yunanistan’la daha fazla kenetlendi. Faşist şeflik rejimi iç politikada şovenizmi kabartma dışında bu siyasetten bir verim ve kazanım elde edemedi.
Benzer bir dış politika serencamını ve yenilgisini Suudi Arabistan ve BAE ile ilişkilerde de görebiliriz. Ortadoğu’nun külhanbeyi edasıyla Suudi Arabistan ve BAE’ye racon kesen faşist şef, gelinen aşamada tükürdüğünü yalayan yalancı pehlivan pozisyonuna geriledi. Ekonomik krizin iktidarı sarsan gücü karşısında Suudi Arabistan ve BAE ile koşarak el avuç açtı. Uluslararası ilişkiler genel tablosunda görünen gerçeklik, AKP-MHP faşist iktidar bloğunun tartışma götürmez başarısızlık durumudur.
İç politika düzleminde de durum farklı değil, hatta daha da beterdir. Başarısızlık ve yenilgi gerçeği iç politikada boyutlanarak gelişiyor. Ekonomik krize çare olarak sunulan politik ekonomi program ve reçetesi daha fazla sömürü, kemer sıkma paketleri, yarabbi şükür ve sabır fetvasıdır.
15 Temmuz’un yıl dönümünde Saraçhane’de ortaya çıkan tablo çok çarpıcıdır ve bir çözülmenin hikayesini betimlemektedir. Açığa çıkan bu olgular ve gerçeklikler halklarımız tarafından politik bakımdan seziliyor, anlaşılmaya ve giderek kavranmaya başlıyor. Faşist şef eski inandırıcılığını yitiriyor. Uluslararası politikadaki başarısızlığını dün dündür bugün bugündür acizliği ve Demirel aforizmasıyla izah etmeye çalışıyor. Ekonomik krizin yükü altında inim inim inleyen milyonlara ise, dinsel soslu faşist demagoji kusuyor. Kudretli şefin geldiği yer burasıdır. Acizlik ve çözülme halini gizlemek. Kurgusal ve propagandif başarılar anlatmak. Ukrayna-Rusya savaşının göbeğinde dünya liderliği örneği olarak Ukrayna’daki tahıl koridorunu açma propagandası politik islamcı kitlenin yeni gurur ve övünç sakızıdır.
Faşist şeflik rejimi iktidarını sürdürmek için bir varlık-yokluk evresine doğru sürüklendiğini biliyor ve kavrıyor. Bu durumu tersine çevirmek için geniş milyonları etkileyecek bir siyasal strateji kuruyor. Daha önceki tüm iktidarlaşma süreçlerinde olduğu gibi, güç ve başarı temalı bir strateji kurgulamaya çalışıyor. Kitlelerin verili durumdan ‘kudretli şef’ tarafından çıkarılacağı düşüncesi işleniyor. Yeniden piyasaya sürülen ‘dünya lideri’ teması ve onun alt metni olan ‘kudretli şef’ imgesi önümüzdeki sürecin siyasal stratejisinin can alıcı noktasını oluşturuyor. Tahıl koridorunu açan güçlü reis propagandasının politik kullanım ömrü sınırlı ve geçicidir.
Politik islamcı şef stratejiyi Kürdistan’da yeni bir işgal savaşı ve zaferi olarak kurguluyor. Faşist şeflerin ekonomik krize ve zayıflayan, çözülen iktidar durumlarına karşı buldukları yol budur: İçeride ve dışarıda savaş. Bu bir ölüm parendesi stratejisidir. Pek çok faşist diktatör bu stratejiyi uygulamıştır. Benzerlerinin yaşadığı gibi başarılı olursa politik islamcı faşist rejim, varlık-yokluk savaşını ve iktidar şansını kazanır. Kaybederse çukurun dibine doğru yuvarlanır.
Faşist şef dünden güçsüzdür. Bunun tüm verileri önümüzdedir. İşçi sınıfı ve ezilenlere tüm gerçekleri sergileyen politik ajitasyonu ve propagandayı yükseltmek günün ertelenemez devrimci görevidir. Politik islamcı faşist rejim bekasını Kürdistan/Rojava’daki işgalci savaşa bağlamış bulunuyor. Bu işgal savaşını durdurmak demek AKP-MHP blokunun yenilgisi ve çöküşü demektir. Emekçi sol hareketimiz işgalci savaş stratejisini bertaraf edecek bir antisömürgeci ve savaş karşıtı siyasal strateji ve harekat planıyla AKP-MHP karşısında cepheleşmelidir. Birleşik halk cephesi ve direnişini örgütleme siyasetini yükseltmelidir.
*İşçi Sınıfı ve Ezilenlerin Sesi ATILIM gazetesinin 21 Temmuz tarihli 73. sayı başyazısı.