1970 ten bugüne TC Zindan politikası
Türkiye’de zindanlar 1970’li yıllara kadar tehlike ve tehdit görülenlerin toplumdan koparılıp cezalandırıldıkları ve bu yolla sindirilmeye çalıştıkları bir araç olarak kullanılır. Zindanın içine yönelik sistemli bir özel savaş politikası yoktur. 1970’lerden sonra zindanların içerisinde de özel savaş mekanizması örgütlendirilmeye başlanılmıştır. 68 Devrimci Gençlik hareketi ve sosyalist mücadelenin büyük bir gelişim gösterdiği bu yıllarda Türk devleti tehlikenin büyüklüğünü görerek kendisini yeniden yapılandırmıştır. Aslında 1971 12 Mart Darbesi gelişen sosyalist mücadelenin önünü almak amaçlıdır. Darbe ile birlikte sol ve sosyalistlere yönelik kitlesel tutuklanmalar başlatılır. Tutuklananlar gözaltı merkezlerinde aylarca işkencelere tabi tutulurlar. Tutuklanarak getirildikleri cezaevlerinde de bu işkence ve baskı uygulamaları sürdürülür. Artık devrimcilere karşı dışarıda yürütülen baskı ve zülüm içeriye de taşırılır. Tutukluların teslim olmaları, pişmanlık göstermeleri, itiraflarda bulunmaları ve böylece siyasi olarak ölümleri amaçlanır. O dönemin devrimci önderleri Mahir Çayan, Deniz Gezmiş, İbrahim Kaypakkaya katledildikten sonra önderliksiz bırakılan sosyalist hareket, zindanlarda uygulanan özel savaş politikaları ile bitirilmek istenir. Tümden bitirilmese de bu suretçe zindanlarda uyguladıkları politikalarla devrimci mücadeleyi önemli oranda darbelediklerini gören Türk devleti artık zindanların içine yönelik daha kapsamlı plan ve projelere gider. Bu süreçten sonra zindanlar özel savaşın en ‘üst düzeyde uygulandığı, devletin kişiliksizleştirerek siyasetten öldürme yaklaşımının her türlü insan onuruna aykırı yol ve yöntemle hayatta geçirildiği, buna karşı da devrimcilerin destansı direnişlerinin yaşandığı tam bir mücadele alanına dönüşür.
Kürt Özgürlük Hareketi tarihinde zindanların yeri ve önemi
Bilindiği gibi 1970’lerin ortalarında Sayın Öcalan öncülüğünde Kürt özgürlük Hareketi hızla gelişip büyümeye başlamıştır. 1978 yılında PKK adıyla partileşmesi ve Bakure Kürdistan’ın da işbirlikçilere karşı mücadeleye girişmesi ve bu anlamda toplumsallaşması Türk devletini oldukça korkutmuştur. Bu gidişatın önünü almak için 1980 12 Eylül askeri darbesi planlanarak hayatta geçirilmiştir. Darbe ile beraber Türkiye’deki devrimci mücadeleye ciddi anlamda yönelim olsa da darbenin asıl hedefinin Sayın Öcalan ve PKK öncülüğünde gelişen Kürt Özgürlük Mücadelesi olduğu açıktır. Faşist cunta tüm gücünü kullanarak tam bir insan avı başlatmıştır. Katledilenler ve yurt dışına çıkabilenler dışında neredeyse hem Türkiye devrimcileri, hem de Özgürlük Mücadelesinin tüm kadro, çalışan ve sempatizanları tutuklanarak zindanlara doldurulmuşlardır. Geriye artık zindana atılan bu kadro, çalışan ve sempatizanlar sahsında mücadelenin bitirilmesi kalmıştır. Diyarbakır 5 Nolu Zindanı başta olmak üzere Metris, Mamak, Elazığ gibi kimi zindanlar tam bir işkence merkezlerine dönüştürülmüşlerdir. Özellikle Diyarbakır 5 Nolu Zindanı PKK’nin, Kürtlüğün ve hatta insanlığın bitirildiği bir alan haline getirilmek istenmiştir.
Bizzat darbenin başı Kenan Evren tarafından İç Güvenlik Amiri olarak görevlendirilen Binbaşı Esat Oktay Yıldıran öncülüğünde insanlık tarihinde benzeri görülmemiş baskı, işkence ve zülüm politikaları ile tutsaklar teslim alınmaya, itirafçılaştırılmaya ve insanlıklarından çıkarılmaya çalışılmıştır. Tabi vahşetin büyüklüğü kadar direnişte görkemli ve tarihi olmuştur. Mazlum Doğan yoldaşla yaratılan ölümüne direniş meşalesi Dörtlerle yaygınlaşıp, 14 Temmuz Büyük Ölüm Orucu ile zirveleşerek zafer kazanan bir çizgi ve direniş ruhu olmuştur.
1980’lerden bu yana zindanlar faşist, ırkçı ve sömürgeci TC ile devrimci tutsaklar arasında büyük ve kıyasıya bir mücadele alanı olmuştur. TC devleti, Özgürlük Mücadelesine yönelik belirlediği tüm imha konseptlerinin temel ayaklarından biri olarak zindanları ele almış, cezalandırma, toplumu sindirme, içeriye aldıkları insanların iradelerini kırma, boyun eğdirme, kişiliksizleştirip karşıtına dönüştürme ve bu yolla Özgürlük mücadelesinden uzaklaştırmayı amaç bellemiştir. Bu saldırılara destansı direnişlerle cevap veren ve büyük oranda TC’nin amacına ulaşmasını engelleyen devrimci tutsaklar ise zindanları her daim sömürgecilik ve faşizmle mücadelenin temel bir ayağı olarak ele almış, bu mekânları örgütlendirerek, kendini eğittikleri ve bu yolla Özgürlük Mücadelesine daha büyük katkılar yapabilecekleri bir alan haline getirmişlerdir.
Üçüncü Bölümün Sonu