Sömürgeci İşgallere Karşı Birleşik Mücadele / Baran Günebakan

Faşist şef Erdoğan, bir haftadır, Rojava’ya yönelik yeni bir işgal tehdidinde bulunuyor. Faşist saray zevatı, sözcüsüyle, bakanıyla, danışmanıyla ve güvenlik uzmanıyla, bu yeni sömürgeci işgal saldırısına hazırlık korosunu oluşturuyor. Bu defa, işgalin hedefinde öncelikle Til Rifat bölgesinin durduğu dile getiriliyor.

Söz konusu işgal hazırlığı, en başta, faşist saray iktidarının Kürt özgürlük hareketini ve Kürt ulusal statüsünü yok etmeyi amaçlayan işgaller dizisinin son halkası oluyor. Zira Kürt ulusal demokratik mevzileri, faşist Türk burjuva devletinin varoluş temellerini derinden sarsmaya devam ediyor. Bu yüzdendir ki, Rojava’da Efrîn, Serêkaniyê ve Girê Spî, Başûr’da da Xakurkê, Heftanîn, Metîna, Avaşîn ve Zap halen faşist sömürgeci işgal altında. Faşist saray iktidarı, ABD ve AB emperyalistlerinin onayı, Irak hükümetinin sessizliği ve Barzaniler yönetimindeki KDP’nin işbirliği sayesinde, Başûr’daki işgale yeni alanlar ekliyor, Şengal’e ve Mexmur’a art arda saldırılar düzenliyor, hatta Süleymaniye’de kontrgerilla suikastlarına girişiyor. Rojava’daysa, ABD ile Rusya arasındaki emperyalist çelişkilerden yararlanma ve faşist politik islamcı çeteleri teşkilatlandırma manevralarıyla, işgal sahasını sürekli genişletmeye ve bölgenin demografisini basbayağı değiştirmeye yöneliyor.

Rojava’ya yönelik yeni işgal hazırlığı, ikinci olarak, faşist şefin toplumsal ve siyasal desteğindeki büyük çaplı aşınmayı durdurma arayışına bağlanıyor. Olası bir sömürgeci işgal harekatıyla körüklenecek ırkçı şoven rüzgarın faşist saray iktidarının yelkenlerini şişirmesi tasarlanıyor. Bu sayede, belli ki, HDP’yi kapatmak ve hatta burjuva muhalefetin bile sesini kısmak için daha elverişli toplumsal ve siyasal koşulların meydana geleceği hesaplanıyor. Diktatör Erdoğan için mezarlık sessizliği zemininde yükselen bir faşist politik islamcı saltanatın yolu, Kürdistan’ın bütün parçalarını katliam, işkence, tecavüz, inkar ve göç zulmüne boğmaktan geçiyor.

Buna karşılık, Başûr’da kahraman özgürlük gerillaları, Rojava’da devrimin kararlı güçleri sömürgeciliğe sonuna değin direniyor, faşist işgalcilere kök söktürüyor. Sömürgeci işgallere karşı bu can feda direnişler, sadece Kürt ulusal demokratik mevzilerini savunmaya değil, aynı zamanda faşist saray iktidarına karşı halklarımızın antifaşist barikatını yükseltmeye hizmet ediyor. Zira bu silahlı devrimci direnişler toplamı, faşist saray iktidarına karşı mücadelenin en örgütlü ve en etkili dinamiği olarak, onun karşıdevrimci iradesini alabildiğine zorluyor, siyaseten gitgide çaresizlik girdabına kapılmasını sağlıyor. Hatta bu muazzam direnç, Türkiye’de faşist devlet terörünün tırmandırılışındaki dizginsizliğe de fren oluyor. Böylelikle, gerilla öncülüğündeki Kürt özgürlük direnişinin, Türkiyeli işçiler ve ezilenler için Erdoğan faşizmine karşı politik özgürlük mücadelesinin başlıca müttefiki olduğu hakikati yeniden ve yeniden doğrulanıyor. Gerillanın Garê zaferinin faşist şef Erdoğan’ı nasıl derin bir siyasi bocalamaya ittiği, Bakur’un Kürt halkında nasıl ciddi bir kazanma umudu yeşerttiği, Türkiyeli sayısız antifaşiste nasıl büyük bir moral ve direnç aşıladığı halen hafızalardaki tazeliğini koruyor.

Bugün, ABD ve Rusya’nın ne bölgede kolladıkları kendilerine özgü emperyalist çıkarları, ne de Türk burjuva devletiyle kapalı kapılar ardında sürdükleri kirli pazarlıkları, faşist saray iktidarının yeni bir sömürgeci işgal saldırısı başlatmasının önünü kesecek niteliktedir. Rojava devrim güçleriyse, elbette, yeni bir işgale karşı savaşmakta tereddüt etmeyecektir. Bununla beraber, sarayda ısıtılmakta olan güncel işgal harekatının püskürtülmesi, Kürdistan’ın diğer parçalarında, Avrupa’da ve başka ülkelerde Kürtlerin karşı koyuşuna, dünya halklarının enternasyonalist bölüklerinin harekete geçişine, ve en fazla da, Türkiyeli emekçilerin ve ezilenlerin devrimci ve ilerici bölüklerinin tepki gösterişine bağlıdır. “En fazla da” diyoruz, çünkü faşist saray iktidarının sömürgeci işgal planına Türkiye’de yaptığı belirleyici ideolojik ve politik tahkimatı boşa çıkarmakta kritik rol Türkiyeli bütün antifaşist ve antişovenist güçlere düşüyor.

Peki, Türkiye emekçi sol hareketi bu kritik rolün hakkını nasıl verebilir?

Faşist saray darbesinden günümüze, Rojava ve Başûr Kürdistan’a yayılan sömürgeci işgal saldırıları karşısında doğrudan ve etkili bir politik tutum alamamak, hatta faşist devlet terörü tırmandıkça bundan gitgide kaçınır olmak, emekçi sol hareket saflarındaki başlıca bir zaaftır. Böyle bir politik tutumun Kürt ulusunun kendi kaderini tayin hakkını prensipte kabul etmenin kesin bir gereği olduğunu burada bir an için konu dışı tutalım. Bundan çok daha güncel düzlemde, bu sömürgeci işgallere karşı ulusal mücadele dinamiğinin faşist saray iktidarına karşı genel antifaşist direnişin en büyük bileşeni ve Türkiyeli antifaşistlerin en öncelikli müttefiki olmasında somutlaşan gerçeklik, bu en yalın güncel gerçeklik dahi, değinilen zaafı aşmaya muktedir bir politik görüş açısı geliştirmek için yeterli bir temeldir. Ve zaten, Türkiyeli emekçileri ve ezilenleri faşist saray iktidarına karşı büyük bir antifaşist kuvvet haline getirmek için söz konusu zaafın aşılması kesinkes şarttır.

Erdoğan faşizmine karşı birleşik antifaşist direnişi büyütme ihtiyacının, bu muhtemel işgal saldırısını da yine siyasi ürkeklikle ve sosyal-şoven çekimserlik geçiştirecek olanlara daha fazla tahammülü yoktur. Sömürgeci işgalleri sessizlikle ve tepkisizlikle karşılamak, Türkiyeli emekçiyi faşist Türk burjuva devletine bağlayan o en zehirli bağın, yani şovenizmin, faşist şef Erdoğan’ın elinde bir kez daha işlevsel bir enstrüman olarak kullanılmasına seyirci kalmaktır. Türkiyeli emekçinin demokratik haklardan ve insanca yaşam imkanlarından yoksun bırakılması ile art arda sömürgeci işgallere girişilmesi arasındaki ilişkiyi emekçi kitlelere dolaysızca anlatmaktan imtina etmek, antifaşist kitle hareketini geliştirmekte düpedüz kararsız durmaktır. Sömürgeci işgallere karşı herhangi bir politik hareketten kaçınmak, Türkiyeli emekçiyi, her kritik konuda olduğu gibi işgal tezkereleri ve zalimliklerinde de faşist şefe koltuk değnekliği yapan burjuva solu CHP’nin ve burjuva muhalefetin insafına terk etmektir.

Politik özgürlüğün öncü güçlerinin güncel sorumluluğu, Türkiye’de halkın antifaşist mücadelesi ile Kürdistan’da halkın antisömürgeci mücadelesi arasında köprü kurmayı mutlaka başarmaktır. Rojava’ya muhtemel işgal saldırısına karşı politik tutum almak, Türkiyeli işçileri ve emekçileri antişovenist bir konuma çekmeye çalışmak, bu sorumluluğun bugünkü acil uğrağıdır.

Yeni bir sömürgeci işgal saldırısına karşı mücadele görevi, ezilenlerin antifaşist direnişler kümesinin en kararlı bölüğü ve birleşik politik öncülük imkanı olan Birleşik Mücadele Güçleri’nin önündedir. Öyle ki, Birleşik Mücadele Güçleri’nin bu gündemde sergileyeceği politik pratik, Türkiyeli ilerici, demokrat ve antifaşist kesimler arasında pekala saflaştırıcı, cesaretlendirici ve hareketlendirici sonuçlar üretebilir. Hele de, faşist şef Erdoğan’ın yeni bir işgalle aslında tahtını koruma uğruna bir “saray savaşı” yürütmeye giriştiği duygusu ve düşüncesi yayıldıkça.

Faşist saray iktidarının Kürdistan’daki işgallerine karşı çıkmanın en katı faşist devlet terörüyle, yasal gösterilere polis saldırısıyla, gözaltı ve tutuklama furyasıyla yanıtlandığı, bütün bunların fiili meşru mücadele cephesinde bu gündeme dair politik çalışma sahasını daralttığı elbette ortadadır. Fakat bu durum, faşist sömürgeci işgal hazırlığına karşı, örneğin görsel propagandası özenle yapılacak birleşik şimşek eylemler gerçekleştirmeye, örneğin birleşik bildiri dağıtımlarını işçi havzalarının içlerine taşımaya, örneğin emekçi mahallelerinde yüzlerce açık yazılama yapacak birleşik ekipler kurmaya, örneğin kampüslerde birleşik forumlar düzenlemeye engel değildir.

Önemli olan, işçiler, yoksullar, kadınlar, gençler, Kürtler, Aleviler, ezilen tüm ulusal ve dinsel topluluklar, lgbti+’lar, yaşam tarzı özgürlüğü isteyenler, ekoloji savunucuları, demokrat aydın ve sanatçılar nezdinde, faşizme karşı direnişin antişoven sesinin daha gür duyulmasıdır.