Taksim saldırısı en genel tanımlama ile AKP/MHP faşizminin toplumsal muhalefeti farklı bir yöne kanalize etme noktasında nabız yoklaması olarak görülebilir.Bu ve benzeri eylemler geniş bir kesim tarafından bir süredir dillendirilmekte ve kamuoyu bu konuda uyarılmaktaydı. Yaklaşan başkanlık seçim takvimi içerisinde AKP/MHP faşist blokunun yanına bir ittifak gücü daha almadan iktidarda kalamayacağı kesinleşti. Bu konuda en son İYİ Parti’ye uzatılan güç dalı bunun en somut dışavurumdur. Keza daha önce Yeniden Refah Partisi ile de bu düzlemde bir uzlaşı yakalanmaya çalışılmış olsa da bir sonuç alamamıştı. Hakim Sınıflar iki kamp halinde bloklaşmış durumdalar. Bu konuda muhalefeti temsil eden kampın son dönemdeki kapalı kapılar ardında gerçekleşen ABD ve İngiltere ziyaretleri ile iktidar değişimi konusunda emperyalistlerin konumlanışında da bir farklılaşma olasılığı güçlenmiş gibi görünmektedir.
Burjuva siyaseti günlük hayatı farklı formlarda ve biçimlerde örgütleyebilir. Bu biçimler ihtiyaca göre İskandinav demokrasileri de, Ortadoğu faşist rejimlerine de olabilir. Çok da uzak olmayan bir geçmişte bugün kibirli bir şekilde kendini ideal demokrasinin vardığı en ileri nokta olarak ilan eden Avrupa’da toplama kampları, gaz odaları ve gettolar günlük yaşamın bir parçasıydı. Yani özetle tüm burjuva devletler bir avuç azınlığın çıkarını koruyan ve tüm hayatı bu imtiyazlı sınıfın varlığını devamı üzerine inşa edilir.
Türkiye Kuzey Kürdistan özgülüne dönecek olursak AKP/MHP faşist rejimi öncesi iktidarda olan 57. ya da bilinen adıyla Ecevit Hükumeti de mevcut iktidardan çizgi olarak nüans farkları dışında çok da farklı değildi. Kürt sorununda inkarcı ve imha siyaseti güden, işçi-emekçi hakları konusunda açıktan patronlardan yana, sosyalist hareketlere karşı ise düşman bir hükümetti. 2000 ve 2001 yıllarında yaşanan derin ekonomik krizler bu hükümetin sonunu getirdi. Fakat 12 Eylül askeri darbesinden itibaren politik tutsakların direnişleri ile yaratılan hapishanelerdeki hakların tamamı da yine 19 Aralık 2000 tarihinde eş zamanlı olarak 20 hapishanede yapılan katliamlarla bu hükumet tarafından ortadan kaldırıldı. Hapishaneler 19 Aralık 2000 öncesi egemen sınıflar açısından devrimcileri ve yurtseverleri terbiye ve yola getirme misyonunu yitirmişti. Bu yönüyle toplumsal direniş buralardan kendini yeniden örgütleyebiliyordu.
Benzer bir şekilde mevcut AKP/MHP hükümetinin sonunu da yüzde 200’lere varan enflasyonla beraber yaşanan derin ekonomik kriz getirmiştir. Böylesi bir yıpranmışlık içerisinde tüm kemik tabanlarına rağmen yeniden bir toplumsal “rıza” üretmeleri mümkün değildir.
Başkanlık sistemi yüzde 65 altına bugüne kadar hiç düşmemiş sağ oyların doğal olarak bloklaşması üzerinden daimi bir sağ hükumet tezahürü ile yaşama geçirilmişti.Fakat pastadan alınan pay konusunda sağın birbirine gireceğini öngöremediler. Ki bu denklemde “sol”olarak görülen CHP’nin ne kadar sol olduğu da ayrı bir yazı konusudur.
Peki gerek Türkiye egemen sınıfları gerekse de emperyalist güçler açısından bu hükümetin değişmesi hengamesi içerisinde bir oldu bitti ile ortadan kaldırılmasında olası hedef ne olabilir?
Açıktır ki okun sivri ucu yine devrimciler ve yurtseverleri göstermektedir.
12 Mart askeri darbesi ile uygulama konulan Devlet Güvenlik Mahkemeleri (sivillerin askeri hakimlerce yargılanması) devrimcilerin öncülük ettiği toplumsal halk direnişi ile geri çekilmiş ancak 12 Eylül Askeri darbesi ile yeniden uygulama konulabilmişti. Keza 12 Eylül darbesi ile devrimci-yurtseverlere karşı uygulamaya başlanan idamlar 1984’de yeni bir Silahlı Kürt isyanının başlaması ile uygulamadan kaldırılmıştı.
Devrimci/Yurtsever kurumlar sayısal güç olarak zayıflatılmış olabilir ama unutmayalım ki cesaret ve isyan bulaşıcıdır.Egemen sınıflar yarına ilşkin yaptıkları planlamalarda tüm aktörleri gözönünde bulundurarak hareket etmektedir.Ondan dolayı küçük bile olsa devrimci bir odak tüm hesapları alt üst edebilir.Bugün İran’da başlayan isyan, daha dün yanı başında radikal islamcı DAİŞ’in belini kıran Kürt Kadınlarının direnişinden bağımsız değildir.Onun sloganları ile İran sokakları yankılanmakta Molla Rejimi sarsılmaktadır.
Rojava’da son 10 yıldır yaşama geçirilen 4,5 milyon insanın öz yönetim ve eşit temsiliyet pratiği emperyalist ve bölgesel güçlerin ortak düşmanlıkta kesişim noktasıdır.
AKP/MHP faşist rejiminin de kendisinden sonraki hükumete böylesi “dikensiz” bir gül bahçesi yaratma saldırına girişmesi kuvvetle ihtimali,”2023’de AKP/MHP’den kurtuluyoruz” rehavetine girmek ve siyaseti buradan kurmak tehlikenin büyünü görmemek olacaktır.