‘Hüseyin’i vuranlar, bugün gazetecileri tutuklayanlardır’

URFA – Katledilen Özgür Gündem Gazetesi muhabiri Hüseyin Deniz’i anlatan gazetenin yöneticilerinden Yusuf Serhat Bucak, arkadaşlarının hakikati ortaya çıkardıkları için hedef alındığını belirterek, “30 yıl önce Hüseyin’i vuranlar bugün gazetecileri tutuklayanlardır” dedi.

Özgür Gündem Gazetesi muhabiri ve yazarı Hüseyin Deniz’in, 9 Ağustos 1992’de Urfa’nın Ceylanpınar ilçesinde sokak ortasında uğradığı silahlı saldırı sonucu katledilmesinin üzerinden 30 yıl geçti. Kürt bilgesi Apê Musa’nın (Musa Anter) yeğeni olan Deniz, uzun yıllar Siverek ve Nusaybin’de öğretmenlik yaptı, 12 Eylül askeri darbesi döneminde 3 yıl Diyarbakır Cezaevi’nde kaldı. Deniz’in bu yıllarda başladığı Kürt dili ve folkloru çalışmaları, daha sonra da devam etti. 1991 yılında Kürt atasözlerinden oluşan “Gotinên Pêşiyên Kurdan” adlı kitabı yayınladı. Uluslararası Yazarlar Birliği PEN üyesi olan Deniz’in, Özgür Gündem Gazetesi’nden önce Yeni Ülke, Cumhuriyet, 2000’e Doğru, Welat başta olmak üzere birçok gazete ve dergide yazıları yayımlandı. Özgür Gündem Gazetesi’nin 31 Mayıs 1992’de yayın hayatına başlamasıyla Ceylanpınar muhabiri olan Deniz, gazetenin forum köşesine de yazılar yazdı.

9 Ağustos 1992’de ilçenin bir sokağında uğradığı silahlı saldırı sonucu ağır yaralanan Deniz, kaldırıldığı Urfa Devlet Hastanesi’nde gerekli müdahalenin yapılmaması sonucu ailenin girişimleriyle Diyarbakır’a götürülmek üzere yola çıkarıldı. Ancak Deniz, Diyarbakır’a varmadan yolda yaşamını yitirdi.

APÊ MUSA: SENİN DE YERİNE YAZARIM

Dayısı ve çalışma arkadaşı Apê Mûsa, Deniz’in katledilmesinin ardından 13 Ağustos 1992 tarihli Özgür Gündem Gazetesi’ndeki köşesinde, şunları yazdı: “Evet ‘can’ Hüseyin öldü, ama Hüseyin’in öldürülmesine seyirci kalan devlet, işkenceciler, onursuz köy korucuları ve de satılmış kontr-gerilla, ölülerine şehit diyorlar. Lanet olsun, o adamlar kutsal şehitliği rezil ettiler. Onun için ben Hüseyin bunlara karışmasın diye ‘öldü’ dedim. Aslında bizim Hüseyin, Kerbela şehidi Hüseyin’den aşağı değildir. Oğlum Hüseyin ben sana ‘öldün’ diyemiyorum. Ölümün bana o kadar ağır geliyor ki, sanki öldü desem seni ben öldürmüşüm gibi geliyor bana ama üzülme yavrum ‘Ez xale te me (Ben senin dayınım)’ sağ kaldığım müddetçe senin de yerine yazarım. Yok eğer beni de öldürürlerse sana kavuşurum ki bu kavuşma en güzel kavuşma olur.”

‘KATİLLERİ ORTAYA ÇIKARILMADI’

Apê Musa, bu yazıyı kaleme aldıktan 38 gün sonra 20 Eylül 1992’de Kültür ve Sanat Festivali’ne katılmak üzere geldiği Diyarbakır’da JİTEM elemanları tarafından katledildi. Diğer “faili meçhul” cinayetlerde olduğu gibi hem Anter hem de Deniz’in katilleri ortaya çıkarılmadı. Cinayet 2 yıl faili meçhul kaldıktan sonra 1994’te cinayette kullanılan silah, Hizbullah mensubu Mehmet Şah Bakır’ın üzerinde yakalandı. Söz konusu şahıs üzerinde yakalanan Makarov marka silahın 12 ayrı cinayetin işlenmesinde kullanıldığı tespit edildi. Bakır, cinayetlerden sorumlu tutularak müebbet hapis cezasıyla yargılandı. Davada sanığın 2001 yılında aldığı müebbet hapis cezası Yargıtay tarafından 2 Temmuz 2002’de bozuldu. Yeniden yargılama yapan Diyarbakır’daki Ağır Ceza Mahkemesi, 2 Kasım 2004 tarihinde Bakır’ı tahliye etti. Bakır o tarihten sonra kayıplara karıştığı için dava hala sonuçlanmadı.

Deniz’in katledildiği tarihte Özgür Gündem Gazetesi yöneticisi olan Yusuf Serhat Bucak, aradan geçen 30 yılda “hiçbir zaman unutmadım” dediği yol arkadaşı Hüseyin Deniz’i Mezopotamya Ajansı’na (MA) anlattı.

‘SAKİN BİRİYDİ’

Hüseyin Deniz ile 1977 yılında Siverek’te bulunan Üçgen Park’ta ortak arkadaşları sayesinde tanıştığını belirten Bucak, Apê Musa’nın yeğeni olmasından kaynaklı Deniz ile kısa sürede arkadaş olduğunu kaydetti. Deniz’in sakin, az konuşan, araştırma yapan bir kişiliğe sahip olduğunu belirten Bucak, “Öğrencileri ile ilişkileri iyiydi. Onlarla Kürtçe konuşurdu. 12 Eylül’de tutuklandı, Diyarbakır Cezaevi’nde kaldı. O süre zarfından bizim iletişimiz 10 yıl gibi bir süre kesildi” dedi. 1991 yılında Deniz’in Özgür Gündem Gazetesi’ne kültür sanat haberleri yazması ile tekrar iletişime geçtiğini dile getiren Bucak, “Ben o yıl Halkın Emek Partisi’nden (HEP) Urfa’dan milletvekili adayı oldum. Beni telefon ile arayarak sevindiğini belirti. Ben ismini gazeteden okuyordum ancak hala bizim Hüseyin olduğunu bilmiyordum. O aradığında ben o zaman tam olarak hatırladım. Telefon ile samimiyetimiz gelişti. Seçim döneminde Ceylanpınar’a gittiğim de onu gördüm. Ve aradan geçen 10 yılda saçları bembeyaz olmuştu” diye konuştu.

‘NÖBETE GELECEKTİ’

Gazeteci Cengiz Altun’un 24 Şubat 1992, Gazeteci Hafız Akdemir’in 8 Haziran 1992 ve Gazeteci Yahya Orhan’ın 31 Temmuz 1992 tarihinde katledildiklerini hatırlatan Bucak, “Hüseyin Yahya ile ilgili bir yazı kaleme aldı ve ‘Şimdi sıra kimde?’ diye sormuştu. 5 Ağustos 1992 tarihinde Gazeteci Burhan Karadeniz saldırıya maruz kaldı ve felç geçirdi. Yaşamını yitirdiği 1996 tarihine kadar da tekerlekli sandalyede yaşadı. Biz Burhan ile ilgili olarak bir heyet oluşturduk ve Diyarbakır’a giderek nöbet eylemi başlattık. Hüseyin bana 8 Ağustos’ta telefon açtı, ‘Diyarbakır’a bende nöbete geleceğim’ dedi. 9 Ağustos’ta yapacağımız basın açıklamasının bildirisini katledilen gazeteci Hafız Akdemir’in daktilosunda hazırlarken, Hüseyin’in vurulduğu haberini o an aldım. Basın toplantısından sonra Urfa’ya gittik. Hüseyin başından yaralıydı ve durumu ağırdı. Kaldırıldığı Urfa Devlet Hastanesi sabıkalı bir hastaneydi. Babam Faik Bucak bu hastanede iğne yapılarak şehit edildi. Onun için Hüseyin’in başında sabaha kadar nöbet tuttuk. Sabah Diyarbakır’a sevk yapıldı. Biz Diyarbakır’a tam vardığımızda Hüseyin yaşamını yitirdi” ifadelerini kullandı.

‘CENAZE SERHİLDANA DÖNÜŞTÜ’

Cenazenin polis ve jandarma engellemesine rağmen Ceylanpınar’a götürüldüğünü belirten Bucak, Ceylanpınar’da büyük bir kitlenin Deniz’in cenazesini karşıladığını söyledi. Bucak, “Buğdaylardan arta kalan anızların yakması ile ateşler yükseğe çıkıyor, Ceylanpınar ışıl ışıl olmuştu. Cenaze gece saatlerinde gömüldü. Cenaze merasimi Kürdistan’da ilk gece serhildanına dönüştü. Binlerce kişi katıldı ve “Şehît namirin” sloganları ile toprağa verdiler. Merasimden sonra da bu devam etti, Ceylanpınar’ı gezerek katillere öfke kustu” dedi.

‘TAKTİK DEĞİŞTİ TUTUKLUYORLAR’

Deniz ve vurulan diğer gazetecilerin hakikati ortaya çıkardıkları için hedef alındıklarını dile getiren Bucak, günümüzde bunun tutuklamalar ile devam ettirildiğini sözlerine ekledi. Deniz’i vuranların yargı önünde hak ettikleri cezayı almadıklarını belirten Bucak, “Bugün öldürmüyorlar ama tutukluyorlar. 30 yıl önce Hüseyin’i vuranlar bugün gazetecileri tutuklayanlardır. Gazeteciler ağır hapis cezaları ile karşı karşıya kalıyor. Taktik değişti sadece, bir fark yok. O gün adı kontrgerilla, hizbi-kontraydı bugün adı değişti sadece. O dönemde sesimizi kısmak için bize yöneliyorlardı, şimdi de amaç sesi kısmak. Cengiz Altun vurulduğunda biz gazeteye ‘Susmayacağız’ manşetini attık. Hafız yazı yazdı, ‘Cengiz’in kalemini ben kaldıracağım, yerde bırakmayacağım’ diyordu” diye konuştu.

‘UNUTMAK MÜMKÜN DEĞİL’

Gazetecilerin sesinin kısılmak istenmesine karşı her geçen gün özgür basının büyüyerek yoluna devam ettiğini vurgulayan Bucak, “Akan su her zaman kendini yeniler. Bugün özgür basın daha da gürbüzleşmiş ve geniş bir coğrafyaya yayılmış” dedi. Katledilen gazetecilere dair anıları “Bir Kürdün anıları” adlı kitap çalışmasında ele aldığını ve önümüzdeki aylarda yayınlayacağını belirten Bucak, devamında şunları söyledi: “Ben onları hiç unutmadım. Hiçbirini unutmak mümkün değil. Bugün özgür basın bu kadar güçlendiyse bu onların ödediği bedel sayesindedir. 23 yıl sonra ben sürgünden döndüğümde katledilen gazetecilerin mezarlarını ziyaret ettim. Kürt halkı onları unutmadı ve unutmayacak.”

MA / Emrullah Acar

MEZOPOTAMYA AJANSI

Yorum yap

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir