Değişim Sancıları / Ümit Bakır

20 yılı aşan AKP iktidarı ile birlikte çürümenin en uç noktalarına varan Türk Devleti, bir yanda rejimi kurtarma, diğer yanda devlet olanaklarını kendi çıkarına olabildiğince suiistimal eden siyasal İslamcıların imtiyazlarını kaybetmemek için sitemin çöküşü de dahil adına her şeyi göze alan “çıldırma” hali arasında sıkışmış durumda. Emperyalist Devletlerin siyasi ve finansal olarak, sosyalistlere karşı yeşil kuşak projesi kapsamında desteklediği siyasal İslam ve sosyalistler- Kürtler mevzi kazanmasın diye bu ittifaka giren Kemalistler mevcut olası çöküşün üç sac ayağını oluşturmaktadır.

İnsanlık tarihi açısından hiçte uzun sayılamayacak olan son 200 yıl içerisinde dünya siyasi haritası yüzlerce kez değişmiştir. Özellikle Balkanlar, Anadolu, Mezopotamya, ön asya ve Ortadoğu geçen yüz yıl içerisinde pek çok devletin doğum ve ölümüne tanık olmuştur. Bir coğrafya da savaş ve çatışma varsa bunun en yalın okuması, değişimdir. Bu değişimin kimlerin çıkarına olduğu ya da ileriye doğru atılmış bir adımı mı ifade ettiği apayrı bir tartışma olmakla birlikte Türkiye ve Kürdistan özgülünde yaşanan sıkışma/tıkanmanın kökleri derinde olan ve dipten gelen bir dalga olduğu açıktır. Bundan dolayıdır ki bu dalganın önünü kesmek için örülen setlerde aynı derecede oldukça yüksek ve güçlü bir şekilde takviye edilmiştir.

Ukrayna savaşı ile Nato ve Rusya’nın doğrudan çatışmanın bir adım ötesinde oldukları bir ortamda bir bir ucu Avrupa’da diğer ucu Rusya’da olan 85 milyon nüfuslu Türkiye’de yaşanacak bir iç çatışma ve kaos, küresel ekonomik durgunluk değerlendirmelerinin yapıldığı şu günlerde AB ve ABD’nin tercih edebileceği son şey olsa gerek. Peki bu kaygının yarattığı çekinik emperyalist siyaset AKP’yi kurtarmaya yeter mi? Bunu çok kısa bir zaman dilimi içerisinde net olarak görmek mümkün olacaktır. Açık olan bir şey var ki tek tek parçalardaki Kürt kazanımlarını ve genel anlamda  dört parça Kürdistan’nın birleşme eğilimini bastırmak için tüm gücünü militerleşmeye seferber eden rejim soluksuz kalmıştır. Bu konuda egemen sınıflar ve siyasal temsilcileri arasında yakın zamana kadar muhalefetinden iktidarına tam bir uyum ve koordinasyon söz konusuydu. Ama her geçen gün daha da berraklaşan askeri bozgun ve yenilgi ve kara deliğe dönüşen savaş ekonomisi bu uyum ve koordinasyonda da çatlamalara/ayrışmalara yol açmaktadır. Geçtiğimiz son elli yıl içerisinde “savaş makinası” ABD’nin Afganistan, Vietnam ve Irak’ta yaşadığı hezimet işgalci güçlerin halka bütünleşen bir direniş karşısında tüm teknolojik üstünlüğe rağmen nasıl yenildiğinin en somut göstergesi olmuştur. Bundan dolayıdır ki bir çatışmanın sonucunu tek başına güçler dengesi üzerinden yapmak çoğu zaman yanıltıcı olabilmektedir. 1939-1945 arasında 6 yıl süren 2. Emperyalist Paylaşım savaşına kadar seksenin üzerinde sömürge kolonisi olan İngiltere 6 yıllık savaş sonucunda bu kolonileri başka ya emperyal güçlere kaptırmış ya da teslim etmek zorunda kalmış veya kısmı bağımsızlıklarına razı olmak zorunda kalmıştır. Savaş öncesinde üzerinde “Güneş Batmayan İmparatorluk” olarak adlandırılan İngiltere açısından kısa bir zaman dilimi içerinden böyle bir değişimi çok az kişi öngörebilirdi.

Kapitalizm, bitmez ekonomik krizlerin ve kaçınılmaz pazar savaşlarının sistemidir. Bu krizler ve savaşlar ise ezilen uluslar ve sınıflar için fırsatların anahtarıdır. Devrimci güçler tüm hazırlıklarını buna uygun olarak organize edebildikleri oranda değişimin öznesi olabilirler. Bu hazırlık elbette güncel siyasete seyirci kalan bir korumacı ve savunmacı bir tarzla değil aksine mevcut çelişkileri derinleştiren sistemin dilinden ve siyasetinden farklı bir söylemle somut bir güce dönüşebilir. Halkın geniş kesimine nüfus eden ve bir bakıma bugün için “boyun eğilen” militarizm ve şovenizm ile devrimci mücadelenin militan ayağı büyük oranda “yok sayalım/yok olsunlar “sessizliğine mahkum edilmiş “anlamsız ve boşa çaba” algısı kısmen yaratılmıştır. Bu durum dönemseldir ve bu süreç hiçte sanıldığı kadar uzun sürmeyecektir.

Seçim ve ekonomik kriz ve işgal savaşı üzerinden sistemde yaşanan tıkanma devrimci atılımlar kadar kaybedilen demokratik mevzilerin geri alınması ve daha ileri düzeyde kazanımlar için pek çok potansiyeli barındırmaktadır. Bunlar bir devrimci dönüşüme everilmese bile ciddi demokratik kazanımlarla sonuçlandırılabilir. AKP/MHP rejimi Irak ya da Suriye’de işgali daha da derinleştirecek bir ekonomiden yoksundur, ülke içinde bir iç savaş provokasyonu ise AB’ye yeni bir göç dalgası yaratacağı ve başta ABD çokuluslu şirketlerin yatırımlarını riske atacağı için Pirus bir zaferden öte anlam ifade etmeyecektir. Seçimle sakin bir şekilde iktidarı teslim etmeleri de bugün için zayıf bir ihtimaldir. Devrimci/Yurtsever güçler bugünden AKP/MHP rejiminin olası sıkıyönetimle seçimleri askıya alma ihtimaline karşı sokak muhalefetini örgütlemeli, sınır ötesi tüm askeri güçlerin geri çekilmesi, İstanbul sözleşmesine geri dönülmesi başta olmak üzere kadına yönelik şiddete cezasızlık politikasının terkedilmesi, grev ve örgütlenme hakkı önünde ki “yetkili sendika” “Ulusal güvenlik” gerekçesi ile grevlerin yasaklanması gibi uygulamaların kaldırılması, Kayyım siyasetinin tüm yasal dayanakları ile kaldırılması, temel tüketim maddelerine uygulana zamların geri alınması gibi somut talepleri dillendirmeli ve halkın gündemine sokmalıdırlar. Birleşik Mücadele Güçleri yaşama etki eden bir özne olmak için somut taleplerle  zaman kaybetmeksizin bugünden yarına somut bir planlama ile adım adım süreci örmelidir.

Ümit Bakır

01/08/2022

Yorum yap

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir