Zindan Gerçeği – 2. Bölüm / Konuk Yazar Dersim Piro

Zindan, insanları teslim alma laboratuarlarına dönüştürüldü

İngiliz oyun yazarı Beaumont bu konuda “Yalnız kalan tutuklu, kendisi üzerine düşünmeye başlar. Suçuyla tek başına kaldığında, suçundan nefret etmeyi öğrenir ve eğer ruhu henüz kötülük tarafından tamamen köreltilmemişse, pişmanlık onu tek başınayken teslim alacaktır” diyerek bu irade kırma operasyonunu teorize eder.

Islah etme dedikleri de budur. Yani bireyi özgürlüğünden men ederek, tecritte tutarak, tüm insani ihtiyaçlarını ‘’işleyiş’’ adı altında kendisine karşı kullanarak boyun eğdirip, yaptıklarına pişman ettirmenin adı oluyor ıslah etme. Zaten ‘’ıslahevi’’anlamına gelen Fransızcadaki penitentiary sözcüğünden türetilmiştir. Yani insanca olmayan yöntemlerle tövbe ettirme, nedamet getirme ve irade kırmanın toplumca kabul görür adlandırması ıslah etme oluyor.

  1. ve 19. yüzyıllarda hapishaneler inşa edilirken esas alınan noktalar şunlar olmuştur. Kurallar bütünlüğünden oluşan katı bir disiplin, bunun uygulanıp sonuç alması için tecrit mekanizması mahkûmu sürekli gözetleyip denetimde tutmaya uygun bir cezaevi mimarisi ve işleyişi. Ancak aradan zaman geçtikçe, deneyim artıkça, bilimsel icatlar çoğaldıkça amaç aynı olsa da zindan politikaları daha da derinleştirilip, adeta insanları teslim alma laboratuarlarına dönüştürüldü.

TC’nin özel savaş uygulamalarında zindanın rolü ve işlevi

 Hapishanelerin en temel özel savaş aygıtı olma rolü Türkiye Cumhuriyet’inde kuruluşundan bugüne kadar daha belirgin bir haldedir. Irkçı,  milliyetçi ve tekçi ulus fikriyatı Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş felsefesidir. Halklar ve İnançlar mozaiği Anadolu ve Mezopotamya topraklarında bu fikriyatla ırkçı temellerde bir Cumhuriyet inşa etmek birçok kesimle savaşmayı, katliamlar gerçekleştirmeyi, asimilasyon politikalarını etkin kullanmayı, kısacası her türlü yolla hem savaşmayı, hem de iç ve dış kamuoyunu yaşanan gerçekler karşısında aldatacak, bu gerçekleri ters yüz edip gizlemeye-kamufle etmeye yarayacak bir söylemle meşruiyet  sağlamayı mümkün kılacak güçlü bir özel savaş mekanizmasıyla mümkündür. Dolaysıyla TC kuruluşunda bugüne kadar tam bir özel savaş cumhuriyeti olma gerçekliği Kürtler, Ermeniler, Rumlar, Çerkezler, Pomaklar, Süryaniler gibi pek çok halkın, Aleviler, Ezidiler, Hıristiyanlar, Museviler gibi inançların, Sol, Sosyalist kesimlerin katliamlara tabi tutulması pahasına gerçekleşmiştir. Böylesine suçlu ve kirli uygulamalar sadece geçmişte  değil, kuruluşundan bugüne kadar daha da derinleştirerek sürmektedir. Dolaysıyla tam bir özel savaş cumhuriyeti olan TC’de zindanlar oldukça önemli bir zor, baskı ve katliam aracı olarak günümüze kadar etkili bir şekilde kullanıla gelmiştir.

Cumhuriyetin ilk kuruluş yıllarında tekçi, ırkçı ve milliyetçi anlayışa karşı başta Kürtler ve Sosyalistler olmak üzere toplumun pek çok kesimi harekette geçmiştir. Koçgıri İsyanı, Şex Sait isyanı,  Ağrı İsyanı, Dersim isyanı ve Mustafa Suphilerin çıkışı özünde bu tekçi, milliyetçi anlayışa karşı, halkların, farklı kültür ve inançların eşit-özgür ve demokratik bir sistemde bir arada yaşamaları amacıyladır. Ancak bu çıkışlarının hepsini ’’Vatana ihanet’’ olarak adlandıran Kemalist dikta çok kapsamlı imha ve bastırma hareketleri başlatır. Mustafa Suphi ve arkadaşları Karadeniz’den boğdurulurken, Şark Islahat Planı adıyla adeta Kürdistan yeniden işgal edilir. Koçgiri’de, Elazığ-Diyarbakır, Bingöl üçgeninde, Ağrı ve çevresinde, Geliye Zilan’da  ve Dersimde büyük katliamlar yapılır. Yine bu katliamlardan geriye kalanların büyük çoğunluğu batıya sürülür, kendisine karşı isyana kalkan ve başkaldıranlar ise tutuklanıp, özel olarak bu imha politikasını sonuca ulaştırmak amacıyla kurulan İstiklal mahkemelerinde yargılanarak idam edilirler. Bu süreçte zindanlar Kürt önderlerinin ve savaşçıların İstiklal mahkemelerinde hızlıca yargılanıp idam edilmeleri için bir süre tutuldukları bir alan olur.

İstiklal mahkemelerini devlet ihtiyaç duydukça örgütledi, ancak 1970’li yıllarda hem Türkiye’de devrimci mücadele hızla gelişip etkinlik sağlamış, hem de bir daha diretilemez denilen Kürtlük, sosyalist düşünce temelinde yeniden canlanma çabasına girmişti. Tehlikenin büyüklüğünü erkenden fark eden TC 1973 ‘te bir kanun deşikliğine giderek Devlet Güvenlik Mahkemeleri(DGM) kurmuş ve bu özel savaş mekanizmasını kalıcılaştırmıştır. 2004 yılında sözde AB’ye üyelik kapsamında ortadan kaldırılsa da, Özel Yetkili Ağır ceza Mahkemeleri adıyla varlığını hala en etkili tarzda korumaktadır. Bu 3 kurumda bir yargılama ve hukuk kurumu değildir devletin kendi güvenliği için tasarladığı hukuk görünümlü en temel özel savaş mekanizmalarıdır. Zaten zindanlarda yürütülen özle savaş uygulamaları en temelde kaynaklık eden, resmiyet kazandıran ve meşru göstermeye çalışmanın kılıfı bu mekanizma olmaktadır.

İkinci bölümün sonu 

Yorum yap

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir