19 Aralık hapishane saldırısı topyekun bir saldırıydı, stratejik bir saldırıydı ve sadece o kesite ilişkin değildi. On yıllara yayılan bir kapsama hedefi vardı. Bu kapsamlı operasyon tutsakları hücrelere tıkmak için yapılmamıştı sadece, toplumsal yaşamın hücreleştirilmesi, toplumsal hak ve özgürlüklerin yavaş yavaş budanması, muhalif bütün seslerin bastırılması içindi. Günü kurtarma telaşından başka bir şey düşünemez hale getirilmiş bir toplum tasarlıyorlardı.
Günümüzde yaşamın her alanının hücreleştirildiğini söyleyebiliriz. İçerisiyle dışarısı arasındaki tüm farklar silikleşti. Tecrit katılaştırılıp ağırlaştırıldı. Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan üzerinde uygulanan ağır tecrit politikası 20 yılı aşkın kesintisiz sürüyor. Öcalan, son 20 aydır ailesi ve avukatlarıyla görüştürülmüyor. Kürt halkının talep ve beklentilerini kurşun ve bombayla bastıran faşist devlet Abdullah Öcalan’ı mutlak bir tecrit altında tutarak aslında bütün bir Kürt halkını rehine durumuna çevirmiş durumda.
Türkiye ve Kürdistan hapishanelerinde politik tutsak olmak rehin/rehine olmak demektir ve tutsaklar tarihin en ağır dönemini yaşamaktadır. Saldırılar zaten hiç kesilmedi fakat devlet kitleleri zor ve baskıyla hizaya sokmaya çalıştıkça hapishaneler üzerindeki baskı ve şiddet de katmerlendi.
Bugün hapishanelerde bin 600 hasta tutsak var. Bunların 600’ü ağır, 65’i çok ağır hasta. Özellikle son 6 yılda yüzlerce tutsak veda hakkı dahi tanınmadan yaşamını yitirdi.
Hasta tutsakların kelepçeli muayene dayatılarak, tedavi hakları engelleniyor, ihtiyaç duydukları ilaç ve medikal ekipmana ulaşmaları bilinçli olarak kısıtlanıyor ve ölüme terk ediliyorlar. Hasta tutsakların hastanelerden onca zorlukla alabildikleri raporlar siyasi tutumla karar veren ATK tarafından kabul edilmiyor, tahliyeleri engelleniyor.
AKP-MHP faşist çetesi, 2021 Şubatından başlayarak infaz yakma saldırısıyla bu vitesi büyüttü. Oluşturulan gözlem kurulları özellikle müebbet hapis cezaları ile yıllardır hapiste tutulan ve özgürlüklerine kavuşmalarına çok az kalmış tutsakları hedef aldı. Özellikle bir-iki yılı kalmış tutsakların günlük yaşamları bu gözlem kurulu tarafından izlendi ve mahkemelerce verilmesi gereken her hukuki karar bu kurulların inisiyatifine bırakıldı. Tahliye zamanı gelen onlarca tutsak “iyi halli olmadıkları” gerekçesiyle tahliye edilmedi.
Faşist devlet, direnme gücünün kaynağı durumundaki idealleri ve iradelerinden başka dayanabilecekleri hiçbir şeye sahip olmayan tutsakları, “banyoda düştü, kafasını duvara çarptı, intihar etti” diyerek birer ikişer katlediyor.
Bu dönem, hapishane mücadelesiyle ekmek ve özgürlük mücadelesinin hiç olmadığı kadar iç içe geçtiği bir dönem. Gelinen nokta itibariyle hasta tutsaklar sorunu ve tecrit altındaki politik tutsaklar için savaşım, toplumsal mücadelenin organik bir parçasıdır. Açlığa, yoksulluğa, işgal saldırılarına nasıl karşı çıkıyor ve sesimizi yükseltiyorsak, hapishanelerde eli kolu bağlı yoldaşlarımıza, evlatlarımıza da daha etkin ve sonuç alıcı bir tarzda sahip çıktığımızı göstermeliyiz. Onların mücadelesi bir avuç tutsak yakınının, sürekli tartaklanan, aşağılanan, yerlerde sürüklenen anaların sırtına bırakılamaz!
21 aydır kendisinden haber alınamayan Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın yaşayıp yaşamadığı dahi belirsiz. Hayatıyla ilgili endişe had safhada. Çünkü Öcalan iki yıla yakındır ne ailesi ne de avukatlarıyla görüşebiliyor.
Kürt Halk Önderi’ne uygulanan insanlık dışı bu katı tecrit sadece Kürt halkına değil tüm Türkiye halklarına yönelik bir saldırıdır. En temel insan hakkının dahi bu kadar pervasızca çiğnenmesine karşı mücadele, tutarlı bir demokrasi mücadelesinin olmazsa olmaz sorumluluklarından ve hedeflerinden biri olarak görülmelidir. Abdullah Öcalan üzerindeki tecrit politikası faşist Tayyip Erdoğan diktatörlüğünün hukuk-yasa-kural, insani değer tanımayan zorbalığının en çıplak yansımalarından biridir. Bu tecrit aynı zamanda Kürt halkını aşağılamanın, ona acı çektirerek iradesini kırmanın, onuruyla ve değerleriyle oynamanın dolaysız ifadesidir. Emekçi Kürt halkının ve özgürlük güçlerinin bu konudaki duyarlılık ve kaygılarını anlamakla kalmayıp İmralı tecridinin bir an önce kırılması için birleşik bir mücadelenin örülmesi acil ve yakıcıdır.
Başta Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan olmak üzere politik tutsaklar üzerindeki tecride son verilmeli, hasta tutsaklar bir an önce tedavi edilmeleri için serbest bırakılmalıdır!