HBDH, Stuttgart yakınlarında ‘Katliamların Hesabını Soracağız Çözüm Devrimde!’ adlı bir panel ve anma düzenledi. Saygı duruşu ile başlayan panel sinevizyon gösterimi ile devam etti.
Moderatör eşliğinde devam eden panele dört konuşmacı katıldı. Maraş katliamına ilişkin yazar Aziz Tunç çarpıcı bir sunum yaptı; katliam sürecine nasıl gelindiğini, hem ideolojik hem de pratik olarak devletin, CIA’nın ve faşist çetelerin nasıl örgütlendiğini anlattı:
“12 Eylül sürecine giderken devlet katliamlar gerçekleştirdi. Tek boyutlu anlatamayız tabii ki süreçleri. 1915’te Ermenilere, 1934’te Yahudilere karşı devlet katliam yaptı. 1955’te 6-7 Eylül saldırılarını da Kıbrıs’taki gelişmeler üzerinden yaptı.
Benzer şekilde, 1978’te Maraş katliamını ’70’lerde toplumsal mücadelenin geliştiği koşullarda gerçekleştirdi. Hep bir taşla iki kuş vurma gibi… Milli güvenlik politikası, Elazığ’dan başlayıp Çorum’a kadar imha, sürgün, katliam ve soykırım planlarının parçaları olarak uygulandı. Devletin hedefinde Aleviler ve Kürtler vardı. Toplumsal mücadele, etnik ve inançsal kimliklere yönelik katliamlardı bunlar aynı zamanda. Maraş’ta önemli bir direniş de vardı. Bazı mahallelere direnişten dolayı faşistler giremediler. Direniş önemli ama öngörü de önemli, hazırlık yapılmalıydı, daha örgütlü ve güçlü-donanımlı olunsaydı Türkiye ve Kürdistan’da daha farklı gelişmeler bile olabilirdi. Koşullar vardı ama gelişmeler iyi değerlendirilemedi, bu noktada devrimci örgütlerde öngörü zayıflığının olduğunu söylemeliyiz.”
Panele Mersin’den ‘Alevi Pir’lerinden bir kişi canlı bağlanarak katıldı. Devletin Alevi politikasını örnekleriyle anlattı. “Buna karşı birlikte hareket etmeliyiz” vurgusunu öne çıkardı.
Sınıf Teorisi’nden konuşmacı ise, “Devletin Osmanlı ve Cumhuriyet süreçleri ile başlayıp muhaliflere yönelik bir yıldırma, kin, nefret ve düşmanlık politikası ile hareket ettiğini anlattı. Buna karşı da Nazım Hikmet’lerden bugünlere bir direniş geleneğinin olduğunu, İbrahim Kaypakkaya, Mahirler, Denizler, Mazlumlar ve Mehmet Fatih Öktülmüş’lerin direnerek bu yok etme, teslim alma yönündeki faşist politikalarını yenerek bugünlere mücadele azmini bıraktıklarını ifade etti. “Ceberrut bir devlet ile karşı karşıyayız, Birleşik Güçler’in dinamikleri olarak tarihe karşı sorumluluğumuz var. Birleşik Mücadele’yi yükseltme görev bilinci ile tarihsel belleğimizle birlikte kazanacağız” dedi.
HBDH’li konuşmacı ise ‘Misak-ı Milli’ ile kurulan cumhuriyet sürecinin sahiplerinin aynı zamanda emperyalistler olduğunu, bu katliamı da sadece “TC devleti yaptı” denilirse eksik olacağını ifade ederek, şunları söyledi: “Devletlerin oyunlarını nasıl bozacağız? Rojava’da örnek teşkil eden halkların birlikteliği var. Afrin’i, Serekaniye’yi, Gre Spi’iyi işgal edip demografik yapısını değiştirdiler. Bu sömürgeci yayılmacı politikalara karşı ‘Halkların Birliği’ dediğimiz kavramı taçlandırmamız ve bayraklaştırmamız gerekiyor. Rojava durmuyor. 17 Kasım’dan beri İran da yaşıyor, ‘Jin Jiyan Azadi’ ile yaşıyor. Gerillanın direnişi ile yaşıyor. Biz kendi örgütlülüğümüzle ayakta kalacağız, halkın ve ezilenlerin birlikteliğiyle mücadele edeceğiz. Rojava ruhunu Avrupa ile de birleştirmeliyiz, Gettolaşmak zorunda değiliz. Bizim zayıflığımızdan bu katliam yaşandı. HBDH’ın ‘Çözüm Devrim’de hamlesi Avrupa’da yaşam bulmalı, yerli emekçilerle birleşmelidir. Halkların birleşik ortak devrimini yaşama geçirmeliyiz, eylemlere sadece kendimizi katmakla yetinmemeli herkesi harekete geçirmeliyiz. Newroz ruhu harekete geçmeli. Devletli toplumlar altında eziliyoruz, Kapitalistlere karşı dayanışmacı ruhumuzu geliştirmeli, komşumuza kadar örgütlemeliyiz. Sorumluluk almalıyız.”
İkinci bölümde panele sorular ve cevaplar ile devam edildi. Program sonuna doğru yerel sanatçılar ile müzik dinletisi verildi. Panele 100’ü aşkın kiti katıldı.