Tayyip Erdoğan, iktidarı kaybetme korkusunun büyümesine paralel olarak DSP gibi ahı gitmiş vahı kalmış küçük çıkar şebekelerine dahi ihtiyaç duyuyor. Bunları koltuk karşılığı satın alıyor. Gerçi oy uğruna sergilenen ilkesiz tutumlar sadece iktidar cephesiyle sınırlı değil. 14 Mayıs seçimleri bu yönüyle ilkelerin yerini ucuz hesapların aldığı ilkesiz tutum ve ittifaklar seçimi olarak hatırlanacak.
Kuşkusuz kurulan her ilişki ve ittifak sadece oy hesabına indirgenip bu sınırlar içinde yorumlanamaz. Çünkü siyasette her ilişki ve ittifak belirli bir ideolojik tutumu, yönelimi niyet ve beklentiyi yansıtır. Lenin’in tanımıyla, “…ittifaklar, eylem biçimleri ve güç ilişkileri tarafından belirlenir.”
Tayyip Erdoğan AKP’sinin HÜDA-PAR ve Yeniden Refah Partisi’yle kurduğu ilişki, bu açıdan tam anlamıyla “yerli ve milli” bir Taliban koalisyonudur. Hedefinde öncelikle kadınlar vardır. Toplumu daha koyu bir karanlığa boğma, toplumsal yaşamı şeriat kurallarına uygun hale getirme projeksiyonunun kadınlar üzerinden başlatılmak istendiği -programlarından da görülebileceği gibi- ortadadır.
YRP’nin bu ittifaka girerken şart koştuğu ve AKP yönetiminin de kabul ettiği açığa çıkan dayatmalara bakar bakmaz bu gerçek bütün çıplaklığıyla çıkar karşımıza.
Kadını sosyal yaşamın dışına itmek ve hayatı kadınlar için zindana çevirme amacını pervasızca dile getiren Taliban ittifakının diğer ayağını oluşturan HÜDA-PAR da YRP’den farklı değildir; onun da kadına ve kadına ilişkin meselelere bakışı aynı ideolojik kaynaktan beslenmektedir.
Hizbullah artığı HÜDA-PAR
Seçim sath-ı mailine girilince çeteleşmiş ilişki ve bağlantılar, kaybetmekten korktukları iktidarı elde tutmak için seferber edildi, eski müttefiklere yenileri eklendi. Faşist rejim Kürt oyları için önceleri HDP ile çekişiyordu. Kürdistan söz konusu olduğunda, eskiden topladığı kitlenin bugün beşte birine ancak ulaşabilen AKP-MHP ittifakı yeni müttefiklerinden biri olarak HÜDA-PAR’ı seçti. Neyin nesidir bu HÜDA-PAR? Eski Meclis Başkanı Bülent Arınç’ın dediği gibi “bu memleketin tertemiz, vatansever insanları” mıdır? Yoksa yüzlerce insanı en vahşi işkencelere tabi tutarak katleden devlet destekli eli kanlı bir örgüt mü?!.
Din ve mezhep esaslarına dayanan bir devlet kurmayı amaçlayan HÜDA-PAR ittifaka dahil oluş amacını, “seçim güvenliği” olarak açıklamıştı. Dünya alem biliyor ki, o Hizbullah’ın devamcısıdır. ’90’lı yıllar boyunca özellikle Kürdistan’da insanı isyan ettiren bir katliam külliyatının mirası üstünde oturmaktadır. O miras, en bilineni Konca Kuriş’in vahşice katledilmesi olmak üzere kadınlara baltalı-kezzaplı saldırıların yüzlercesinden oluşmaktadır. 2011’de sessiz sedasız tahliye edilen ve 250 kişinin katili Hizbullahçı Edip Gümüş başta olmak üzere Hizbullah’ın askeri kanat yapılanmasında yer alan ve herbiri onlarca kişinin katili ağırlaştırılmış müebbet hükümlüsü 58 tetikçi bu iktidar döneminde serbest bırakıldı.
Dolayısıyla Hizbullah’ın uzantısı, kadın düşmanı politikalara banko angaje olan HÜDA-PAR bu faşist koalisyona en yakışan bileşendir.
“Seçim güvenliği”yle ne anlatılmak istendiği ise bizler için açıktır. Devletin bu çeteleri sahaya sürmesi, IŞİD katillerinin sahaya akışını da hızlandıracaktır. Her ne kadar AKP IŞİD’i terör örgütü değil “öfkeli gençler” olarak tanımlasa da el altında daima bulundurduğu bu paramiliter çetelerle yıllarca iş gördüğü hiç kimse için sır değildir.
Geçtiğimiz günlerde Batman’daki bir sokak röportajında “Biz Hizbullahçıyız, cihada hazırız, kafaları(nı) keseceğiz” diyen İsmail Cevher Kasımoğlu, aslında neye hazırlandıklarını haber veriyordu.
İnsanlık düşman IŞİD
IŞİD’in bu toprakları yıllardır mesken tuttuğunu zaten biliyoruz. Devletin koruyucu, kollayıcı, görmezden gelen mekanizmaları sayesinde palazlandılar kanserli bir ur gibi Türkiye’nin her yanına yayılıp büyüdüler.
O kadar öyle ki, Türkiye’deki belli başlı kitlesel katliamlar (Ankara Gar Katliamı, Suruç Katliamı, Diyarbakır katliamı) AKP iktidarının cihatçı çetelerle işbirliğinin gelişimini gözler önüne sermektedir. Bu katliamların herbiri devletin bilgisi, gözetimi, dahası yönlendirmesi temelinde gerçekleştirildi. Katillere baştan “devlet güvencesi” verildi. Buna uygun olarak sınırlar gevşetildi, yollar açıldı; insan, silah ve malzeme geçişleri kolaylaştırıldı. Fidelik haline getirilen bu coğrafyanın bütün dünyada “cihatçı otobanı” olarak anılması boşuna değildir.
Daha önce çeşitli vesilelerle dinlemeye takılan, hatta rutin yol kontrolleri sırasında suç üstü yakalanan, kimi zaman gözaltına alınan fakat haklarında hiçbir işlem yapılmadan serbest bırakılan cihatçıların bu katliamları gerçekleştirdikleri daha sonra ortaya döküldü -dava dosyaları her şeyi söylüyor.
5 Haziran Diyarbakır Katliamı da 20 Temmuz Suruç, 10 Ekim Ankara Gar Katliamı da Orhan Gönder, Yunus Emre Alagöz ve Şeyh Abdurrahman Alagöz, Yunus ve Ökkeş Durmaz kardeşler, İlhami Balı, Ahmet Güneş, Erman Ekici, Mustafa Delibaşlar… gibi IŞİD’li tetikçiler tarafından gerçekleştirilmiştir; onlar, bu üç büyük katliamın elebaşıları ya da suç ortaklarıdır. Bütün faaliyetleri bilindiği halde amonyum nitratlar, çelik bilyeler satın aldılar, depolar tuttular, canlı bomba yelekleri diktirdiler araçları hazır ettiler, para akışını sağladılar. Hizmetinde oldukları iktidara “yaptıklarımız yapacaklarımızın teminatıdır” mesajı verdiler.
Yerli Taliban ittifakına alınma gerekçesi “seçim güvenliği” olarak gösterilen HÜDA-PAR’ın sicili bu “güvenlik”le neyin kastedildiğini kanıtlamaya fazlasıyla yeter. Kaldı ki bunun daha SADAT’ı vardır, Suriye ve Afganistan’dan devşirilerek el altında tutulan paralı tetikçiler vardır, uyuşturucu kaçakçılığı ve kadın ticareti başta olmak üzere işlemedikleri insanlık suçu, çek-senet tahsilatı, haraç, çökme başta olmak üzere yemedikleri halt kalmayan ama her zaman “devlete bağlı ve onun hizmetinde” olan mafya grupları vardır. Kökleri Osmanlı’ya kadar giden ve Cumhuriyet döneminde de sürekli beslenip diri tutulan tarihsel gericilik birikiminin etkisiyle kolayca harekete geçirilen linç grupları vardır. Düzenlediği seçim toplantısında kendisini “vur de vuralım, öl de ölelim” tezahüratıyla karşılayan salondakilere “onun da zamanı gelecek” yanıtını veren fiili genelkurmay başkanı Hulusi Akar’ın sözlerinde de ifadesini bulan “güvenlik” anlayışı budur.
Bu noktada önemli olan bu tehdit ve hazırlıkların ne anlama geldiğinin farkında olmak değildir. Faşist cephenin bu hazırlıklarına karşı bizim cephenin hazırlık ve örgütlülük düzeyini bir an önce yükseltmektir.