Yaygın protestolardan halk ayaklanmasına, ayaklanmadan devrime… İran halk ayaklanması nasıl muzaffer bir devrime dönüşebilir? İran halk ayaklanmasından ne öğrenmeliyiz? Bunlar ve benzer sorular yalnızca İran’lı devrimcileri, devrimci öncüleri değil bütün ülkelerin devrimcilerini derin derin düşündürüyor olmalı. İran halk ayaklanması gerçekliğini, başlangıç halindeki bir devrimin zafere ilerlemesi imkan ve sorunlarını “anlatılan senin hikayendir” mantalitesinde düşünmek, incelemek ve ilişkilenmek, “devrimci bir yol aramak” herkesten çok Türkiye ve Kürdistanlı devrimci öncülerin geleceği şekillendirecek temel bir sorunu olarak aydınlanmak istiyor.
Hangi kıvılcımın bozkırı tutuşturacağı öngörülemez. Ama ABD ya da Fransa gibi emperyalist merkezler dahil bütün kıtalardan ülkeler şu veya bu kıvılcımla tutuşacak bozkırlar durumunda. Her an ateş almaya hazır muazzam yanıcı-patlayıcı maddeler her yerde birikiyor. Tekelci kapitalizmin emperyalist küreselleşme aşamasının olgunlaşma göstergesi de olan 2008 ekonomik mali krizden günümüze, 10-15 yıllık bu kısa dönemde dünyanın bütün kıtalarında onlarca ülkede yaşanan kitlesel başkaldırı örnekleri bunu doğruluyor. Kapitalizmin varoluşsal krizi güncel mali ve ekonomik krizler ve halk ayaklanmaları başta gelmek üzere sayısız semptomlarıyla kendisini dışarı vuruyor. Yalnızca 2019 yılı içerisinde 40’dan fazla ülkede patlak veren halk ayaklanmalarının dumanı hala tütüyor. Bütün ülkelerdeki devrimci öncülerin halk ayaklanmalarının devrimlerle taçlanması ve devrimci önderlik sorunu üzerine tekrar tekrar düşündüklerinden kuşku duyulamaz.
Eylül 2022’de başlayan İran halk ayaklanması ne sönümlendi ne de bastırılabildi. Tunus’u hatırlayalım. Muhammed Bouazizi isimli bir genç, seyyar satıcılık yaptığı arabasına el konulunca bunu protesto etmek için bedenini ateşe verdi. 17 Aralık 2010’a değin sayısız kendini yakma protesto eylemi gerçekleşti ancak o son kıvılcım Orta Doğu’da yangını tutuşturdu. Kadınlar, 1979 İran devrimini çalan Humeynicilerin kurduğu politik islamcı iktidarın hemen her zaman hedef merkezinde oldu. Despotik molla rejimi kadınların tekrar tekrar yükselen direnişi karşısında belli dönemlerde geri çekildi ama genelde saldırı halinde oldu. Adeta tüm toplum üzerinde ideolojik, kültürel ve tabi politik hegemonyasını kadınların örtünmesi stratejisi üzerinden kadınlara boyun eğdirme zemininde geliştirmeye çalıştı. Dinselleştirilerek dokunulmaz tanrısal emir derekesine yükseltilen erkek egemenliği Şii teokratik iktidarın tüm toplumu işçi sınıfı ve emekçileri, İran’daki bağımlı, sömürge ulusaları hegemonya altına almanın lokomotifi gibi kullanıldı. Fakat İran’nın özgürlüğe sevdalı kadın kitleleri, politik islamcı düzenini hegemonyasını tam da buradan kadının örtünmesi, kadının teslim alınması halkasından kırdı, yardı, bütün İran halklarına emekçilerine, yoksullarına, işçi sınıfına, ezilen uluslara ve inanç topluluklarına, İran’ın bütün ezilenlerine bir özgürlük kanalı açtı.
Özgürlüğe sevdalı sayısız kadın İran molla rejimi tarafından katledildi. Ama saçı göründüğü için Örtünme ve İrşad Polisi (ahlak polisinin bir bölümü) tarafından Jina Mahsa Amini’nin saldırıya uğraması tutuşturdu İran bozkırını. Kadınların öncülüğünde Rojhilat (Doğu Kürdistan’da) patlak veren protestolar bütün İran’a yayıldı, İran halklarının, işçi sınıfı ve ezilenlerin politik İslamcı rejime karşı direnişine, ayaklanmasına dönüştü. Yüksek öğrenim ve liseli gençlik yaygın ve kitlesel olarak harekete katıldı, gençlik hızla kadınların yanı sıra ayaklanmanın öncü saflarında konumlandı. İran işçi sınıfı giderek daha geniş kesimleriyle ayaklanma saflarında yer alıyor. Esnaflar ayaklanmayı destekliyorlar. Kürt, Azeri, Beluci, Giran ulusları, bütün ulusal topluluklar ve ezilen inanç toplulukları özgürlük istiyor, ayaklanma saflarında yer alıyor ya da destekliyorlar.
Halk ayaklanması 100 günü geride bıraktı. Molla rejimi belli kentlerden güçlerini çekti tekrar geri döndü, manevralar yapıyor, bekliyor, idamlarla saldırıyor, hareketin yatışması için zaman kazanmaya, boğmak için hazırlık yapmaya devam ediyor. İrşad Devriyesi’nin lağvedilmesi ve sonra Hamaney’in geri adım atan açıklaması ayaklanmanın ilk somut kazanımları oldu. Fakat ayaklanan halk bunları yeterli bulmadı, bulmuyor, “Diktatöre Ölüm”, “Hameney Ölüm” başkaldıran halkın politik islamcı rejime son verilmesi, devrilmesi kararlı istek ve talebini kristalize ediyor.
Fakat halk ayaklanması muzaffer bir devrime dönüşemiyor. Halk despotik Vilayet-i Fakih rejimini yıkmak istiyor. “Diktatöre Ölüm” sloganı bu anlama geliyor ama henüz halkın gücü buna yetmiyor. Devrimci bir bakış, halk ayaklanmasında “merkezi bir devrimci önderlik” eksikliğini, boşluğunu hemen görüyor. Yalnızca örgüt anlamında değil aynı zamanda hareketi ülke çapında birleştirecek devrimci bir program, politik islamcı despotluğu yıkacak ve bu programı gerçekleştirecek bir devrimci strateji de açığa çıkartılmış değil. Yerel düzeylerde değişik kitlesel ya da öncü örgütlenmelerin yaygınlığı İran’dan dünyaya yansıyan bilgiler içerisinde yer alıyor. Kuşkusuz İran’da öncü devrimci örgütlenmeler var, ama her hangi birisinin hareket içerisinde ülke çapında etkileye sahip olmaması öncü örgütlenmelerin zayıflığını yansıtıyor. Yerel ve merkezi düzeyde ayaklanma ve iktidar organları “doğmadığı” için İran’daki politik süreç bir ikili iktidar durumuna da sıçrayamıyor, dönüşemiyor.
7 milyondan fazla insanın katıldığı halk ayaklanması onbinlerce gözaltı, binlerce tutuklama ve idam terörüne karşın yatıştırılamıyor, buğulamıyor. Kadınlar gençler çok kararlı, İran işçi sınıfı git gide daha güçlü bir şekilde ayaklanmada yer alıyor. Süren halk ayaklanmasının deneyiminin yanı sıra geride kalan bir kaç on yıllık dönemin protesto ve başkaldırılarının dersleri halkın bilincinde canlı… Bütün bunlar “ayaklanmanın önderlik krizi”ni aşma kapasite ve potansiyelini yansıtıyor. Ancak şu aşamada öncü örgütlerden herhangi birisinin “ayaklanmanın önderlik krizine” çözüm olabileceğinin verileri de ortaya çıkmış değil. Halk ayaklanmasının devrimci ihtiyaçları öncü örgütlenmelerin “kendi görece dar sınırlarını” aşmaları zorunluluğu ve “birleşik devrimci önderlik” ihtiyacı her geçen gün kendisini daha yakıcı bir biçimde ortaya koyuyor, dayatıyor. Bütün veriler şu an İran devriminin geleceğinin “birleşik devrimci önderliğin” doğuşuna bağlı olduğunu gösteriyor.
Türkiye ve Kürdistan devrimcileri olarak İran halk ayaklanmasının bu ilk temel dersinden, bu yakıcı gerçekliğinden öğrenmek zorundayız. Kaldı ki, aynı gerçeklik Gezi-Haziran ayaklanmasında da açığa çıktı. Gezi-Haziran ayaklanması en başta devrimci önderlik açığa çıkartılamadığı için bir protesto hareketi olarak kaldı. Halen birleşik devrimci önderlik, Türkiye ve Kuzey Kürdistan’da devrimci hazırlığın merkezi sorunudur. Ait olduğu bütünsel devrimci hamle ve yönelimin bir bileşeni olarak “birleşik mücadele”yi tam da buradan görmek ve kavramak, anlam derinliğine ulaşmak gerekiyor. “Birleşik mücadele” devrimci bir yol arayışı ve birleşik devrimci önderliğe açılan devrimci bir kapıdır. Herhangi bir gelişmeden patlaması hiç de sürpriz sayılamayacak bir halk ayaklanmasına hazırlanmak için bu halkayı sımsıkı kavramak, tarihin çağrısı olduğu kadar İran devriminin de birinci temel dersidir.