Günün güncel önemi açısından biz köşemize Sayın Abdullah Öcalan’ın hegemonik güçler üzerindeki değerlendirme yazısını buraya almayı uygun görüyoruz.Yazının uzunluğundan dolayı iki bölüm halinde vermek durumda kaldık.
Bu değerlendirmeyi köşemize neden aldık sorusu sorulacak olursa, Ukrayna Savaşı’nın ele alışında, dönemsel hegemonik çelişki çatışmanın doğru ele alınmıyor. BMG bileşenlerinden kimi bileşenler, nerede ise geçmişte Sovyetlerin Afganistan’ı, Çekoslovakya işgallerini alkışladığı gibi, bugün de Putin’in Rus işgalini iki özerk bölgesi olan Donetsk ve Luhansk yararınadır denilerek alkışlar duruma düşmekte ve destekler duruma gelmekteler. Bu ne kadar doğrudur yanlıştır polemiğine girmek istemiyoruz. Ancak şunu iyi bilmek gerekir ki, bu savaşın Rus halklarına ve Ukrayna halklarına ölüm dışında başka bir şey tattırmadığıdır. Biz ezilen bir ulusun ferdi olarak rahatlıkla şunu söyleyebiliriz. Savaşın haklılığı kutsallığı yoktur, barışın haklılığı vardır. Ezilen ulus insanları, işçileri, kadını, aydını, dincisi velhasıl savaştan nemalanan hegemonik güçlerin dışında kalan herkesin tercihi savaş değil barış olmalıdır. Hegemonik güçlerin pazar sömürü savaşlarına karşı durmak, karşı çıkmak olmalıdır. Hegemonik güçlerin kendi iç çatışma ve it dalaşları karşısında halkların özgürlük barış kardeşlik dayanışması öne çıkmalıdır. Egemenlik savaşları karşısında barış konfederasyonları örgütlülükleri oluşmalı, ulus-devletçi milliyetçi manipülasyon özel savaş araçları karşısında halkları uyanık tutmalı, milliyetçi boğazlaşmalara karşı barış kardeşlik dayanışma çağrıcısı, eylemcisi, destekçisi olmalıyız. Devrimciler, sosyalistler böylesine hegemonik it dalaşı savaşlarında taraf olamazlar, taraf olmaya çağıramazlar, tarafınızı seçin gibi bir dayatıcılık içinde bulunamazlar. Bulunsalar da bu doğru ve yerinde değildir, desteklenmemelidir.
BMG bileşenlerine çağrımız ezilen Kafkasya halkları (Rus, Ukrayna) yanında yer almak ve savaşa karşı barış eylemlerini sahiplenmek, kendimizi bu eylemlere karşı dayanışmacı kılmak ve barış talebini öne çıkarmak ve buna dönük etkinlik ve eylemlerle dayanışmamızı göstermek olmalıdır. Halkların hegemonik güçlerin it dalaş(ı) savaşına karşı halkların çıkışı üçüncü yol olmalıdır ve bu üçüncü yolun tanımı da ‘barış hemen şimdi’dir. Öne çıkarılması ve desteklenmesi gereken talep, halkların egemen ulus-devlet siyaset savaşına karşı kardeşlik, barış, savaşsız bir ülke, ulus, dünya talebi olmalıdır. Bu talep dışındaki talepler hegemonik güçleri güçlendirir halkların katiline, katledilmesine destek sunan duruma düşürür. Böyle bir duruma düşmek ezilenlerin kurtuluşu için çalışıyorum diyen örgütlerin işi olmamalıdır. Lenin’in Birinci Dünya Savaşı’nda izlediği barış politikası bugün de geçerlidir. Bu devrimci barış politikasına bağlı kalmak devrimcilerin devrimci görevidir. 10 Aralık 1918 Sovyet Halk Komiserliği, Brest-Litovsk barış görüşmeleri tıkandığı günlerde yaptığı değerlendirmede “Sonuçta ne olursa olsun, barış için çaba gösterilmelidir” diyerek barış anlaşmasına imza atmıştır. Bu dönemin barış görüşmelerine her okuyucu isterse sosyal medya ağlarından ulaşabilir, okuyabilir. Kendince sonuç çıkarabilir. Bizimki sadece bir hatırlatmadır.
Bu girişten sonra Sayın Abdullah Öcalan’ın Savunması’nın 5. cildinden aldığımız değerlendirmeyi siz okuyucularımızla paylaşmak istiyoruz:
“1- Merkezî Hegemonik İktidar Temel konumuz açısından hayati kuramsal tanımlama merkezî hegemonik iktidara ilişkin olmak durumundadır. Bir halkın soykırımın eşiğine kadar getirilmesini aydınlatacak başlıca kuram merkezî hegemonik iktidar kuramıdır. İktidar kavramı yeterince tanımlandığına göre, tarihsel gelişimi içinde iktidarın toplumu nasıl kıskacı altına aldığını belirlemek önem taşımaktadır. Öncelikle iktidarın hegemonik karakterini iyi belirlemek gerekir. Doğuşundan itibaren iktidar odakları kendi aralarında şiddetli bir rekabete, giderek savaşlara girişmek durumundadır. İktidarlar savaşlarla başlangıçta birbirlerini yok ederek monolitik olmaya çalışırlar. Belli bir süre sonra bunun yararsız olduğu ve mümkün olamayacağı anlaşılınca, en güçlü iktidar merkezinin hegemonyası altına girmek diğer iktidar merkezleri için ehven-i şer olarak kabul edilir. Ayrıca sürekli dipten ve dıştan gelen anti-iktidar hareketleri, iktidar sahiplerinin ortaklık ettikleri bir hegemonun (dominant, başat komutan) iktidarı altında ittifak halinde yaşamalarını kaçınılmaz kılarlar. Tarihte saf iktidarlar bir istisna teşkil eder; kural olan, iktidarın hegemonik karakteridir. Merkezî iktidar ekonomik merkezle tamamlanmak durumundadır. Merkezî iktidar yoğunlaşması başat ekonomik yoğunlaşmanın olduğu merkezle sıkı bağ içindedir. Merkezî ekonomi dalga dalga çevreye yayılarak kendini sistemleştirirken, bunu merkezî iktidarın iç içe yayılmasıyla birlikte taşırmak durumundadır. Merkezî iktidar bizzat yoğunlaşmış en güçlü potansiyel ekonomik yapı olduğundan, güncelliği içinde ekonomiyi aktifleştirerek merkezden çevreye doğru yayılır. Kazancın, sermaye birikiminin azami oluşuna göre, merkez ve çevre sürekli yer değiştirir. Bu durum bunalım denilen süreçleri kaçınılmaz kılar.”
[1. bölümün sonu]